Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş(oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);
Kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
baykuş yıkıntılarını özlemiş,
balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.
Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;
"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.
Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan
sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.
Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
8 Haziran 2007 Cuma
Arap Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
Ülkenin birinde üç kızı olan yoksul bir adam yaşarmış. Bunların viran bir kulübeleri varmış. 0 gün kızlar kulübede yemek pişire bilmek için hiçbir yiyecek bulamamışlar.
Bunun üzerine iplik bükerek, babalarına vermişler. Bu ipliği çarşıda satmasını, parasıyla da akşam eve dönerken yiyecek almasını söylemişler.
Babaları, iplikleri alarak çarşıya gitmiş. Uzun süre iplikleri satamamış. Tam ümidini yitirmek üzereyken karşısına bir Arap çıkmış.
-Amca, ne satıyorsun? diye sormuş.
Adamcağız:
-İplik satıyorum, demiş. Parasıyla kızlarıma yemeklik alacağım.
- Arap yeniden sormuş:
-İplikleri kim büküyor?
Adamcağız karşılık vermiş:
—Kızlarım.
Arap, adamcağızın eline on kese dolusu altın vererek iplikleri almış. Sonra yaşlı adama bir öneride bulunmuş:
-Amca, iznin olursa kızlarından birini almak isterim, demiş.
Adamcağız ne diyeceğini şaşırmış. Sonunda;
-Onlara bir danışayım, eğer kabul eden olursa veririm, demiş. Böylece, Arabı yanına alarak evine dönmüş.
Arap dışarda beklerken adam evine girmiş. Girer girmez de önce büyük kızına sormuş:
-Bir Arap üçünüzden birini ister. Söyle büyük kızım, sen ona varır mısın?
Büyük kız yanıt vermiş.
-Ben Arapla evlenmem, demiş.
Adamcağız bu kez ortanca kızına sormuş:
-Kızım, sen arapla evlenir misin? Ortanca kız;
-Ben de Arapla evlenmem, demiş.
Sıra küçük kıza gelmiş. Babası ona da sormuş:
-Kızım, sen Arapla evlenir misin? Küçük kız boynunu bükmüş.
Evlenirim babacığım, demiş. Hiç değilse şu yokluktan kurtuluruz.
Adamcağız yarı sevinçli yarı üzgün bir halde kapıyı açmış. Arabı evine buyur etmiş. Arap, en küçük kızın kendisiyle evlen meyi kabul ettiğini duyunca sevinçten çılgına dönmüş. Beraberin de getirdiği küçük bir çuval dolusu altını kızın babasına armağan etmiş.
Kızcağız sevinçten yıllardır ilk kez yüzü gülen babasına sarılarak ona veda etmiş. Gerçekte babacığının yüreği kan ağlıyor ama kızlarının yokluktan kurtulması için bunu belli etmiyormuş. Kızca ğız ablalarına da sarılarak onlarla vedalaşmış. Küçük kız evden ayrılırken ablaları altınları sayıyor, göbek atıyorlarmış.
Arapla kız evden çıkmışlar. Bir süre konuşmadan yol almışlar. Sonunda Arap:
-Kapa gözlerini, demiş. Güzel kız da gözlerini kapamış. Sonra Arap:
-Aç gözlerini, demiş.
Güzel kız da gözlerini açmış. Açmış ama bir de ne görsün? Büyük bir sarayın içinde değil miymiş? İki yanında sıralanan halayıklar, cariyeler kıza hizmet etmek için yarışıyorlarmış.
Kız, sarayın güzelliği ve görkemli karşısında, bir an için kendini cennete sanmış. Halayıklar onu değerli mücevherlerle döşemiş bir odaya çıkarak köşeye oturtmuşlar.
Sonra bin bir türlü yiyeceklerle, içeceklerle kızı beslemişler. Yemekten sonra hamama götürerek güzel kızı güzelce yıkamışlar, ona değerli taşlarla bezenmiş giysiler giydirmişler.
Küçük kız, yıkanıp giyindikten sonra halayıklar ona tas tas şerbetler içirmişler. Kızcağız çok geçmeden uykuya dalmış. Halayıklar onu yatağına yatırmışlar. Ertesi gün de hizmette hiç kusur etmemişler. Akşamleyin kız yıkandıktan sonra ona tas tas şerbetler içirmişler. Kızcağız yine uyuyakalmış.
Günler birbirini kovalamış. Bizim kızın yaşamında bir değişiklik olmamış. Güzel sarayda çevresinde uşaklar, halayıklar, cariyeler dönüyorlarmış, kıza hizmet edebilmek için sanki yarışıyorlarmış.
Bir gün genç kız, kendisini saraya getiren Arabı görmüş. Ona sormuş:
-Babamla kardeşlerimi özledim. Beni bir günlüğüne babamın evine götürür müsün?
Arap meğerse kızın kocası olacak kişi değilmiş. 0, yalnızca sa rayın harem ağasıymış. Kızcağızın haline acımış. Onu babasına götürmeye karar vermiş.
Böylece Arapla kız yola çıkmışlar. Arap yine:
-Kapa gözünü, demiş.
Kızcağız gözünü kapamış, açmış. Kendisini babasının evinde, kapının tam önünde bulmuş.
Küçük kızının kendisini görmeye geldiğini gören babası çok sevinmiş. Ablaları da onu özlemle kucaklamışlar.
Kıza, mutlu olup olmadığını sormuşlar.
Kızın babası Arabın verdiği altınlarla ile bir dükkan açmış, artık hiç geçim sıkıntısı çekmiyorlarmış.
Arap, kızın babasına yine altın vermiş. Ancak bu kez, bir önce kinin iki katıymış. Kızın babası çok sevinmiş. Arapla sohbet etme ye başlamışlar.
Onlar söyleşirken kız ablalarıyla yan odaya geçmiş. Ortanca ablası sessizce: ‘Nasıl, mutlu musun?” diye sormuş:
Kız:
-Çok mutluyum ama geceleyin bana şurup içiriyorlar, hemen uyuyorum, diye karşılık vermiş.
Ablası:
-Ya kocanı hiç görmedin mi, diye sormuş. Kız, başını iki yana sallayarak:
-Hayır, demiş. Araptan başka erkek görmedim. Abla düşünür taşınır, sonunda kardeşine:
-Şu saksıdaki minik çiçeği beraberinde götür. Sana şerbet getirdiklerinde içiyor gibi yapar şerbeti saksıya dökersin. Sonra da sözde uyumuş gibi yaparsın. Bakalım neler göreceksin? Demiş.
Kızcağız, birkaç gün babasının evinde kalmış, kardeşleri ve babasıyla özlem gidermiş.
Sonunda saraya dönüş zamanı gelmiş. Arap yine kıza gözünü yumdurup açtırmış, kız kendini sarayda bulmuş.
Kız o gece şerbeti içiyormuş gibi yapıp saksının içine dökmüş. Sözde uyumuş gibi yapmış. Halayıklar onu yatırmış. Sonra kızın kocası gelip yanına yatmış, hemencecik de uykuya dalmış.
Kız kocasını görünce mumu alarak ona dikkatlice bakmış. Bir de ne görsün? Yakışıklılığı dillere destan bir yiğitmiş. Kızcağız farkında olmadan beyin karnına bir damla sıcak mum damlatmış.
Bey, sıçrayıp uyanmış. Karşısında, kızı görünce:
-Demek bana oyun oynadın ha!.. 0 halde beni ara da bul, diyerek kaybolmuş.
Kızcağız, ertesi gün yakışıklı kocasını bulmak için yollara düşmüş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda bir devle karşılaşmış, onunla selamlaşmış.
Dev:
-Nereden gelir nereye gidersin? Diye sormuş.
Kız da her şeyi deve anlatmış.
Dev:
-Kocan az önce buradan geçti. Az ilerde bir dev daha var, ona sor, demiş.
Kız yeniden yollara düşmüş. İkinci devin yanına varmış.
Ancak o devden de kocasının yerini öğrenememiş.
Gide gide üçüncü devle karşılaşmış. Bu dev ona, kocasının bir arkadaşı olduğunu söylemiş.
-Kocan yedi yılda bir bana gelir, söyleşiriz, demiş. İstersen burada kal bekle.
Böylece kız orada kalmış. Kocasının yolunu gözlemeye başlamış. Dev, çocukları kızcağızı yemesin diye onu bir sandalyeye dönüştürerek bir köşeye yerleştirmiş.
Aradan yedi yıl geçmiş. Kocasının geleceği gün dev, kızcağızı yine eski haline dönüştürmüş. Ona öğütler vermeye başlamış:
-Kocan neredeyse gelir. O geldiği zaman şerbet getirirsin. 0 bardağı alırken bardağı düşürüp kırarsın. Ben de seni dövmeye kalkarım. Bakalım kocan seni sevecek mi? Seni dövmeyeyim diye beni durduracak mı?
0 gün kızın kocası, deyin evine gelmiş. Ancak yakışıklı yiğit pek kederli, tasalıymış.
Dev, ona üzüntüsünün sebebini sorunca kızın kocası kaçamak yanıtlar vermiş. Dev işi anlayarak için için gülmüş.
Yemekten sonra yiğit şerbet istemiş. Dev, kıza şerbeti getirmesini söylemiş. Kız şerbeti getirip kocasına vermiş. Yiğit kızı karısına benzettiğinden gözünü ondan ayıramamış.
Bardağı geri verirken kız, sözleştikleri gibi bardağı düşürüp kırmış. Dev kızı yalancıktan dövmeye davranmış.
Yiğit hemen atılmış, kızı dayaktan kurtarmış. Ancak bu durumdan kuşkulanarak, arkadaşına şöyle söylemiş:
-Bu kız nereden gelmiş? Söylesene sevgili dev, onu bana verir misin?
Dev:
-Olur mu öyle şey dostum, o benim her işimi görüyor, onu sana veremem, demiş.
Yiğit birkaç gün sonra gitmiş. Ama bir her yedi yıl sonra geleceğine yedi hafta sonra geri dönmüş.
Dev onu karşısında görünce gülümsemiş.
Kıza, Bu kez yemeği dök.” Diye fısıldamış.
Yiğitle dev tam yemek yiyecekken, kız tencereyi yere devirmiş. Yemekler yerlere saçılmış. Dev, yalancıktan kızın üstüne yürümüş, yiğit de deyin ayaklarına kapanıp, kızı dövmemesi için yal varmış.
Üç beş gün sonra yiğit yine gitmiş. Ancak yedi yıl sonra geleceğine bu kez yedi gün sonra gelmiş.
Bu kez ona kapıyı kız açmış. Kocasına öyle bir gülümsemiş ki yiğit delikanlı onun kendi karısı olduğunu bu kez anlamış. Karı koca deve teşekkür ederek saraylarına dönmüşler. Kızın ailesini de saraya getirerek o günden sonra çok mutlu yaşamışlar.
Onlar ermiş muradına, darısı bizim başımıza.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Bunun üzerine iplik bükerek, babalarına vermişler. Bu ipliği çarşıda satmasını, parasıyla da akşam eve dönerken yiyecek almasını söylemişler.
Babaları, iplikleri alarak çarşıya gitmiş. Uzun süre iplikleri satamamış. Tam ümidini yitirmek üzereyken karşısına bir Arap çıkmış.
-Amca, ne satıyorsun? diye sormuş.
Adamcağız:
-İplik satıyorum, demiş. Parasıyla kızlarıma yemeklik alacağım.
- Arap yeniden sormuş:
-İplikleri kim büküyor?
Adamcağız karşılık vermiş:
—Kızlarım.
Arap, adamcağızın eline on kese dolusu altın vererek iplikleri almış. Sonra yaşlı adama bir öneride bulunmuş:
-Amca, iznin olursa kızlarından birini almak isterim, demiş.
Adamcağız ne diyeceğini şaşırmış. Sonunda;
-Onlara bir danışayım, eğer kabul eden olursa veririm, demiş. Böylece, Arabı yanına alarak evine dönmüş.
Arap dışarda beklerken adam evine girmiş. Girer girmez de önce büyük kızına sormuş:
-Bir Arap üçünüzden birini ister. Söyle büyük kızım, sen ona varır mısın?
Büyük kız yanıt vermiş.
-Ben Arapla evlenmem, demiş.
Adamcağız bu kez ortanca kızına sormuş:
-Kızım, sen arapla evlenir misin? Ortanca kız;
-Ben de Arapla evlenmem, demiş.
Sıra küçük kıza gelmiş. Babası ona da sormuş:
-Kızım, sen Arapla evlenir misin? Küçük kız boynunu bükmüş.
Evlenirim babacığım, demiş. Hiç değilse şu yokluktan kurtuluruz.
Adamcağız yarı sevinçli yarı üzgün bir halde kapıyı açmış. Arabı evine buyur etmiş. Arap, en küçük kızın kendisiyle evlen meyi kabul ettiğini duyunca sevinçten çılgına dönmüş. Beraberin de getirdiği küçük bir çuval dolusu altını kızın babasına armağan etmiş.
Kızcağız sevinçten yıllardır ilk kez yüzü gülen babasına sarılarak ona veda etmiş. Gerçekte babacığının yüreği kan ağlıyor ama kızlarının yokluktan kurtulması için bunu belli etmiyormuş. Kızca ğız ablalarına da sarılarak onlarla vedalaşmış. Küçük kız evden ayrılırken ablaları altınları sayıyor, göbek atıyorlarmış.
Arapla kız evden çıkmışlar. Bir süre konuşmadan yol almışlar. Sonunda Arap:
-Kapa gözlerini, demiş. Güzel kız da gözlerini kapamış. Sonra Arap:
-Aç gözlerini, demiş.
Güzel kız da gözlerini açmış. Açmış ama bir de ne görsün? Büyük bir sarayın içinde değil miymiş? İki yanında sıralanan halayıklar, cariyeler kıza hizmet etmek için yarışıyorlarmış.
Kız, sarayın güzelliği ve görkemli karşısında, bir an için kendini cennete sanmış. Halayıklar onu değerli mücevherlerle döşemiş bir odaya çıkarak köşeye oturtmuşlar.
Sonra bin bir türlü yiyeceklerle, içeceklerle kızı beslemişler. Yemekten sonra hamama götürerek güzel kızı güzelce yıkamışlar, ona değerli taşlarla bezenmiş giysiler giydirmişler.
Küçük kız, yıkanıp giyindikten sonra halayıklar ona tas tas şerbetler içirmişler. Kızcağız çok geçmeden uykuya dalmış. Halayıklar onu yatağına yatırmışlar. Ertesi gün de hizmette hiç kusur etmemişler. Akşamleyin kız yıkandıktan sonra ona tas tas şerbetler içirmişler. Kızcağız yine uyuyakalmış.
Günler birbirini kovalamış. Bizim kızın yaşamında bir değişiklik olmamış. Güzel sarayda çevresinde uşaklar, halayıklar, cariyeler dönüyorlarmış, kıza hizmet edebilmek için sanki yarışıyorlarmış.
Bir gün genç kız, kendisini saraya getiren Arabı görmüş. Ona sormuş:
-Babamla kardeşlerimi özledim. Beni bir günlüğüne babamın evine götürür müsün?
Arap meğerse kızın kocası olacak kişi değilmiş. 0, yalnızca sa rayın harem ağasıymış. Kızcağızın haline acımış. Onu babasına götürmeye karar vermiş.
Böylece Arapla kız yola çıkmışlar. Arap yine:
-Kapa gözünü, demiş.
Kızcağız gözünü kapamış, açmış. Kendisini babasının evinde, kapının tam önünde bulmuş.
Küçük kızının kendisini görmeye geldiğini gören babası çok sevinmiş. Ablaları da onu özlemle kucaklamışlar.
Kıza, mutlu olup olmadığını sormuşlar.
Kızın babası Arabın verdiği altınlarla ile bir dükkan açmış, artık hiç geçim sıkıntısı çekmiyorlarmış.
Arap, kızın babasına yine altın vermiş. Ancak bu kez, bir önce kinin iki katıymış. Kızın babası çok sevinmiş. Arapla sohbet etme ye başlamışlar.
Onlar söyleşirken kız ablalarıyla yan odaya geçmiş. Ortanca ablası sessizce: ‘Nasıl, mutlu musun?” diye sormuş:
Kız:
-Çok mutluyum ama geceleyin bana şurup içiriyorlar, hemen uyuyorum, diye karşılık vermiş.
Ablası:
-Ya kocanı hiç görmedin mi, diye sormuş. Kız, başını iki yana sallayarak:
-Hayır, demiş. Araptan başka erkek görmedim. Abla düşünür taşınır, sonunda kardeşine:
-Şu saksıdaki minik çiçeği beraberinde götür. Sana şerbet getirdiklerinde içiyor gibi yapar şerbeti saksıya dökersin. Sonra da sözde uyumuş gibi yaparsın. Bakalım neler göreceksin? Demiş.
Kızcağız, birkaç gün babasının evinde kalmış, kardeşleri ve babasıyla özlem gidermiş.
Sonunda saraya dönüş zamanı gelmiş. Arap yine kıza gözünü yumdurup açtırmış, kız kendini sarayda bulmuş.
Kız o gece şerbeti içiyormuş gibi yapıp saksının içine dökmüş. Sözde uyumuş gibi yapmış. Halayıklar onu yatırmış. Sonra kızın kocası gelip yanına yatmış, hemencecik de uykuya dalmış.
Kız kocasını görünce mumu alarak ona dikkatlice bakmış. Bir de ne görsün? Yakışıklılığı dillere destan bir yiğitmiş. Kızcağız farkında olmadan beyin karnına bir damla sıcak mum damlatmış.
Bey, sıçrayıp uyanmış. Karşısında, kızı görünce:
-Demek bana oyun oynadın ha!.. 0 halde beni ara da bul, diyerek kaybolmuş.
Kızcağız, ertesi gün yakışıklı kocasını bulmak için yollara düşmüş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Sonunda bir devle karşılaşmış, onunla selamlaşmış.
Dev:
-Nereden gelir nereye gidersin? Diye sormuş.
Kız da her şeyi deve anlatmış.
Dev:
-Kocan az önce buradan geçti. Az ilerde bir dev daha var, ona sor, demiş.
Kız yeniden yollara düşmüş. İkinci devin yanına varmış.
Ancak o devden de kocasının yerini öğrenememiş.
Gide gide üçüncü devle karşılaşmış. Bu dev ona, kocasının bir arkadaşı olduğunu söylemiş.
-Kocan yedi yılda bir bana gelir, söyleşiriz, demiş. İstersen burada kal bekle.
Böylece kız orada kalmış. Kocasının yolunu gözlemeye başlamış. Dev, çocukları kızcağızı yemesin diye onu bir sandalyeye dönüştürerek bir köşeye yerleştirmiş.
Aradan yedi yıl geçmiş. Kocasının geleceği gün dev, kızcağızı yine eski haline dönüştürmüş. Ona öğütler vermeye başlamış:
-Kocan neredeyse gelir. O geldiği zaman şerbet getirirsin. 0 bardağı alırken bardağı düşürüp kırarsın. Ben de seni dövmeye kalkarım. Bakalım kocan seni sevecek mi? Seni dövmeyeyim diye beni durduracak mı?
0 gün kızın kocası, deyin evine gelmiş. Ancak yakışıklı yiğit pek kederli, tasalıymış.
Dev, ona üzüntüsünün sebebini sorunca kızın kocası kaçamak yanıtlar vermiş. Dev işi anlayarak için için gülmüş.
Yemekten sonra yiğit şerbet istemiş. Dev, kıza şerbeti getirmesini söylemiş. Kız şerbeti getirip kocasına vermiş. Yiğit kızı karısına benzettiğinden gözünü ondan ayıramamış.
Bardağı geri verirken kız, sözleştikleri gibi bardağı düşürüp kırmış. Dev kızı yalancıktan dövmeye davranmış.
Yiğit hemen atılmış, kızı dayaktan kurtarmış. Ancak bu durumdan kuşkulanarak, arkadaşına şöyle söylemiş:
-Bu kız nereden gelmiş? Söylesene sevgili dev, onu bana verir misin?
Dev:
-Olur mu öyle şey dostum, o benim her işimi görüyor, onu sana veremem, demiş.
Yiğit birkaç gün sonra gitmiş. Ama bir her yedi yıl sonra geleceğine yedi hafta sonra geri dönmüş.
Dev onu karşısında görünce gülümsemiş.
Kıza, Bu kez yemeği dök.” Diye fısıldamış.
Yiğitle dev tam yemek yiyecekken, kız tencereyi yere devirmiş. Yemekler yerlere saçılmış. Dev, yalancıktan kızın üstüne yürümüş, yiğit de deyin ayaklarına kapanıp, kızı dövmemesi için yal varmış.
Üç beş gün sonra yiğit yine gitmiş. Ancak yedi yıl sonra geleceğine bu kez yedi gün sonra gelmiş.
Bu kez ona kapıyı kız açmış. Kocasına öyle bir gülümsemiş ki yiğit delikanlı onun kendi karısı olduğunu bu kez anlamış. Karı koca deve teşekkür ederek saraylarına dönmüşler. Kızın ailesini de saraya getirerek o günden sonra çok mutlu yaşamışlar.
Onlar ermiş muradına, darısı bizim başımıza.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Aslan ile Fare Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
Aslanın biri uyuyormuş. Bir fare gelip vücudunun üzerinde dolaşmaya başlamış. Aslan uyanmış, fareyi yakalamış. Ama fare başlamış yalvarmaya:
_ Bırak beni. Gün olur, benim de sana bir iyiliğim dokunur, demiş.
Aslan gülmüş bu söze. Gene de bırakmış fareyi.
Aradan zaman geçmiş. Bir gün aslan, avcıların kurduğu tuzağa düşmüş. Gelmişler, onu bir ağaca sımsıkı bağlamışlar.
Fare, aslanın inlemelerini duymuş, koşarak gelmiş. İpleri kemirip aslanı kurtarmış. Bunun üzerine de:
_ Vaktiyle sen bana gülmüştün. Benden bir hayır beklemiyordun. Ama gördün ya, fareler de iyilik bilir. Onların da bir yardımı dokunabilir, demiş.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
_ Bırak beni. Gün olur, benim de sana bir iyiliğim dokunur, demiş.
Aslan gülmüş bu söze. Gene de bırakmış fareyi.
Aradan zaman geçmiş. Bir gün aslan, avcıların kurduğu tuzağa düşmüş. Gelmişler, onu bir ağaca sımsıkı bağlamışlar.
Fare, aslanın inlemelerini duymuş, koşarak gelmiş. İpleri kemirip aslanı kurtarmış. Bunun üzerine de:
_ Vaktiyle sen bana gülmüştün. Benden bir hayır beklemiyordun. Ama gördün ya, fareler de iyilik bilir. Onların da bir yardımı dokunabilir, demiş.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Aslanın Sarayı Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
Aslan ormandaki hayvanları sarayına davet etmiş. Hem onlarla tanışmak, hem de ormanın sorunlarını konuşmak istiyormuş.
İçeri ilk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.
İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.
Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?
Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
İçeri ilk olarak içeri giren ayı saraydaki kokuyu beğenmemiş. Eliyle burnunu tutup yüzünü buruşturmuş. Ağzından da “Öffff çok pis kokuyor.” Sözleri dökülmüş. Aslan bu işe çok kızmış. Sarayını kötüleyen ayıyı bir pençede yere serip öldürmüş.
İkinci olarak sarayı giren maymun olanları gördüğü için “Efendim sarayınız mis gibi kokuyor.” Aslan maymuna da kızmış. Abartıyor, bana şirin görünmek istiyor diyerek bir pençede maymununda işini bitirmiş.
Bütün bu olayları gören tilki aslanın huzurunda tek bir söz bile söyleyememiş. Bu kez aslan sormuş. “Söyle bakalım sarayımı beğendin mi? Kokusu nasıl?
Tilki işi kurnazlığa vurarak. “Sayın kralım ben bu günlerde nezle olmuşumda burnum koku almıyor.” Demiş.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
At Bakalım Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
Soyluluk, gün görmüşlük konusunda tilki, maymunla tartışıyormuş. Sensin, benim diye çekişe çekişe giderlerken yolları bir mezarlığa varmış.
Mezarlığa gelince, maymun bir sağını kollamış bir solunu; derinden bir "Ah!" çekmiş ki, dağlar taşlar inlemiş. Tilki:
Hele zorun ne? maymun kardeş, neden ah çektin öyle? Diye sormuş.
Maymun:
Ben ah! çekmeyeyim de kimler çeksin tilki kardeş?Demiş. Senin şu gördüğün tüm mezarlıkta benim atalarım yatarlar hep. 0 soylu, o gün görmüş atalarım yatarlar.
Tilki bu, hiç kanar mı:
Meydanı boş buldun ya, at bakalım atabildiğin kadar, demiş. Bunca ölünün içinden kim kalkacak da hayır diyecek; yalanını çıkarıp yüzüne vuracak senin?
İnsanlar arasında da böyle övünenler çoktur. Bu palavraları, yalanları, bazen çabuk ortaya çıkar.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Mezarlığa gelince, maymun bir sağını kollamış bir solunu; derinden bir "Ah!" çekmiş ki, dağlar taşlar inlemiş. Tilki:
Hele zorun ne? maymun kardeş, neden ah çektin öyle? Diye sormuş.
Maymun:
Ben ah! çekmeyeyim de kimler çeksin tilki kardeş?Demiş. Senin şu gördüğün tüm mezarlıkta benim atalarım yatarlar hep. 0 soylu, o gün görmüş atalarım yatarlar.
Tilki bu, hiç kanar mı:
Meydanı boş buldun ya, at bakalım atabildiğin kadar, demiş. Bunca ölünün içinden kim kalkacak da hayır diyecek; yalanını çıkarıp yüzüne vuracak senin?
İnsanlar arasında da böyle övünenler çoktur. Bu palavraları, yalanları, bazen çabuk ortaya çıkar.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
At ile Kurt al Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
Kurt çok acıkmıştı.Kırlarda gezinirken bir at gördü.Kurt atı görünce sevindi:
—İşte güzel bir yiyecek.Birazda aptal ise işim daha kolay olur, dedi.Kurt, ata yaklaştı:
—At kardeş, ben doktorum. Bütün otları tanırım. Bütün hasta lıkları bilirim.
At, kurdun kurnazlığını anlamıştı:
—Çok iyi ettiniz de geldiniz. Arka ayağıma kocaman bir diken battı. Onu çıkarır mısınız?
—Çıkarırım, dedi kurt.
Kurt, iyi bir fırsat bulduğunu düşündü. Atın arka ayağına yaklaştı:
— Şunu bir göreyim. Dikeni çıkartmak kolay, dedi.Kurdun, ağzının suyu akmıştı. Atın neresinden ısıracağını düşünüyordu. Kurt iyice yaklaştı. Tam o sırada at, bir çifte attı:
—İşte şu ayağımda kurt kardeş, dedi. Kurdun yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Bağıra bağıra uzaklaştı. At da taze otları yemeye devam etti.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
—İşte güzel bir yiyecek.Birazda aptal ise işim daha kolay olur, dedi.Kurt, ata yaklaştı:
—At kardeş, ben doktorum. Bütün otları tanırım. Bütün hasta lıkları bilirim.
At, kurdun kurnazlığını anlamıştı:
—Çok iyi ettiniz de geldiniz. Arka ayağıma kocaman bir diken battı. Onu çıkarır mısınız?
—Çıkarırım, dedi kurt.
Kurt, iyi bir fırsat bulduğunu düşündü. Atın arka ayağına yaklaştı:
— Şunu bir göreyim. Dikeni çıkartmak kolay, dedi.Kurdun, ağzının suyu akmıştı. Atın neresinden ısıracağını düşünüyordu. Kurt iyice yaklaştı. Tam o sırada at, bir çifte attı:
—İşte şu ayağımda kurt kardeş, dedi. Kurdun yüzü gözü kan içinde kalmıştı. Bağıra bağıra uzaklaştı. At da taze otları yemeye devam etti.
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Etiketler:
ahmet kater,
al Design,
hosting hizmetleri,
Lal Host,
Lal Soft,
tasarım hizmetleri,
web sitesi,
yazılım hizmetleri
Kelemoğlu Çiftliği Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater
KELEMOĞLU ÇİFTLİĞİ
BİR ÖYKÜ DENEMESİ
EMİN YÜCEL
DÜZELTİLMİŞ BASKI
esin kaynağım
sevgili eşim Güner’e
teşekkürlerimle
1. bölüm yazılış : 1973
1. bölüm revize : 2006
diğer bölümler yazılış : 2006
BİRİNCİ BÖLÜM
Arabalı vapur, Kabataş’tan ayrıldığı zaman, sanki İstanbul’u bir daha hiç görmeyecekmiş gibi bir duygu kapladı içini. Recai Yeşilpınar, altmışlı yılların sonunda güneydoğuda bir kasabada, Midyat’ta askerliğini yapmak üzere doğup büyüdüğü bu büyülü kentten ayrılırken yüreğini yine bir çember sıkmış, boğazı yanmıştı. Bu duyguları çok iyi hatırlıyordu. Sevdiklerinden, anılarından kopmak ona çok zor gelmişti. Camilere, minarelere, kendinden uzaklaşan kıyılara baktı.
Gazetede o ilanı gördüğü zaman umursamadı. İçinden kim bilir kimler başvurmuştur, dedi. Beni mi seçecekler onca kişi arasından diye düşündü. İlanda şöyle yazıyordu: “Yalova’da bir çiftlik için işletme müdürü aranıyor.” Askerden geldiğinden beri birkaç işe girip çıkmıştı. Bazıları İstanbul dışındaydı. Hiçbir işi benimseyip sevememişti. Kiminde patronlarla, kiminde de çalışanlarla anlaşamamıştı. Umudu olmasa bile iş ilanlarını takip ediyordu.
Gazeteyi bir kenara bıraktı. Köşedeki lokantaya gitti. Yemeğini yerken gazetedeki ilanı unutmuştu bile. Evin yakınındaki parka gitti, biraz oturdu . Eve geldi. Gözü ilana takıldı. Sanki gazete, bana bak diye bağırıyordu. Artık kaçamazdı. Bilinmez, belki de alınyazısı bu gazeteye bağlıydı. Yine saçmalıyorum diye düşündü. Fakat masaya oturup da özgeçmişini kağıda aktarmaktan kendini alamadı.
Mektubu postaya attıktan sonra günlerce aklına gelmedi, unutup gitti. Bu arada yeni işler aradı. Arkadaşları ona bir kaç iş buldu. Üniversiteden arkadaşı Ener , yurtdışına çağırdı. Yabancı dili , bilgi ve deneyimi çok iyi olduğu için çok ısrar etti . Ziya da ona iş buldu . Ama kabul etmedi .
Cevap geldiği zaman adeta işe alınmış gibi sevindi. Zarfı açtı. Gerçi, işe alınmamıştı, fakat bir ön görüşme için çiftliğe çağrılıyordu. Çiftliğin adı da yazılıydı... Kelemoğlu Çiftliği...
Kabataş’tan bir özel otonun adayları alacağı ve bir gün Yalova’da konuk edilecekleri yazılıydı. Güldü. Bir gün parasız tatil yaparız, sonra döner geliriz, diye düşündü. Nasıl olsa o kadar kişi arasından... Nerede bende o şans, diyordu.
Adayları bir minibüs karşıladı. İşe başvuranlar dokuz kişiydiler. Arabalı vapurla Yalova’ya geçtiler. Herkesin yüzüne teker teker baktı . Beş erkek dört kızdılar . Hepsi gençti . Üniversiteden yeni mezun olmaları gerekirdi. Hepsi yaşama umutla bakıyorlardı. Bu işi de çok istiyorlardı herhalde.
Çiftlik, kasabadan epey içerideydi. Böyle geniş ekili alanları, tarımsal kuruluşları ancak yabancı filmlerde görmüştü. Demek, bizde de var, diye düşündü. Birden minibüs yavaşladı. Daldığı düşüncelerden uyandı. ‘’Kelemoğlu Çiftliği ‘’ yazıyordu girişte.
Adayları uzun boylu, yakışıklı bir adam karşıladı. Kırklı yaşlarda gösteriyordu. Ziraat mühendisiydi ve Çiftlik Teknik Müdürü olduğunu söyledi.
Ahmet Yankı’ydı adı. Gelen adayları içten bir şekilde karşıladı. Geniş bir salona aldı. Biraz dinlenmelerini söyledi ve ayrıldı.
İçeri bir genç kız girdi. Herhalde sekreterdi. Gelen adaylara ayran ve bisküvi ikram etti. Genç adam, çok heyecanlıydı. Adayları süzdü. Acaba hangisi kazanacak diye tahminlerde bulundu.
Biraz sonra sekreter , adayları içeri çağırmaya başladı. Sekreterin “Sayın Recai Yeşilpınar” diye seslenmesi üzerine irkildi. Sıra kendisine gelmişti. Kapıdan içeri girdiği anda heyecanı geçmişti.
Mühendis bey, çeşitli sorular sordu. İş deneyimi, daha önce çalıştığı yerler, bildiği yabancı diller, evli mi bekar mı olduğu, daha bir sürü sorular. Daha sonra sekreter, salona girip adaylara beklemelerini, sonucun biraz sonra açıklanacağı söyledi.
Canı sıkılmış, morali bozulmuştu. Hayatta bir yenilgi daha alacaktı yine. Ve en önemlisi bir süre daha işsiz kalacaktı. Yine parasız günler başlayacaktı. Birden o çok sevdiği en son işten ayrıldığı için kendine çok kızdı. Ama patronla takışmıştı. Bu yeni işi çok istediğini düşündü. Çevrenin sessizliği onu etkilemişti. Bu düşüncelerden sekreterin içeri girmesiyle uyandı.
- Sayın konuklarımız , patronumuz ve Ahmet Bey değerlendirmeyi henüz yapamadılar. Adaylar, bu gece Kelemoğlu Çiftliği’nde konuğumuz olacaklar.
Ertesi gün , adayları güzel bir kahvaltıyla ağırladılar. Öğleye kadar çevreyi dolaştılar. Çok lezzetli meyveler ikram ettiler. Öğlene doğru döndüler . Beklemeye başladılar. Sekreter içeri girdi ve :
- Sayın Recai Yeşilpınar
diye seslendi. İrkildi. Söylenen isim kendisine yabancıydı sanki. Daha sonra içeri girdi. Ahmet Bey, adaylar arasında kendisinin çeşitli nitelikleriyle öne çıktığını, ancak bekar oluşu üzerinde çiftlik sahibinin olumsuz görüşü olduğunu, kendisinin ısrarıyla işe alındığını söyledi. Demek ki yabancı dil bilmesi ve iş deneyimi etkili olmuştu. Ahmet Bey’in ne dediğini anlayamıyordu bile. Ancak ne zaman işe başlayabilirsiniz sorusuyla uyandı.
İki gün sonra, iki bavuluyla çiftliğe geldi. İstanbul’la vedalaşması uzun sürmüştü. Ama yine de tam anlamıyla helalleşip ayrılamamıştı.
Ahmet Bey, çiftlik sahibinin kendisini beklediğini söyledi. Bakalım bu adamla anlaşabilecek miyim diye düşündü. Bir odaya girdiler. Geniş bir masada genç bir kadın oturuyordu. Kadın başını kaldırdı. Recai Beyle genç kadın göz göze geldiler. Mavi gözlerinin enginlerinde, derin bir yalnızlık ve yaşama kırgınlık mı vardı, yoksa ona mı öyle gelmişti. Belki de karşısında bir kadın patron görmek onu şaşırtmıştı. Ahmet Bey :
- Yeni işletme müdürümüz Recai Bey... Patronumuz Nermin Kelemoğlu
diye onları birbirine tanıştırdı.
Kısa bir görüşmeden sonra Recai Bey, odadan ayrıldı ve kendisine gösterilen eve geçti. Nermin Hanım’ın evinin yanında birkaç ev vardı. Her halde burada üst düzey yöneticiler ve konuklar kalıyordu. Bir çiftlik sahibinin kadın olması ona tuhaf gelmişti. Acaba yalnız mı yaşıyor, çocukları var mı diye düşündü. Sonra güldü, “Adam sen de” dedi, bana ne.
Akşam kendi evine girince odasında yaşlıca bir kadın gördü. Odanın temizliğine bakacak olan Hatçe hanımdı her halde. Ahmet bey onun hakkında biraz bilgi vermişti. Ağzını arasam mı diye düşünürken Hatçe hanım aklından geçenleri okumuş gibi :
- Bey hoş geldin, sen şehirlisin, bizim yaşayışımızı pek bilemezsin, ama çabuk alışırsın. Ahmet Bey iki çocuğuyla burada oturur. Ancak ara sıra ve iş için kente iner. Nermin hanım ise dört yıldır buradan ayrılmadı. Çiftlik babasından kaldı. Buraları çok sever. Şanssız bir kadındır. Dört yıl önce kocasından ayrıldı. Hayırsız çıktı adam.
Hem sağı solu düzenliyor, hem de anlatıyordu :
- Çocukluğumdan beri tanırım Nermin hanımı, onu her görüşümde yüreğim parçalanır. Ah böyle olacak kadın mıydı benim hanımım, yapayalnız bir köşeye atılmış kalacak bir kadın mıydı?
Hatçe hanım odayı toparladı. Çok konuştuğunu anlamış olacak ki artık hiç konuşmadı.
- İyi geceler bey
dedi ve sessizce çıkıp gitti.
Recai Bey, derin düşüncelere daldı. Hatçe hanım, suç kocasındaydı, demişti ama, ah şu kadınlar, sanki onlar melekti, suçtan arınmışlardı. Güldü. Sonra hayat dolu bir kadının bu yaşta bu denli bir yaşantı sürdürmesi acı diye düşündü. Her halde aynı yaşlarda olmalıydı.
Askerden döndükten sonra şu son dokuz, on yıl nasıl geçmişti, ne çabuk geçmişti. Ademoğlu ne tuhaftı, askerdeyken, o terkedilmiş kasabada günler hiç geçmiyecekmiş gibi gelirdi. Çıldıracak gibi olurdu. Midyat... Acı tatlı anılar... Sonra askerliği nasıl bitmişti, teskere alıp İstanbul’a gelmişti. Birdenbire nereden nereye geldim, amma düş kurdum diye düşündü.
Ertesi günü sabah Ahmet Bey çalışma odasına geldi :
- İyi ki geldiniz. Teknik işlerin yanında yönetim, pazarlama işlerine zaman ayıramıyordum, işler aksıyordu.
Biraz sonra içeriye pos bıyıklı kendi halinde biri girdi. Ahmet Bey, muhasebecimiz Emin Mires diye tanıştırdı. İçinden bir ses, Ahmet Bey’e sempati duyduğu gibi, bu silik karakterli adama sempati duyamayacağını söylüyordu.
Çiftlik günleri birbirinin aynı geçiyordu hep. Günün belirli zamanlarında Nermin Hanım’ın yanına çıkıp bazı yazıları imzalatmak, bilgi vermek, haftanın üç günü de sıkıcı toplantılar. Patron hanım, mühendis bey ve kendisinin katıldıkları iş toplantıları.
O akşam, Ahmet Bey, eve girerken küçük kızı Fulya babasına doğru koştu. Dört yaşında, sarı saçlı, şirin bir kızdı :.
- Babacığım yarın benim yaş günüm, ne alacaksın bana ?
diye babasının kollarına atıldı. O sırada büyük oğlu Fuat’la odaya giren karısı Nursel Hanım ve Ahmet Bey hep birden bu sözlere güldüler. Mühendis bey, kızına:
- Ne armağan alınacağı önceden söylenmez, onlara sürpriz yapılır. Küçük çocukları babaları, anneleri sevindirir.
diye anlattı. Fulya, babasına :
- Babacığım, o yeni gelen amcayı da çağıracak mısın?
diye sordu. Nursel Hanım da yeni aklına gelen şeyi sordu :
- Recai beyle daha tanışmadık. Galiba bekar, çok güleç yüzlü bir adam. Emin Bey, işçilerin haftalıklarını dağıtırken hep şakalaşıyordu. İyi ki patron değil, yoksa patronluk yapamaz, işçilerle birlikte çalışır.
Hep beraber gülüştüler. Ahmet Bey,
- İşçiler iyi ki doğrudan ona bağlı değil, bana bağlı . Zaten bu durumu bildiği için şakalaşıyordur. Yoksa yapmaz.
O akşam Ahmet Bey’in evinde hep ertesi günkü yaş günü toplantısı konuşuldu. Böyle fırsatlar da çıkmasa Kelemoğlu Çiftliği’nde eğlence sözcüğü unutulacaktı. Nermin Hanım da böyle günlerde toplantıların yapılmasını hep destekliyordu. Ahmet Bey’in çocuklarını da çok seviyordu.
O Akşamki yaş gününde, Recai Beyle Nermin Hanım, mutlu bir aile yuvasına girdiler. Yemek, tatlı bir sohbetle ve Fulya ile Fuat’ın neşeli konuşmaları ile geçti. Recai amcayı çok sevmişlerdi. Recai, yaşamındaki sayılı birkaç güzel anıyı süsleyerek anlattı .Emin Bey ise yoktu. Ahmet Bey
- Böyle toplantılara gelmez..
Recai Bey çocuklara hediye alamadığı için üzgündü. Çocuklarla şaka yaparak ne istediklerini öğrendi. Söz verdi. Yarın kente inip armağanlarını alacak ve ayrıca bir dahaki doğum günlerini unutmayacaktı.
Bu sırada Fulya yanlarına gelerek :
- Babacığım dans etmeyecek misiniz?... Bak, bu sevdiğiniz plağı koyuyorum... Bu yıl Nermin hanım teyze yalnız oturup sizi seyretmeyecek... O da Recai Bey amcayla dans eder.
Nermin hanım, çocuğun bu sözleriyle irkildi. Kocasından ayrıldığından beri hiçbir erkekle dans etmemişti. Üstelik Recai Bey de bekardı ve onu hiç tanımıyordu . Fakat dans etmezse çok tuhaf bir durum olacaktı. Yanında çalışan bir müdürle dans etmek tenezzülünde bulunmadı diyeceklerdi.
Recai Bey ise bu genç kadına biraz daha yakın olacağı için tuhaf bir heyecan duyuyordu. Bu dans, ikisi için de düşler ülkesinde bir gezintiydi. Nermin Hanım, önce kocasının kollarında dans ettiğini düşledi. Çok mutlu oldu ve heyecanlandı .
Daha gerilere balayının o güzelim günlerine ve ilk mutlu yıllarına döndü. İçi özlemle titredi. Kendisini seven, koruyucu ve sevecen niteliklere sahip olan o yılların erkeğinin kollarında olduğunu sandı. Mutluluktan uçuyordu. Fakat daha sonra bu düşünce onda iğrenme duygusuna neden oldu. Kocasının o bayağı kadını da kollarına aldığını düşündü.
Recai Bey ise kollarının arasına aldığı bu güzel kadından tüm varlığına yayılan, düşünme gücünü, mantığını egemenliğine alan görünmez dalgaların etkisi altındaydı. Bu güne kadar hiç böylesi bir duygunun tutsağı olmamıştı. Kendisini erkeğin yönetimine bırakan bu güzel kadın, sanki bir genç kız gibi uçuyordu.
Fulya’nın sesiyle büyü bozuldu. Düşler ülkesindeki yolculuk sona erdi :
- Nermin Hanım teyze plak bitti, yeniden çalayım mı?
O anda ikisi de utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Plak bitmişti, onlar hala dans ediyorlardı. Susan müzik, sanki ruhlarında devam ediyordu. Daha sonra kahvelerini içtiler. Sohbet ettiler.
Zaman da epey geç olmuştu. Ertesi günü iş vardı. Önce Nermin Hanım izin istedi. Recai Bey de onu evine kadar götürmek için kalktı. Çocuklar çoktan yatıp uyumuştu bile. Birlikte çıktılar. Gecenin ılık havası onları gerçek hayata döndürdü. Sessizce yan yana Nermin Hanım’ın kaldığı büyük yapıya doğru yürüyorlardı.
Nermin Hanım, nasıl olup da bu genç adamın büyüsüne kapıldığını, ilk gençlik yıllarının pembe mutluluğuna nasıl döndüğünü düşünüyordu. Ayakları yerden kesilmiş, bulutlar üzerinde uçuşmuştu. Sanki karşısına çıkan ilk erkek, bu genç adamdı .
Recai Bey ise patronu olarak tanıdığı bu genç kadına karşı duygularında nasıl bir değişiklik olduğunu anlamaya çalışıyordu.
- Çok teşekkür ederim, Recai Bey, iyi geceler.
Recai Bey, düşlerinden uyandı, eve gelmişlerdi. Nermin Hanım veda ediyordu. Elini uzatmıştı. Uzatılan eli sıktı Recai Bey. Ta yüreğinin derinliklerine bir ılıklık yayıldı. Yanmış gibi elini çekti. İkisi de bu geceki ayrılığın başka türlü olmasını, bu ay ışığı altında daha romantik bir şekilde ayrılmak istiyorlardı. Fakat o cesareti bulamadılar kendilerinde.
Artık Recai Bey, patronunun odasına sık sık girmiyordu. İmzalanacak belgeleri biriktiriyor, hepsini birden götürüyordu. Nermin Hanım da onu sık sık çağırmıyor, pek gerekli ise haber yolluyordu. Konuşmaları iyice resmileşmiş ve kısalmıştı. Günlerdir birbirlerini görmedikleri oluyordu.
O gün hava çok güzeldi. Nisan sonunda inanılmaz bir yaz havasıydı. Recai Bey, hem sıcaklarla hem de işlerle boğuşuyordu. İki aydır kente inememişti. İşler çok yoğundu. Bayilik sistemi için çalışıp duruyordu. Bu işi başarırsa her bakımdan rahat edeceklerdi.
Evinin önünde oturmuş karanlıklar içinde eski okul günlerini, Zeynep’le tanıştığı üniversitenin ilk günlerini düşündü. Elinde kayıt kağıdı sağa sola gireceği sınıfı soruyordu. O da İktisat Fakültesine kayıt yaptırmıştı . Recai, sınıfı tarif etti, biraz sonra kendisinin de gideceğini söyledi. Sonra birlikte sınıflarına doğru yürüdüler.
Acaba, yüreğindeki sevgi filizleri ilk o gün mü yeşermişti? Sonra birlikte ders çalıştıkları günler geldi aklına. O günlerden birinde mi acaba sevgi çiçekleri açmıştı? Düşündü ki onu her görüşte yüreği çarpıyordu. Her gün gönlünde bir çiçek açıyordu Zeynep’i görünce. Onu görmediği günler ise tüm çiçekler boynunu büküyordu. Ona veremediği şiirler yazıyordu .
Sonra Kelemoğlu Çiftliği’ni düşündü. Önce işler bir dev gibi önünde duruyordu. Günler geçtikçe işlere alıştı. Sonra bayilik sistemini uygulamak istedi. İrili ufaklı birçok firma mal alıyordu çiftlikten. Malların sevkinde birtakım zorluklar oluyordu. Bazen kamyon dolmadan siparişleri yollamak gerekiyordu. Para alabilmekte bir sürü zorluklar vardı.
Önce en çok mal alan ve ödemesi en düzgün olan firmayı seçti. Firmanın yapısını inceledi. Nuri Bey ile bu telefon konuşmaları sırasında tanıştı. Bu konuşmalar çok sıcak geçti. Çeşitli konularda prensip anlaşmasına vardılar. Son durumu Nermin Hanım’a anlattı. Bundan sonra konuşmalar patron düzeyinde devam etti.
Bu arada çiftliğin adının nerden geldiğini de öğrendi . Nermin hanımın babası , çiftlikte küçük bir alanda önce lahana yetiştirmeğe başlamıştı . O zamanlarda halk arasında lahanaya kelem demek yaygındı . Bu nedenle de soyadını Kelemcioğlu olarak almak istemişti . Fakat nüfusta Kelemoğlu olarak yazılmıştı . Çiftliğin adı da buradan geliyordu .
Kapısı vuruldu. Recai Bey, işlere dalmıştı. İçeri Nermin Hanım girdi. Recai Bey şaşırdı, ayağa kalktı. Adeta kekeleyerek :
- Buyurun
Yüreği kıpır kıpır oldu. Uzun zamandır onu ilk kez görüyordu.
Nermin Hanım’ın bu odaya ilk girişiydi. Hep Recai Bey’i yanına çağırırdı, buraya gelmezdi. Konuşmaları da hep kısa sürerdi. Hep işle sınırlı kalırdı. Çok sıkıntılı geçerdi. Recai Bey, konuları hep kısa ve öz olarak anlatmaya çalışırdı ve odadan hemen çıkmak isterdi.
- Buyurun , oturun lütfen …
Söze patron başladı. Gözlerinin içi gülüyordu adeta :
- Recai Bey gözünüz aydın… Nuri Bey’in firmasıyla anlaşma yapacağız, kabul ettiler. Artık bu denli ağır çalışmamızın karşılığını aldık. Bundan sonra çeşitli firmalara mal satmaktansa bir firmaya satacağız. Dağıtımcı firmamız oldu bizim de. Sizin de istediğiniz buydu. Ben daha önce düşünememiştim. Herkese özellikle de size teşekkür ederim.”
Recai Bey :
- Rica ederim hanımefendi, ben görevimi yaptım.
Yüreği yerinden uçacak gibiydi. Bu heyecanına anlam veremiyordu.
Nermin Hanım sözüne devamla :
- Yalnız anlaşma noterde imzalanacak. Özellikle benim gelmemi istediler. Nuri beyin şirketinde küçük bir de tanışma toplantısı düzenlemişler... Siz Nuri Bey’i tanıyorsunuz...
- Anladığıma göre gitmek istemiyorsunuz .
- Evet ama gitmezsem çok ayıp olur. Belki biliyorsunuz.....Dört yıla yakın zamandır kente inmiyorum. Rica etsem benimle gelir misiniz?
Sonra bu tekliften utanmış gibi :
- Hem Ahmet Bey’in çiftlikte işi var, ayrılamıyor, hem de konuyu bildiğiniz için yanımda bulunmanızı istiyorum .
- Emin Beyle gitseniz…
Nermin Hanım, ne diyeceğini şaşırdı. Emin Bey pos bıyıklı, göbekli , kendi halinde bir adamdı. Toplantılarda hiç bulunmazdı.
- Emin Bey’in geleceğini hiç sanmıyorum .
Recai Bey hiç istemediği halde kabul etti ve üstünü değiştirmek için izin istedi.
Bir saat sonra Nermin Hanım’ın özel arabasıyla kente doğru yol alıyorlardı. Çiftlik arkalarında kalmıştı. Nermin Hanım bugün çok şıktı ve hatta çok güzeldi. Recai Bey bu güzellik karşısında çok şaşırmıştı. Nermin Hanım, çiftlikte hiç makyaj yapmazdı. Hep ceket pantolon giyerdi.
- Bu gün çok şıksınız
- Teşekkür ederim .
Yalova’dan arabalı vapura bindiler. Nermin Hanım arabadan inmek istemedi. Çok şık giyindiği ve makyaj yaptığı için istememişti herhalde. Recai Bey , ona yiyecek ve içecek bir şeyler getirdi . Yol boyunca konuşacak konu bulamadılar önce. Sonra bu bayilik sisteminden söz ettiler. Daha sonra Nermin Hanım, Nuri Bey hakkında bilgi aldı.
Nuri Bey’in şirketi, Taksim’de büyük bir binanın altıncı katındaydı. Kendilerini güler yüzle karşıladı. Recai Bey, Nermin Hanım’ı tanıştırdı. Nuri Bey, Nermin Hanım’a iltifatlar etti. Recai Bey, acaba bu iltifatlar biraz fazla mı diye düşünmekten kendini alamadı. Sonra da beni niye ilgilendiriyor, diye düşündü.
Kutlama toplantısında Nuri Bey, Nermin Hanımla uzun uzun bayilik ile ilgili konuştu. Daha sonra espriler yaptı, iltifatlarının sonu gelmedi adeta... Nermin Hanım’ın güzelliği ve şıklığı ile ilgili iltifatlarda bulundu.
Pencereden görünen manzara çok güzeldi. Bütün boğaz ayaklar altındaydı. Karşı kıyılar bile görünüyordu. Neredeyse çiftlik görünecekti. Recai Bey boğazı hayran hayran seyretti.
Sözleşmenin imzalanması için noter gelmişti. İmzalar atıldı. Her iki taraf ta çok memnundu. Recai Bey’in yüreğini bir sevinç kapladı ve haklı olarak gurur duydu. Nermin Hanım ve Nuri Bey de Recai Bey’e çalışmalarından dolayı teşekkür ettiler.
Kutlama toplantısı akşamüstü bitti. Nuri Bey konuklarını uğurladı. Binanın garajına indiler. Arabaya bindiler. Recai Bey arabayı hareket ettirdi. Canı hiç çiftliğe dönmek istemiyordu. Dolmabahçe’ye inip sola dönünce Nermin Hanım gülerek :
- Ne o Recai Bey, yoksa beni kaçırıyor musunuz ?
Recai Bey güldü :
- İster misiniz bugün, tüm işleri unutalım. Sizinle boğaza gidip gönlümüzce eğlenelim. Bu, hayatımızdan ve biteviye sürüp giden yaşantımızdan çaldığımız bir gün olsun. Eğer önerimi kabul etmezseniz hemen geri dönerim.
Nermin Hanım, ses çıkarmadı. Bunun üzerine yollarına devam ettiler. Emirgan ’daki çay bahçesinde çay içtiler.
Recai Bey, orada eski arkadaşı doktor Mehmet Bey’i gördü. Onu Nermin Hanımla tanıştırdı. Uzun uzun konuştular. Nermin Hanım konulardan sıkılmamıştı. Doktor bey neşeli bir adamdı. Sonra izin isteyip gitti.
Denizden, havadan, mutlu görünen insanlardan söz ettiler. Çay içtiler, kağıt helva yediler.
Okul kaçağı iki genç aşık gibiydiler. Hatta bir ara Recai Bey , Nermin Hanımın elini tuttu. Parmaklarını okşadı. Nermin Hanım ellerini çekti. Utanmıştı.
Sonra kalktılar. Boğazda bir lokantada yemek yediler. Yemekte eski günlerden konuştular. Nermin Hanım, Recai Beyin ısrarı üzerine kocasıyla tanışmalarını anlattı.
Üniversitede okurken, Nevzat da asistandı. Yakışıklı asistanla güzel öğrenci arasında mutlu günler yaşanmaya başladı. Bu mutluluk tüm okul hayatı boyunca sürdü. Üniversite bitince uzun süre nişanlı kaldılar. Sonunda evlendiler. Dört yıl çok mutlu oldular. Yaşadıkları her gün, bir balayı idi. Bu arada Nermin’in babası öldü. Koskoca çiftliğin yönetimi kendisine kalmıştı. Yalova’da çiftlik işleriyle, veraset işleriyle boğuşuyordu. Babası Şefik Bey’in ölümünden duyduğu üzüntü ise gönlünü dağlıyordu. Sık sık , o güzel gözleri göz yaşları ile doğuyordu .
Nevzat, okulu bırakamadı. Ders yılının ortasıydı. Dersleri verecek başka bir hoca bulamadı. Çiftliğe gidemedi. İstanbul’da çok yalnız kalmıştı. Derslerin yoğunluğu ve Nermin’in özlemiyle geçiyordu günleri.
Yalnız günlerinin birinde o kadınla tanışmıştı. Aralarındaki ilişki çabucak gelişmişti. Birbirlerinden kopamadılar. Nevzat, bu ilişkiyi bitiremiyordu. Fakat Nermin’i de üzmek istemiyordu. Durumu Nermin’e de anlatamıyordu.
Nermin, bu olayı çiftlik ve veraset işlerinin en yoğun olduğu zamanda öğrendi. Bir gün, Ethem Amca geldi. Babasının ölümünden sonra, babasının arkadaşı Engin Beyle ikisi kendisine her konuda çok yardım ediyorlardı . Ethem amca, karısını genç yaşta kaybetmişti. İki kızı vardı . Onlar, üvey ana elinde ezilmesin diye evlenmemişti . Nevzat konusunu üzülerek açtı. Nermin’i avutmaya çalıştı .
Yüreğine koskoca bir hüzün ve yalnızlık oturdu. Nevzat’tan bunu hiç beklemiyordu. Ruhen yıkıldı. Yüreğindeki bu acı ne yazık ki o güzel gözlerine de yansıyordu. Önce inanamadı. Korkunç bir düş bütün bunlar diyordu hep . Ama ne yazık ki doğruydu. Nevzat’ın gelip durumu kendisine anlatmasını bekledi. Böyle bir kadınla nasıl yaşantısını sürdürebileceğine inanamıyordu.
Aradan birkaç ay geçti. Nermin hanım, işlerin yoğunluğundan üzüntüsünü yaşayamamıştı. Hemen avukatlarına talimat verdi. Boşanma kısa sürede gerçekleşti. Üzerinden bir yük kalkmış gibi oldu.
O günlerde kendisine, hem çiftlik işlerinde hem de boşanma işlerinde babasının iş arkadaşı ve dostu olan Engin Bey çok yardımcı oldu. Bu üzüntülü günlerinde hep ona destek oldu. Sık sık çiftliğe gelip gitti .
Ahmet Bey, daha önce babası ile çalışıyordu. Onunla da çalışmaya devam etti. İşi bilen saygılı, terbiyeli bir insandı.
Nermin Hanım, bütün bunları anlattığına, duygularını ve anılarını Recai Beyle paylaştığına o kadar şaşırdı ki.
- Hep ben anlattım, biraz da siz anlatın.
Recai Bey, geçmişiyle yüzleşmek istemiyordu. O günleri hatırlamak istemiyordu. Bu nedenle İstanbul’dan, geçmişinden, üzücü anılardan kaçmıştı.
Üniversitede tanıdım onu, diye söze başladı. Yıllarca arkadaşlık ettik. Zeynep’e bir türlü duygularımı açamadım. Hep arkadaş topluluklarında konuştuk. Zaman geçtikçe sevgim artıyor, cesaretim azalıyordu sanki. Ziya, hep yüreklendiriyordu beni :
- Bak okul bitiyor. Sonra birbirinizi göremeyeceksiniz…. Son sınıfa geldik. Sınavlar da bitti.
Ben hala uykusuz gecelerimde ona şiirler yazıyor, hayaller kuruyordum.
O gün çok kararlı olarak okula gittim. Bütün cesaretimi topladım. Ziya’ya
- Bugün konuşuyorum artık, çok sevineceksin .
- İnanmıyorum ama, hadi bakalım kolay gelsin. Sen konuşmazsan ben konuşacağım, haberin olsun .
Zeynep, gülerek geliyordu. Çok sevinçliydi. Ben daha konuşmadan o konuşmaya başladı :
- Bu sabah ilk olarak sana rastladım. Sana söylüyorum. Güneş’le nişanlanıyorum. Bana evlenme teklif etti.
O koca üniversite binası üstüme yıkıldı. Altından kalkamadım. Uzun zaman da kalkamadım. Yalova’ya gelene kadar altında kaldım, kendimi kurtaramadım. Zeynep, sevinçle uçup gitti. Gidiş o gidiş. En son Ziya’yı gördüm. Ağzı açık bana bakıyordu. Bir şey söyleyemedi. Bir daha üniversiteye uğramadım. Arkadaşlarımın hepsiyle ilgimi kestim. Duyduğuma göre düğün davetiyesini vermek için beni arıyormuş.
Çeşitli işlere girdim çıktım. Hiç birinde duramadım. İstanbul beni boğuyordu. Kaçmak istiyordum. Kelemoğlu Çiftliğinin gazetedeki ilanını görünce çok sevindim. Gelince sizi tanıdım... Hayatım....
Nermin hanım, kibarca :
- Kalkalım mı? Geç oldu.
Para vermek istedi. Recai bey gülerek :
- Bu gün patronum değil , konuğum olan bir hanımsınız.
Diyerek nazikçe geri çevirdi.
Sonra , dans edecekleri bir yere gittiler. Salonun romantik havası ikisini de büyüledi. Recai beyin ısrarıyla dansettiler. Nermin hanım, kocasını, bu güne kadar süren içine kapanık yaşantısını, yalnızlığını unutmuştu adeta. İşte kendi kendine itiraf etmekten çekindiği şey oluyordu. Bu genç adamı sevmeye mi başlıyordu yoksa?
Recai bey ise kollarında tuttuğu bu kadının patronu olduğunu unutmuştu. Bir anda Zeynep’le dansettiğini düşündü. Ama birden bire bu düşten uyandı. O evliydi artık. Başkasına aitti. İçinde artık umutların yerini özlemler almıştı.
İkisi de mutluydu, bu gecenin büyüsüne kapılmışlardı sanki, hiç bitmesin istiyorlardı. Ama ne yazık ki o büyülü düşten uyandılar, gece bitti. Klüpten çıktılar. Arabaya bindiler.
Recai bey, bir süre arabayı çalıştırmadı. Arabayı park ettikleri o karanlık sokak sanki bambaşka bir evrendi. Zaman durmuştu sanki. İçerideki müzik, sokağa mı taşıyordu, yoksa kulakları onlara oyun mu oynuyordu? Öylece bekledi. Yavaşça genç kadına döndü. Göz göze geldiler. İkisinin de gözlerinde mutlu parıltılar yanıp sönüyordu. Recai bey, genç kadına doğru uzandı. Hala göz gözeydiler. Nermin hanım, başını dışarı çevirdi.
- Lütfen
dedi nefes gibi bir sesle.
Genç adam, kendisini toparladı. Artık büyü bozulmuştu. Arabayı çalıştırdı. Dönüş yolunda ikisi de konuşmadılar. Bambaşka bir evrende yol alıyorlardı sanki. İkisinin de duyguları, düşünceleri karma karışıktı.
O günden sonra Kelemoğlu çiftliğinde geçen günler ikisi içinde sıkıcı oluyordu. Nermin hanım duygularını tahlil etmekten korkuyordu.. Genç adama karşı duydukları sevgi miydi acaba? Uykusuz geçen gecelerinde bir türlü karar veremiyordu. Ve en önemlisi ve en acısı bunun nedenini bilmiyordu.
Genç adamın da durumu aynıydı. Uykusuz geceler boyunca duyguları onu boğuyordu. Bu genç kadına karşı duydukları sevgi miydi acaba ? Emin olamamasının nedenini bulamıyordu bir türlü. Zeynep miydi acaba bu karamsarlığın nedeni? Ama o evliydi, belki de çocukları olmuştu. Neden uyuyamıyordu? Neden huzursuzdu? Bunu bir bilebilse.
Çiftlikte sıkıcı bir hava esmeye başlamıştı. İkisi de durumu birbirlerine ve başkalarına belli etmemeğe çalışıyorlardı. Fakat bu durum ikisini de huzursuz yapıyordu. Konuşmaktan bir araya gelmekten kaçıyorlardı. Ahmet bey de durumu az çok anlamış gibiydi. Huzursuzdu ama ses çıkarmıyordu.
Sıkıntılı bir gecede, Recai Bey kapının önünde oturmuş derin düşüncelere dalmıştı. Gece yarısı olmuş hala uyku tutmamıştı. Birden Ahmet Beyin koşarak geldiğini fark etti . Heyecanlı bir sesle :
- Recai bey , Nursel’in karnı ağrıyor . Sıcak su koydum , yine geçmedi …Ağrı şiddetleniyor.
- Ağrı ne tarafında ?
- Sağ tarafında ….gittikçe de artıyor,
- Derhal hastaneye gidiyoruz.
Recai bey, sözünü bitirir bitirmez Nermin hanım’ın arabasına doğru koşmağa başladı. Ahmet Bey şaşkın bakışlarla ona bakıyordu. Arabayı çalıştırdı. Ahmet Beyin evinin önüne getirdi. Recai Beyin uyarması üzerine Ahmet Bey, Nursel Hanımı kucaklamış getirmişti. Arabanın arkasına yatırdı. Recai Bey, hızla arabayı hareket ettirdi. Gece yollar boştu. Çok hızla gidiyordu . Çok dikkatli ve iyi kullanıyordu. Hastanenin önüne geldiler. Ahmet Bey, hemen sedye istedi . Nursel Hanımı içeri taşıdılar. Arabayı park edip içeri koştu. Birisi kolundan tuttu :
- Hayrola bu ne telaş, nereye koşuyorsun ?
Döndü baktı. Doktor Mehmet beydi .
- Seni Allah mı gönderdi ? Mühendis Ahmet beyin eşi apandisit krizi geçiriyor.
Birlikte gittiler . Nursel Hanımı ameliyata alıyorlardı . Ahmet bey , bin bir teşekkürler ediyordu Recai Beye .
- Sayende kurtuldu. Doktorlar iyi ki hemen getirdiniz. Yoksa kanı zehirlenirdi, hastayı kaybedebilirdiniz, diyorlar .
Recai bey , Dr. Mehmet Beyi tanıştırdı. Biraz sonra Mehmet bey haber getirdi. Hasta kurtulmuştu. Birazdan odasına alacaklardı. İkisi de rahat bir nefes aldı. Recai Bey, bahçeye çıktı oturdu. Biraz sonra, Ahmet Bey geldi .
- Nermin Hanım’a telefon ettim .O da Nursel’i görmek istiyormuş. Arabası da burada…
- Ben gider alırım.
- Ama siz uykusuzsunuz.
- Ben alışığım, çok gecelerim uykusuz geçiyor, şimdi gider alır, gelirim.
Recai Bey , Yalova’ya doğru yola çıktı. Sabahın erken saatleri, yollar boştu. Arabalı vapur da hemen dolup kalktı. Acaba Nermin hanımla yalnız kalacak diye mi bu istekte bulunmuştu ? Çiftlikten içeri girdi. Nermin Hanım, Ahmet Beyin evinin önünde bir bavulla bekliyordu. Arabayı durdurdu. Bavulu aldı. Bagaja koydu.
- Günaydın , Nermin Hanım. Yolculuğa mı çıkıyorsunuz ?
Nermin hanım güldü.
- Dün gece aceleyle gittiniz. Hep biz kadınlar düşünürüz. Nursel’e
telefon ettim . Bazı eşyalarını istedi .
- Haklısınız, o aceleyle hiçbir şey düşünemedik.
- Recai Bey, hemen hastaneye götürmeyi çok iyi düşünmüşsünüz. Ama nasıl karar verdiniz ?
- Hiç sormayın, bir şantiyede çalışıyordum. Bir işçiyi ihmalden kaybettik . Bu bana ders oldu .
- Peki , bana niye haber vermediniz ?
- Gece yarısı, uyuyorsunuz diye rahatsız etmeyelim, dedik.
- Ben uyumuyordum ki…geceleri uyuyamıyorum.
Birden, bunu söylediğine pişman oldu. Yüzü hafifçe kızardı . Recai Bey hiçbir şey söylemedi . Dereden tepeden konuşarak hastaneye geldiler. Nermin Hanım ; Nursel Hanım’ın yanına girdi .
Nermin hanım, geceleri uyuyamıyorum demişti . Her halde aynı sebepten uyuyamıyorlardı . Bir süre sonra Recai Beyi otoparkta buldu.
- Recai Bey , gidelim.
- Şu deniz kıyısında bir çay bahçesi var. Oturup bir çay içelim. Öyle gideriz.
Nermin Hanım kabul etti. Deniz kenarına oturdular. Recai Bey, simit aldı. .
- Siz bu sabah kahvaltı da etmemişsinizdir. Size taze simit aldım .
- Ah, Recai Bey çok teşekkür ederim . Ne zamandır simit yememiştim . Çok makbule geçti. Gerçekten de karnım aç. .
Nursel Hanımın hastaneden çıkışı çiftlikte coşkuyla karşılandı. Akşam çocuklar yattıktan sonra Ahmet bey, Recai beyle ilgili konuyu Nursel hanıma açtı. Eşi de, Nermin hanımı bir süredir çok durgun ve gergin bir şekilde gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü söyledi :
- Kocasından ayrıldığı ve babasının öldüğü zaman da böyle gergin ve üzüntülüydü…Sen araya girsen mi acaba ?
- Ben de Recai Beyle konuşmak istiyorum .
Bir kaç gün sonra, akşam Recai bey, evin önünde karanlıkta düşüncelere dalmış otururken Ahmet bey geldi. Oturdu... Hal hatır sordu. Sonra, konu birkaç gün önceki toplantıya geldi. Konuşma fırsatı bulamamışlardı. Recai bey toplantıyı anlattı. Kutlama toplantısı yapıldığını, geç saatlere kadar sürdüğünü söyledi. Nermin hanımla birlikte ayrıca yemeğe gittiklerini anlatmadı..
Ahmet bey, Nuri beyi ve firmasını sordu. Recai bey, çok güzel ve büyük bir firma olduğunu, Nuri beyin çok iyi insan olduğunu, iyi işler yapacaklarını umduğunu söyledi. Daha sonra Nuri beyin, Nermin hanıma aşırı iltifatlar ettiğini ve Nermin hanımın da bundan etkilendiğini anlattı.
Bunun üzerine, Ahmet bey, bütün cesaretini topladı. Çekinerek konuyu açtı.:
- Recai Bey sizin ağabeyiniz sayılırım… İkiniz de son zamanlarda çok gerginsiniz, hatta üzüntülüsünüz. Recai bey siz çok iyi bir insansınız. Nermin hanım da çok iyi bir insandır. Hatta çok duygusaldır. Uzun zamandır yalnız yaşıyor. Ona karşı olan duygularınızı anlatın kendisine. Bu yürekliliği göstermeniz gerekir. Bakın çok rahatlayacaksınız. İsterseniz ben de seve seve aracı olurum.
Recai bey :
-Teşekkür ederim….Ama benim konuyu açmam daha uygun olur.
Ahmet bey, konuyu değiştirdi.
- Hatçe hanımın kocası, Memduh bey de burada çalışıyordu. Bir gün Hatçe hanımla evlenmek istediğini, çekindiğini, heyecanlandığını ve konuyu açamadığını, bana anlattı. Aşağı yukarı yirmi yıl önceydi...O zaman Nermin hanımın babası Şefik bey sağdı. Ben de işe yeni girmiştim. Günlerini boşa geçiriyorsun, git Şefık beyle konuş, dedim. …. Konuyu Şefik beye açmış. O da çağırıp Hatçe hanımla konuşmuştu. Kısa sürede düğünleri yapıldı…….. Birkaç yıl sonra Memduh bey, talihsiz bir iş kazasında hayatını kaybetti. Hatçe hanım kocasını kaybettiğinde hamileydi. Diğer çocuğu iki yaşında ancak vardı. Hepimiz çok üzüldük.
- Çok yazık olmuş.
- Evet çok yazık oldu .Şefik bey çocuklarının bakımını ve eğitimini üzerine aldı. Babasının ölümü üzerine Nermin hanım, Hatçe hanım ve kızını koruması altına aldı. Yıldız şimdi çiftlikte sekreter olarak çalışıyor. Büyük oğlu da şimdi Ankara da çalışıyor. Yeni evli,…… Hatçe hanım bir gün bana. ''Memduh iyi ki sizinle görüşmüş, ona yol göstermişsiniz. Hiç olmazsa iki yıl evli kaldık. Bir kızımız , bir oğlumuz oldu. Allah sizden de Şefik beyden de razı olsun ‘’ dedi.
Ahmet bey, biraz çiftlik işlerinden ve çocukların okul durumundan söz etti. Daha sonra ‘’geç oldu ‘’ dedi ve kalktı. Vedalaştılar.
Nermin hanım, çiftlik sahibi, zengin, güzel bir kadındı. Kendisi ise yanında çalıştığı bir müdürdü. Bu evlilik yürür müydü?.. Ama oradan ayrılmak düşüncesi ise yüreğini derinden yaralıyor, uykularını kaçırıyordu. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu.
Recai bey, bir karar veremiyordu. Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Uykusuz geçen gecelerin sonunda, bu huzursuzluktan kurtulabilmek istedi. Kesin bir karara varmak ve cesaretini toplayabilmek umuduyla bir hafta süreyle izin aldı ve Kelemoğlu Çiftliğinden ayrıldı. Giderken Nermin hanımın odasına uğradı. Bir şey söylemediler. Sustular... Adeta gözleriyle vedalaştılar. Geçici bir ayrılıktı ama ikisine de uzun gelecekti.
İstanbul onu ancak bir gün oyalayabildi. Yine sıkıntılı günler başladı. Nereye gitse içini bir sıkıntı kaplıyordu.Gittiği sinemalardan yarısında sıkılıp çıkıyordu. Nereye gitse sıkılıyordu. Aklı fikri çiftlikteydi.
Annesini babasını gördü. Birbirlerini çok özlemişlerdi. Ağabeyiyle dargındı. Ondan hiç söz etmediler. Onlarla oturup uzun uzun konuşuyordu. Bazen aklına esiyor, çiftliğe geri döneyim diyor, fakat hemen vazgeçiyordu. Orada sanki aradığı huzuru bulabilecek miydi? Bir karar vermeliydi. Ya Nermin hanıma evlenme teklif etmeli ya da Kelemoğlu Çiftliğiyle ilgisini kesmeliydi. İkisi de çıkar yol olarak görünmüyordu. Acaba üçüncü yol var mıydı?
Bu arada üniversite arkadaşlarından Hülya’ya rastladı. Birlikte yemek yediler.
- Zeynep’ ten haber sormuyor musun? …..
- Niye sorayım? Her şey geçmişte kaldı İnşallah iyidir.
- İki çocuğu oldu. Güneş'le çok mutlu.
Recai, eski günlere daldı. Anılar yüreğini sıkıştırdı. Ama yine de eski günleri konuştular. Hülya, okulda kalmış doçent olmuştu. Eski arkadaşlarını sordu. Bazılarının adreslerini, telefonlarını aldı.
Gündüzleri biraz oyalanıyordu. Eski arkadaşlarını görüyordu. Sinemaya, tiyatroya gidiyordu. Ama geceleri uykusuz geçirdiği oluyordu.
Annesini ve babasını çok özlemişti. Onları gördüğü iyi oldu. Sürekli eski günlerden Recai’nin çocukluğundan, askerliğinden konuşuyorlardı. Askerliği sırasında ve Anadolu da çalıştığı yıllarda birbirlerini çok özlemişlerdi.
Ertesi gün akşam üstü eve dönerken eski arkadaşlarından Erhan’ı gördü. Birlikte eve geldiler. Annesi de Erhan’ı uzun süredir görmemişti. Erhan evlendiğini ve bir kızı olduğunu anlattı. Askerliği ve Anadolu'da çalışması sırasında ne çok değişiklik olmuştu. Diğer arkadaşlarından söz ettiler. Ertesi günü Erhan’ın ısrarı üzerine evlerine gittiler birlikte. Gökçen, onları güler yüzle karşıladı.
- Erhan, arkadaşları içinde en çok seni anlatıyordu hep. Görmeden tanıdım seni .
Bebekleri Pınar çok şirindi. Yemeğe kalması için ısrar ettiler. Eski günlerden, arkadaşlarından konuştular.
Bir gün de okula uğradı. Fakat eski arkadaşlardan kimseyi göremedi. Kantine baktı. Sınıfları dolaştı. Okuldan çıkıyordu ki Ziya’yı gördü. Birbirlerine sarıldılar, öpüştüler. Kantine gidip oturdular. Eski günlerden okul anılarından konuştular.
Ziya, dayanamayıp sordu :
- O günden sonra göremedim seni, Suratın allak bullaktı. Sanki üzerinden bir tır geçmişti. Yıldırım gibi kaçtın seni bulamadım bir daha.
Recai acı acı güldü:
- Ne tırı ?… Koskoca üniversite binası yıkıldı üzerime……
Sanki o günü tekrar yaşıyor gibiydi. Yüzü allak bullak oldu. Zeynep Güneş’le evleneceği müjdesini vermiş, arkasına bakmadan uçar gibi gidiyordu. O günü ve uçar gibi giden Zeynep’in hayalini unutamamıştı yıllar boyu. Ne zaman gözlerini kapatsa Zeynep’in bu hayali geliyordu gözlerinin önüne.
Ziya soran gözlerle ona bakıyordu:
- Yine daldın , o günlere gittin herhalde. Yüzünün ifadesinden üzücü şeyler olduğu anlaşılıyor.
Recai istemeye istemeye o günü Ziya’ya anlattı. Anlatırken sanki o anları yeniden yaşıyordu. Zeynep’in Güneş’in evlenme teklif ettiğini söylemesini ve arkasını dönüp uçar gibi gidişini anlatırken boğazına bir şeyler düğümlendi. Gözleri yaşardı. Konuşamadı... Sustu...
Ziya’nın sesiyle kendine geldi :
- Çok üzüldüm… Böyle olduğunu bilmiyordum, hep merak ediyordum ne oldu diye… Seni aradım, bulamadım yıllarca. Demek böyle oldu...Sonra evlenip evlenmediklerini biliyor musun?
- Evet, evlenmişler, bir de çocukları varmış. Geçenlerde Hülya’yı gördüm..
Sonra Kelemoğlu Çiftliğinden söz etti.Çiftlikteki yaşamını anlattı. Fakat Nermin hanımdan hiç söz etmedi.
Bir hafta bitmişti, çiftliğe dönüyordu.Kabataş’tan Yalova’ya arabalı vapurla geçerken altı ay öncesini düşündü. Zaman ne çabuk geçmişti. Kelemoğlu Çiftliğinde geçirdiği günleri düşündü. Yüreğindeki kırıklık geçmemiş, yeni bir acı yerleşmişti yüreğine. Bir haftalık tatil hiç işe yaramamıştı.
Haber vermediği için kimse karşılamamıştı. Bavulunu iskeledeki manava bıraktı. Çiftlikten mal alan esnafla bir tanışıklığı olmuştu. Manav Adem’le ayaküstü konuştu. Sonra bir taksi çevirdi. Çiftliğin kapısına kadar geldi. Hava kararmıştı.
Elleri cebinde ağır ağır yürüyordu. Bir ara aklına iki dize geldi:
Ne olurdu o gün düşüme girmeseydin
Engin mavilikler denizinde gözlerin
Ne oluyordu böyle birden bire duyguları coşmuştu? Herhalde alaca karanlığın verdiği bir esinlemeydi bu. İki dize daha şekillendi kafasında...
Ruhumu sarmasaydı böyle günden güne
Mor bulutların ardı ağlasaydı yine
Yine eski günlerdeki gibi şairlik damarları kabarmıştı. Dizelerin arkası çabucak geldi.
İçimde bir yarasın şimdi kıpkızıl
Ne yana baksam hep gözlerin ışıl ışıl
Dizelerle birlikte yol da bitmişti. Çiftlik binaları karanlıkta seçilmeye başlamıştı. Loş yolda yürümeye devam etti. Yorgundu,evine doğru yöneldi.
Birden uzaktan karanlıklar içinde Nermin hanımı gördü. İçi cız etti. Uzun zamandan beri ilk kez görüyordu. Birden özlediğini düşündü. Tuhaftır Nermin hanımı da, onunla ilgili sıkıntılarını da özlemişti sanki.
Nermin hanım, evinin önünde bahçede oturmuştu. Her halde kendini görmüştü. Bir merhaba demeden kaçmak ayıp olacaktı. Ne kadar zamandır görüşmemişlerdi. O tarafa doğru yürüdü. Yaklaştı. Loş ışıkta karaltılar şekillenmeye başladı.
Şaşırdı... Karanlıklar içinde şekilleri seçmeye başlamıştı. Alaca karanlıkta iskemlede oturan gencecik bir kızdı. Ve Nermin hanıma şaşılacak derecede benziyordu. Nermin hanım ise kapıdan dışarı çıkıyordu.
Nermin hanım :
- Ooo Recai bey hoş geldiniz. Tatiliniz nasıl geçti?
Recai bey yaklaştı :
- İyi geçti, sağ olun.
Nermin hanım ona doğru yürüyerek :
- Tam gününde geldiniz... Bu gün de Amerika’dan kızım geldi.
Tatilini burada geçirecek. Tanıştırayım. Kızım Gül…Müdürümüz Recai bey.
- Nasılsınız Gül hanım, hoş geldiniz.
- İyiyim sağ olun, siz nasılsınız? Hoş geldiniz.
Nermin hanım :
- Buyurun oturun .
Oturup konuştular. Nermin hanım, kızından söz etti. Amerika’da okuduğunu, tatil için geldiğini anlattı. Kızını çok özlediğini, uzak kalmalarının çok zor olduğunu anlattı. Sonra da Recai beyin tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Recai bey de iyi geçtiğini ve bazı ayrıntıları anlattı.
Bir ara Nermin hanım
- Ah Recai bey, kızımı bir doktora götürmem gerekiyor. Benim İstanbul’la ilişiğim kesildi yıllardır... Tanıdığınız bir doktor var mı?
- A.. tabi, eski bir arkadaşım var.. Mehmet bey.. Nursel hanımın ameliyatında tanışmıştınız. İsterseniz hemen yarın randevu alır, sizi götürürüm.
Nermin hanım, teşekkür etti ve :
- Gül’ün gelişi nedeniyle Ahmet bey evinde bir toplantı yapıyor. Biz şimdi gidiyoruz. Siz de gelin ... Nuri bey de gelecek. .
Recai bey, evine gitti. Elbiseleri ütülenmiş dolaba asılmıştı. Hatçe hanıma teşekkür etmesi gerektiğini düşündü. Birden Nermin hanımın Nuri beyin geleceğini söylemesi aklına geldi
Canı sıkıldı, Nuri bey neden geliyordu. Nermin hanım neden çağırmıştı onu. Şirketindeki toplantıda Nermin hanıma bakışları ve iltifatları aklına geldi. Acaba Nermin hanım da ondan hoşlanıyor muydu? Canı çok sıkıldı. Ama sonradan düşündü. Nuri bey, Kelemoğlu Çiftliğinin bayii olmuştu artık. Her zaman bir araya geleceklerdi.
Evden çıktı, Ahmet beyin evine doğru yürümeye başladı. Derin düşüncelere daldı. Ahmet beyin evine gelmişti. İçeri girdi. Herkes tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Bazı şeyleri atlayarak, örneğin Hülya’yı; bazı şeyleri ekleyerek, örneğin günlerinin iyi geçtiğini anlattı. İstanbul’u anlattı. Gördüğü filmleri, tiyatro oyunlarını anlattı. Bu sırada kapı çalındı. Nuri bey geldi. Herkesle çok içten bir biçimde selamlaştı. Recai beye sarılıp öptü.
Nuri bey bütün gece Nermin hanıma iltifatlar etti, yahut ta Recai beye öyle geldi. Gül’le tanıştı, çabucak kaynaştılar. Zaten Nuri bey, sevecen ve sıcak kanlı bir insandı. Gül’ün okuluyla ilgilendi. Nuri bey de Amerika’da aynı okulda eğitim görmüştü. Okuldaki ortak hocalardan söz ettiler. Nuri bey sanki aileden biri gibi olmuştu. Gül, Nuri beyle konuşmaktan, okul anılarından söz etmekten çok mutlu olmuştu.
Nuri bey, yakışıklıydı ve konuşması etkileyiciydi. Bir ara Nermin hanımın bakışlarını yakaladı. Hayranlık ışıltıları mı yanıp sönüyordu gözlerinde? Yoksa Recai beye mi öyle gelmişti?
Gül’ün ilk kez güldüğünü gördü Nuri beyle konuşurken. Tatillerini annesinin yanında çiftlikte geçirdiğini, okulda başarılı bir öğrenci olduğunu öğrendiler. Çok kültürlü ve görgülü bir genç kızdı. Ama gözlerinde aşırı bir hüzün vardı. Ağırbaşlıydı. Belki de babasından dolayı annesinin durumu ona üzüntü veriyordu
Recai bey, bir an düşündü. Nermin hanım evlenmek için Recai beyi mi, Nuri beyi mi seçerdi? Nermin hanımın yerinde olsa Nuri beyi seçerdi. Bu sonuca vardığı için içi sıkıldı.
Bir ara Nermin hanım ve Ahmet bey hava almak için bahçeye çıktılar. Nuri bey çok sigara içiyordu. Evin içi duman içinde kalmıştı.
Bir süre sonra Recai bey de hava almak, düşüncelerini toplamak için bahçeye çıkmıştı. Artık kararlıydı. Bu gün Nuri bey gittikten sonra açılacaktı. Nuri bey, Nermin hanıma çok iltifat ediyordu. İkisinin de duygularını anlayamıyordu. Ama bir şeyler seziyordu. Herhalde, Nuri bey evlenme teklif etse Nermin hanım kabul ederdi.
O sırada Nermin hanımın sesini duydu :
- Nuri bey bana evlenme teklif etti, Ahmet bey.
Yine geç kalmıştı. Yine o güzel sözleri şiirleri söyleyememişti. Gökyüzü, tüm yıldızlarıyla başına yıkıldı. Başı dönüyordu. Bir türlü kendine gelemiyordu. Bağırmamak için parmaklarını ısırdı. Parmakları kan içinde kalmıştı.
- Siz ne düşünüyorsunuz ?...... Sizin düşünceleriniz önemli.
- Olumlu cevap vermeyi düşünüyorum. Çok esprili, eğitimli, yakışıklı bir adam, üstelik kızımla da çok iyi anlaştı. Benim için bu çok önemli.
Ahmet bey, yutkundu :
- Peki ya Recai bey ?
Nermin hanım sıkıldı, kızardı. Duygularını tahlil edemiyordu. Ne söyleyeceğini şaşırdı:
- Recai bey yanımızda çalışan bir müdür. Çok iyi bir insan ama...Nuri bey yakışıklı, görgülü, zengin bir adam. Üstelik dediğim gibi kızımla da çok iyi anlaşıyor.
. Ve konuyu kapatmak için :
- Üşüdüm, hadi içeri girelim .
Recai bey, bir süre üzerine çöken gökyüzünün altında ezildi, kıpırdayamadı. Parmaklarını ısırdığından kan içinde kalmıştı. Duyduklarına inanamıyordu. Doğru mu duymuştu acaba, yoksa gecenin, fısıldaşan yaprakların bir oyunu muydu? Acaba doğru mu söylüyordu. Gerçek düşünceleri miydi? Gökyüzünde göz kırpışan yıldızlar ona gerçekleri anlatıyordu sanki. Nermin hanım, Nuri beyle evlenecek diyorlardı.
Derhal eve döndü. Bavulunu topladı. Sonra bir an durdu. Ne yapıyordu, birden bire gidemezdi. Çiftliğin işlerini yüzüstü bırakamazdı. Sabaha kadar uyuyamadı. Çiftlikte duramıyordu. Bütün çiftliği sıkıntı içinde dolaştı. Dayanamadı. Çiftliğin jipini aldı. Yalova’ya doğru yola çıktı.
Kendine geldiğinde Yalova’ya gelmişti. Deniz kenarında buldu kendini. Denizin dalgalarına gözlerini dikti. Daldı kaldı.
Her şey bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Okul hayatı... Zeynep... Güneş... Zeynep’in evlenme müjdesini verdikten sonra arkasını dönüp uçar gibi gitmesi... Kelemoğlu Çiftliği... Nermin hanım... Nuri bey...
Tek çıkar yol kalmıştı. Kelemoğlu Çiftliğinden ayrılmak ve orada yaşadıklarını unutmak. Bu o kadar kolay olmayacaktı. Orada yaşadıkları, kendisini tüm ömrünce bir gölge gibi izleyecekti.
Son bir görevi kalmıştı. Onu da yapmak istiyordu . Nermin hanımın yanına gitti :
- Doktor Mehmet beyden randevu aldım . Gül hanımı doktora götürelim.
- Gerek yok Recai bey , Nuri bey bizi bir doktor arkadaşına götürecek .
Bu cevap karşısında şaşırdı , ses çıkarmadan yanından ayrıldı .
Ertesi günü patronuna ayrılmak istediğini söyledi. O da hiç itiraz etmedi, kabul etti :
- Görevinizi Emin beye devredin
Recai bey, Nermin hanımın yüzüne bakamadı. Yüreği yanıyordu alev alev. Ayrılık şimdiden içini yakıyordu.
Nermin hanım da başını kaldırıp bakamamıştı Recai beye. Yalnızca el sıkışıp kısa bir şekilde vedalaşmışlardı.
Ahmet beye uğradı. Ahmet bey, çok üzgündü. Recai beyi avutmaya çalıştı. Ama olmadı. Başarılar diledi.
Bir hafta sonra İstiklal caddesinde yürüyordu. Çok dalgındı. Birisi kolunu tuttu :
- Ne zamandır sesleniyorum Recai, bu dünyada değilsin galiba.
Okul arkadaşı Cevdet’ di. Hiç değişmemişti. Bir kafede oturdular. Hoş beşten sonra, Cevdet :
- Kayınpederi kaybettik…. Fabrika bana kaldı….Bu konularda fazla deneyimim yok…… Fabrikanın başına senin geçmeni istiyorum .
Bir süre düşündü, Cevdet’in eşinin ailesi hatırladığı kadarıyla güney doğudaki bir ildendi. Ama hangisi olduğunu hatırlayamıyordu.
İçinde bir umut ışığı yandı. Yine kaçacaktı İstanbul’dan. Başka çaresi de yoktu. Düşünmeden :
- Kabul ediyorum .
Cevdet şaşırdı :
-- Daha neresi olduğunu sormadan hemen kabul ettin, kararın kesin mi?’’
- Evet , kararım kesin ……. Peki neresi? ‘’
- Midyat ….. Midyat’a gidiyoruz.
İKİNCİ BÖLÜM
Recai Yeşilpınar, Cevdet Beyle birlikte Midyat’a geldiklerinde hava kararmıştı. Çevresine bakındı. Bu kadar yıldır değişiklik var mı diye çok merak ediyordu. Ama belirli bir şeyler göremedi. Artık yarın bakar, her tarafı gezerim, diye düşündü.
Fabrika, kasabanın dışındaydı. Fabrikadan içeri girdiler. Arabayı park ettiler. Koşarak biri geldi, onları karşıladı. Cevdet Bey :
- Merhaba Fevzi Efendi, nasılsın iyi misin?
Fevzi Efendi, Cevdet Beyin ellerine sarıldı, öpmek istedi. Cevdet Bey elini öptürmedi. Sarılıp öpüştüler. Fevzi Efendi :
- Hoş geldiniz beyim, çok üzüldüm, başınız sağ olsun.
- Dostlar sağ olsun ... Bak Recai Bey, yeni müdürümüz, hem de benim arkadaşım.
- Hoş geldiniz beyim, sefalar getirdiniz... Yoldan geldiniz, yorgunsunuzdur, sizi konuk evine götüreyim.
Konuk evi, apartman gibi yapılmıştı. İkinci kata çıktılar. Yan yana iki odanın kapısını açtı. Bavullarını taşıdı.
- Açsınızdır. Size yemek hazırlattım. Gidip ahçı başına yemekleri ısıtmasını söyleyeyim.
Yemekten sonra odalarına çekildiler. Recai Bey yorgun olmasına rağmen uyuyamadı. Aklı Yalova’daydı. Orada geçirdiği günler film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Nuri Beyin evlenme teklifini ve Nermin hanımın olumlu karşılamasını hiç unutamıyordu. İçini bir sıkıntı kapladı. Gözleri yaşardı. Bu uzak kasabada acılarını, özlemlerini unutabilecek miydi acaba? Unutamazsa ne olacaktı. Bunu düşünmek bile istemiyordu.
Gece zaman zaman sıkıntıyla uyandı. Uzaktan köpek havlamaları yankılanıyordu. Bir ara uyandığında kendini Yalova’da çiftlikte zannetti. Çıkıp biraz kapının önünde oturayım diye düşündü. Ancak çok uzaklarda olduğunu düşündü. Sonra yorgunluktan uyuya kaldı.
Ertesi sabah uyanınca önce pencereden çevresine baktı. Sanki çevre aynıydı. Hiç değişmemişti. Gök yüzü masmaviydi. Dağlar, yer yer yeşillikler görünüyordu. Giyindi, aşağı indi. Yemek-haneyi buldu. Cevdet Bey, oturmuş kahvaltı ediyordu. Demek ki erkenden kalkmıştı.
- Recai Bey , buradayım gelin .
Gitti yanına oturdu. Kahvaltılarını ederken Recai Bey :
- Bu günkü programımız ne?
- Bugün muhasebe müdürü Arslan Beyden ve hukuk danışmanı Kenan Beyden bilgi alalım. ...Ama daha önce ben babamın notlarını karıştırayım. Sen de çevreyi dolaş.
Recai Bey, bir arabayla kasabaya indi. Arabayı yolladı. Sokaklarda dolaşmaya başladı. Subay gazinosuna girdi. Nöbetçi subaydan izin aldı. Girip oturdu. Askerlik günleri gözlerinde canlandı. Burada arkadaşlarıyla oturup yemek yediği, oyun oynadığı zamanları anımsadı. Bakkal Orhan’a uğradı. Kaçak sigara sarıp ikram etti. Fakat bıraktığını söyleyip almadı. Tekrar eskiden geçtiği sokaklardan geçti. Sanki üniformayla dolaşıyordu. Eski günler gözlerinde canlandı.
Günler hep birbirini kovalıyordu. Sürekli sıkıcı toplantılar yapıyorlardı. Recai Bey, şirketin durumunu öğrenmeye çalışıyordu. En çok görüştüğü kişiler Arslan Bey ve Kenan Beydi. Her zaman olduğu gibi şirketin genel durumunu öğrenmek için geçen günler çok sıkıcı oluyordu.
Bir gün askerlik yaptığı birliğe gitti. Kapıdaki nöbetçi astsubaya burada askerlik yaptığını ve taburu gezmek istediğini söyledi. Astsubay, içeri telefon etti. Bir süre sonra gerekli izin çıktı. Başka bir astsubayla birlikte tüm taburu gezdiler. Eski günler gözlerinin önünden geçti. Tabur komutanı öğlen yemeğine çağırdı. Eski kayıtlarda Recai Beyin adını bulmuştu. Akşam servisle kasabaya indi.
Akşam yemeğinde, Cevdet Bey
- Recai, geldiğine göre seni tekrar askere almıyorlar herhalde.
Recai Bey de taburu dolaştığını ve askerlik günlerini yeniden yaşadığını anlattı.
Buralarda geçmiş olan özlem dolu günleri tek tek yaşamıştı. Tüm subay ve astsubay arkadaşları hatta bazı erler gözünde canlandı hep. İzine özlemle gidişi. Sonra geri gelişleri. Ve bir gün doktordan hasta olduğunu öğrenip hava değişimine gidişi ve de terhis oluşu...
Bir sabah masasına oturduğunda takvime baktı ve buraya geleli bir ayın geçmiş olduğunu gördü. Nasıl da bir ay geçmişti. Hiç farkına varmamıştı. Birden düşündü ki son zamanlarda Yalova’yı hiç düşünmemişti. Geride bıraktığı yüreğini burkan o duyguları unutmuştu artık. İçini bir sevinç kapladı, rahatlamıştı. Fakat bu rahatlığın çok sürmeyeceğini bilmiyordu.
Kasabanın öbür kesimine giderken, bu yolda atlattığı kaza aklına geldi . O akşam kasabaya inen araca binmişti. İki kesim arasında birliğe ait diğer aracı gördüler. Diğer aracın şoförü kendi araçlarının şoförüyle konuşmak için aracından indi. Onlar konuşurken arkadan gelen bir aracın sesini duydular. Herhalde bir kamyondu. Çok hızlı geliyordu. Recai, ya kamyon kendi araçlarına çarparsa diye düşündü. Gözlerini kapattı. Kamyon, geldi ve geçti . Gözlerini açtığında, asker, farların önünde yuvarlanıyordu. Hemen ön koltuğu çıkardılar, yaralıyı arkaya yatırdılar, hastaneye yolladılar. Daha sonra askerin Ankara'ya yollandığını duydu. Kötü bir anıydı bu .
O gece sıçrayarak uyandı, sıkıntıdan ter içinde kalmıştı. Yine düşler görmeğe başlamıştı. Çiftliğin engin yeşilliği düşlerini süslemişti ama, Nermin Hanımla Nuri Beyin nikah törenlerini düşünmesi, sıkıntıyla uyanmasına sebep olmuştu. Kalkıp oturdu. Uykusu kaçmıştı. Bu düşler, karabasan mı olacaktı artık? Bu düşünceleri aklından çıkaramayacak mıydı?
Fabrikanın doktoru Mehmet Beyin, çok bilgili, cana yakın, tüm hastalarıyla ilgilenen bir insan olduğunu duymuştu. Önce tanıştılar, biraz sohbet ettiler. Sonra ona ishal olduğunu, bir türlü de geçmediğini söyledi. Mehmet Bey güldü,
- Siz burada askerlik yapmışsınız sanıyorum, keçi etini ne çabuk unuttunuz?
Recai Bey, birden hatırladı. Askere ilk geldiği günlerde tüm arkadaşları bu dertle uğraşmıştı. Mehmet Beye gülerek teşekkür etti ve yanından ayrıldı.
Doğruca ahçı başı Abdullah ustanın yanına gitti. Kısa bir hoş beşten sonra :
- Ustam, niye her gün et yemeği çıkıyor? Hiç sebze yemeği yapmıyorsun?
- Beyim buralarda bu kadar işçiyi doyuracak sebze ve meyve bulmamız imkansız. Ancak şehirden getirtebiliriz. O da zor oluyor
Recai Bey yemeklerle ilgili bazı ayrıntıları sordu. Sonra teşekkür ederek mutfaktan ayrıldı.
Ertesi sabah, ilk iş olarak Kelemoğlu Çiftliğini aradı. Önce telefonu açan sekreterin ve annesi Hatçe hanımın hatırını sordu. Sonra Ahmet Beyi istedi. İki eski dost uzun uzun sohbet ettiler. Ahmet Bey, nerede çalıştığını, sağlığını sordu. Recai Bey, uzak bir kasabada olduğunu söyledi. Sonra, sebze ve meyve isteğini iletti. Ahmet Bey gülerek :
- Unuttunuz mu Recai Bey sözleşmeyi siz hazırladınız. bayimizden alacaksınız.
Recai Bey de güldü, unuttuğunu söyledi ve nasıl taşınacağını, nasıl saklanacağını ve kaç kişi için ne kadar sipariş vereceğini sordu.
Bu konuları ana hatlarıyla öğrendi, sonra yine arayacağını söyledi. Sonra da ;
- Nursel Hanıma selam, Fuat ve Fulya’nın da gözlerinden öperim.
- Onlar da sizi özledi. İstanbul’a geldiğinizde çiftliğe muhakkak uğrayın
- İstanbul’a gelirsem muhakkak uğrarım. Nermin Hanım’a selam ve hürmetlerimi iletin.
Bu ismi söylerken sesi titremiş miydi acaba? Ahmet Bey ;
- Nermin Hanım’a selamınızı söylerim. İsterseniz bir ara kendisini arayın, hatır sorun. O da sizi soruyordu.
Recai Bey, nikahtan dolayı tebriklerini iletememişti. Dili bir türlü dönmemişti. Daha sonra Nuri Beyin şirketini aradı. Nuri Bey şirkette yoktu. Kendini tanıttı. Meyve ve sebze siparişlerini Ahmet Bey’den öğrendiği bilgiler doğrultusunda verdi ve Nuri Bey’e selam söyledi..
Günler sebze ve meyvelerin saklanacağı depoların yapım işleriyle geçti. Bu işler, başında bir mühendis olmasına rağmen, Recai Bey’i günlerce oyalamıştı. Haftada iki gün et ve dört gün de sebze vermeyi, belirli günlerde meyve vermeyi, cumartesi tüm işçilerin aileleriyle birlikte yemek yemelerini planladı.
Bu arada Arslan Bey’le konuşurken bir konu dikkatini çekti. Fabrikaya etlerin katırcılardan alındığını öğrendi. Sonra da hayvan kaçakçılarına katırcı dendiğini öğrendi. Bu konu canını çok sıktı. Faturasız mal alımı konusunu ve kasadan belgesiz ödemeler yapılması konusunu acil olarak Cevdet’le konuşması gerekiyordu.
Bazı ayrıntıları öğrenmek için Ahmet Bey’i yine aradı. Uzun uzun konuştular, yaptığı işleri anlattı. Hepsinin doğru olduğunu öğrendi, sevindi. Konuşmanın bitiminde :
- Düğün çiftlikte oldu herhalde, güzel geçti mi?
Ahmet Bey güldü :
- Siz bilmiyor musunuz? Nermin Hanımın düğünü yapılmadı ki. Nuri Bey, zaten evliymiş ve uzun zamandan beri eşinden ayrı yaşıyorlarmış. Fakat boşanma davası bir türlü sonuçlanmamış. Nermin Hanım, Nuri Beyin evli olduğunu öğrenince evlenmekten hemen vazgeçti. Yine sizin ilk geldiğiniz zamanki gibi üzgün günlerine geri döndü. Nursel, hep yanında. Bu haline çok üzülüyoruz.
Telefonu kapatınca önce sevindi, fakat sonra Nermin Hanımın üzüntüsünü tahmin etti ve çok üzüldü. Anlaşılmaz duygular yüreğini sardı. Sonra, Nermin Hanımın Ahmet Beye kendisi hakkında söyledikleri aklına geldi. Patronunun emrinde çalışan bir müdürdü ve Nuri Bey kadar varlıklı, kültürlü, esprili, iyi eğitimli, ve yakışıklı değildi. Ne yazık ki bunlar doğruydu ve gerçekler her zaman acıydı. Bu durumda, Nermin Hanımın Nuri Beyle evlenmemesi önemli değildi. Hiç bir umut yoktu kendisi için. Belki de Nuri Beyin boşanmasından sonra tekrar evlenme işi olabilirdi.
Bu arada katırcılardan et almayı kesmişlerdi. Fabrikanın et ihtiyacı şehirden alınmaya başlanmıştı. Bir süre et ve meyve, sebze alımında bir sorun çıkmadı.
* *
*
Nursel Hanım, artık Nermin Hanımın evinde kalıyor ve onu yalnız bırakmamaya çalışıyordu.
- Hep hayal kırıklığı mı yaşayacağım ben, Nursel? Tam istediğim gibi, anlaşacağım birisini buldum, üstelik kızımla da iyi anlaşıyordu. Buna da çok sevinmiştim. Neden evli olduğunu sakladı?
- Belki boşanınca söyleyecekti, daha önce söylemek istemedi.
- Duygularını bana anlatırken evli olduğunu, boşanma davasının bir türlü sonuçlanmadığını söyleyebilirdi.
Nursel Hanım, ne kadar uğraşsa Nermin Hanımı bir türlü yatıştıramıyordu. Nuri Beyin yalan söylediğini, kendisini aldattığını düşünüyordu.
* *
*
Bir sabah, Recai Bey odasında otururken yerel giyimli, silahlı bir kaç kişi içeri girdi. Güvenlik görevlileri engel olamamıştı.
- Bey, bizden mal almayı neden kestin, bir yamuğumuz mu oldu?
Recai Bey önce anlayamadı. Sonra bunların kaçakçı olduklarını anladı.
- Bizim geçim kaynağımız bu, bizden mal almazsan mahvoluruz. Kelle koltukta sınırdan geçiyoruz. Kaç arkadaşımız mayınlardan sakat kaldı. Ama bize yamuk yapanı da affetmeyiz.
Sonra da çıkıp gittiler
Recai Bey, durumu hemen Cevdet’e anlattı. Cevdet, Recai için çok korktu. Ama korktuğunu belli etmedi ve :
- Buranın adetleri böyle. Halk, geçimini kaçakçılıktan sağlar. Alsak bir türlü, almasak bir türlü. Bana kalırsa anlaşalım ve bir miktar alalım.
Bu konuşmadan sonra Recai Bey, konuyu unuttu.
Ertesi günü kahvaltıya biraz geç indi. Gece uyuyamamıştı yine. Cevdet’i göremedi. Sorduğunda ‘’ Cevdet Bey, bu sabah fabrikadan ayrıldı. ‘’ dediler.
* *
*
O gün Kelemoğlu Çiftliğinde her şey çok sakindi .Nermin hanım, biraz düzelmiş kendine gelmişti. Çiftlikten içeri bir taksi girdi. Taksiden orta yaşlı bir adam indi. Nermin hanımın odasına girdi .
- Merhaba Nermin ,,,,nasılsın ?
Nermin hanım başını kaldırdı. Gelen adama baktı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ne diyeceğini şaşırdı. Biraz sonra kendini toparladı .
- Nevzat ….merhaba …..iyiyim…. sen nasılsın ? Otursana…
Eski kocasını uzun zamandır görmemişti . Çok çökmüştü .
Saçları beyazlaşmıştı . Nermin hanım kendini toparladı .:
- Neden geldin ?
Nevzat, zorlukla konuşabiliyordu :
- Nermin, kumar borcum var, beni tehdit ediyorlar .
Nermin hanım, önce Nevzat'ın kumar oynayabileceğine inanamadı. Sonra da bu borcun tutarını öğrenince :
- Bu kadar nakit para bulamam . Bizim de ödemelerimiz var.
Nevzat bey çok yalvardı. Ölüm tehditleri aldığını söyledi. Nermin Hanım bulmaya çalışacağını söyledi. Nevzat beyin telefonunu aldı. Nevzat bey, dışarıda bekleyen taksiye binip gitti. Eski eşinden yalnız taksi parasını alabilmişti .
Nermin hanım, şaşkınlığı geçince çok üzüldü, Nevzat, bu duruma mı gelmişti .
Nermin Hanım, Ahmet Beyin evine gitti. Konuyu, kimse duymasın diye, evde konuşmak istemişti . Onlar da yemek yiyorlardı . Nursel Hanım ısrar eti.
– İmambayıldı yaptım. Ahmet çok sever, eve yemeğe çağırdım. Ne olur siz de yeyin.
Nermin Hanım ısrar karşısında Nursel hanımı kırmamak için azıcık yedi . Kahvelerini içerken, konuyu Ahmet beye açtı. Ahmet bey biraz düşündü :
- Siz kumar borcu olduğuna inanmıyorsunuz galiba. Aklıma bir şey geldi. .Kime borcu olduğunu sorun. Bir arkadaşınız vasıtasıyla vade isteyeceğinizi söyleyin, İstanbul'da hiçbir tanıdığımız yok. Yalnız Recai beyi tanıyoruz. Biz de onu arayalım, o piyasadan bir tanıdığı var mı öğrenelim.
* *
*
Recai bey , bir sabah odasında çalışırken telefon çaldı. Buralı olduğu anlaşılan birisi :
- Hayatınla oynama bey…. Bizi de günaha sokma...
Telefon kapandı. Artık açıkça ölümle tehdit ediliyordu. Bunları düşünürken telefon yeniden çaldı. Arayan Ahmet beydi. Kumar borcu konusunu anlattı. İstanbul'da bir tanıdığı olup olmadığını sordu. Recai bey, ilgileneceğini söyledi
* *
*
Nermin Hanım, odasında çalışırken telefon çaldı. Arayan teyzesinin kızı Nilgün’dü.
- Nermin, annemin ve teyzemin okuduğu Fransız Lisesinde tören varmış gidelim mi?
- Benim bundan hiç haberim yok, gazete okumuyorum, radyo dinlemiyorum .
- Nermin, dünyadan haberin yok senin de... Amma da içine kapanmışsın. Geliyorsun değil mi?
- Hiç niyetim yok, ben gelmesem olmaz mı?
Nilgün ’ün ısrarlarına dayanamadı ve kabul etti. Aslında gitmek istiyordu. Ama içinde bir isteksizlik vardı.
Ertesi gün iki kuzen buluştular. Uzun zamandır görüşmemişlerdi. Önce özlem giderdiler. Bir yerde oturdular, uzun uzun konuştular. Daha sonra, Nermin, Nilgün'e çiftlikteki olayları anlattı. Konu anne ve teyzelerinden açıldı. Geçmiş günleri konuştular .
Sonra kalktılar , doğru Fransız Lisesine gittiler. Kapıdan içeri girdiler, Sanki anneleri onları karşıladı. Duvarlara, koridorlara baktılar. Anneleri de bu koridorlardan geçmişti, bu sınıflarda okumuştu.
Salona girdiler. Konuşmalar yapıldı, eski öğrencilere plaketler verildi. İçlerini tuhaf bir heyecan sarmıştı .
Konuşmacılar, hep şu konuları vurguluyorlardı :
- Öğrencilere okula geldikleri ilk günden itibaren şu ilkeler öğretildi hep. Sabır... Hoşgörü... Yardımseverlik...Kanaatkar olma... Asalet...
İkisi de düşündü, demek ki bu güzel duyguları annelerinden öğrenmişlerdi.
Daha sonra film gösterisi yapıldı. İki kuzen de anneleri ile yaşıyorlardı sanki. Ekranda eski mezunların toplu sınıf resimleri geliyordu…. Birden ekranda güzel masum yüzlü bir öğrencinin tek resmi belirdi. İki kuzen de kendilerini tutamadılar :
-Annem..
-Teyzem..
Sesleri çok yüksek mi çıkmıştı? Şaşırdılar , heyecanlandılar. Hiçbir şey söyleyemediler. Adeta dilleri tutuldu. Demek ki anneleri buraya çekmişti onları...
Toplantıyı düzenleyenler :
- Biz de bu öğrenci kim diye araştırıyorduk, sizin anneniz mi?
İkisi de duygu yoğunluğu içindeydiler. Bu duygularla okuldan çıktılar. Nilgün , Nermin'i eve çağırdı . Ama Nermin , işlerinin yoğunluğundan söz etti. Ayrıldılar.
* *
*
Bir sabah Recai Bey, jandarma karakoluna gitti. Karakol komutanına kendini tanıttı. Olayları anlattı. Hikmet Üsteğmen konunun ayrıntılarını öğrendi. Recai Beye bu konuyla ilgileneceğini söyledi. Hikmet Üsteğmenle uzun uzun sohbet ettiler. İstanbul ‘dan meyve ve sebze getirdiklerini söyledi ve Hikmet Üsteğmeni fabrikaya bir öğlen yemeğine çağırdı.
Recai Bey, fabrikaya geri dödüğünde telefonu çaldı. Açtığında dünkü kaba ses ;
- Jandarmaya gitmekle iyi etmedin bey. …Bu senin ölüm fermanın oldu.
Telefonu kapadı. Recai Bey şaşırdı, nasıl da haber almışlardı hemen, umursamadı ve işlerine daldı. Birden Nermin hanımın eski eşiyle ilgili ricası aklına geldi .
Düşünmeye başladı . Bu alemleri kim bilirdi …. Birden aklına Okay geldi. Çok iyi bir arkadaştı . Dersleri ancak sınıfı geçecek kadar çalışırdı. Her şey o zengin ailenin kendini beğenmiş kızıyla tanışana kadar çok iyi gidiyordu. Zuhal'in lüks yaşantısına ayak uydurabilmek için kumar oynamaya başladı. İstanbul'da kumar oynanan bütün bitirim haneleri bilirdi. Kumar borcundan dolayı çok dayak yemişti . Bazan zaman arkadaşlar, aralarında para toplardı. Ama kumar borcunu hiç karşılayamazlardı .
Atilla'dan öğrendiğine göre Zuhal, zengin bir iş adamının oğluyla nişanlanmıştı. Okay, bu olayı çok zor atlatmıştı. En sonunda aflardan yararlanarak üniversiteyi bitirebilmişti
Birkaç arkadaşını arayarak Okay'ın telefon numarasını buldu . Aradığı zaman Okay çok sevindi . Hayatını düzene sokmuş, geçmişe bir sünger çekmişti. Recai, konuyu açtı. Ayrıntıları anlattı. Okay, ilgileneceğini ve kendisini arayacağını söyledi.
Öğleden sonra Okay telefon etti :
- İşim çok kolay oldu, bu tutarda yüksek bir kumar borcu anacak birkaç bitirim hanede vardı. Nevzat'ın adını verdiği bir bitirim hane yok .Nevzat adında kimse oralarda kumar oynamamıştı . Birkaç yeri daha aradım . Nevzat adında biri buralarda da hiç kumar oynamamış .
Ahmet beyi aradı : Hatır sormalardan sonra hemen konuya girdi :
- Bu alemleri çok iyi tanıyan bir arkadaşım var. Okay'ı aradım o bitirim hanenin adını verdim. Böyle bir yer yokmuş. Bildiği bir kaç kumar oynanan yerlere sormuş. Nevzat bey diye birini tanımıyorlarmış. Dolayısıyla de borcu yok .
Ahmet bey de durumu hemen Nermin hanıma anlattı . Nermin hanım önce çok şaşırdı . Sonra da sevindi .
* *
*
Recai beyin çalışma odasının kapısı açıldı. Cevdet içeri girdi :
- Merhaba Recai... Kaçtım zannettin değil mi?... Şehre gittim. Babamın tanıdığı bir katırcı vardı. Yaşlanmış ve emekli olmuştu. Bir bacağını da mayınlar koparmıştı…. Bu tehditleri anlattım. Eski günlerden konuştuk.
- Önemli değil... Habersiz gittin. Ben de seni merak ettim. Oralara gitmeseydin keşke.
- Olur mu. Senin yaşamın söz konusu... Ben yalnızca senin için korktum Bana emanetsin sen, unutma.
Recai güldü :
- Düşündüğün için çok teşekkür ederim, ama bence önemli değil. Yazgımız buymuş, ne yazıldı ise başımıza gelir. Değiştiremeyiz.
- Böyle kaderci olma. Ne olur kendini de düşün biraz. Neyse, dinle .Ömer Ağa, tüm katırcılara haber salacak. Bize karışmamalarını sağlayacak. Ama bir şartı var. Ara sıra onlardan et almamız gerekecek.
- Dur, anlaşma için acele etme, bu tehditlere pabuç bırakmam ben.
Ertesi gün, yerel giyimli biri Cevdet Beyi görmeğe geldi. Çok saygılı bir şekilde odaya girdi. Önce baş sağlığı diledi, sonra da :
- Ömer Ağamın selamları var. Çok üzüldü. Sizi tehdit eden Ökkeş Ağa imiş. Ağamla aralarında kan davası varmış. Sizin için bir şey yapamayacakmış. Bunu söylerken çok üzgündü. Ancak kasabaya koruma yollayacak.
Cevdet Bey :
- Sağ olsun, selam ve hürmetlerimi ilet... Biz başımızın çaresine bakmağa çalışırız. Zaten, jandarmaya haber verdik. Bize koruma yollamasın, teşekkür ederiz.
* *
*
Nermin hanım , kapının önünde duran taksiyi gördü . İçinden Nevzat indi . Sırıtarak odaya girdi :
- Para hazır mı Nermin :
- Sen ne utanmaz adamsın. Ben öğrendim. Sen hiçbir yerde kumar oynamamışsın. Kumar borcun da yok. Utanmıyor musun sen yalan söylemeye . Hadi çık git.
- Mübeccel'i o batakhaneden kurtarmam gerekiyor. Bana yardımcı ol, ne olur
- Senin şeyin için benden para istemeye utanmıyor musun ? Defol git.
Nevzat , yine taksi parasından başka bir şey alamadan süklüm püklüm bekleyen taksiye bindi .
* *
*
Fabrikanın önünde zaman zaman jandarmalar kol geziyordu. Recai ve Cevdet, bu tehdit konusunu fabrikada anlatmadılar. Kimsenin tedirgin olmasını istemiyorlardı. Bu arada tehdit telefonları gelmedi. Konuyu unuttular.
* *
*
Kelemoglu Çiftliğinde günler sakin geçiyordu. Herkes Nuri Beyin mahkeme gününü bekliyordu. Nermin Hanım, biraz kendine gelmişti. İşlerle uğraşıyordu. Kimse kendisine bu konudan söz etmiyordu.
* *
*
Cumartesi günü öğlen yemeğine çalışanların aileleri de geldi. Taze sebze yemeği ve meyveler çalışanları çok sevindirdi. Yemekten sonra fabrikanın bahçesi panayır yerine dönmüştü. Çocuklar koşuşup duruyordu. İp atlıyor, saklambaç oynuyorlardı.
Akşam, herkes gitti. Cevdet :
- Çok teşekkür ederim, Recai, iyi ki Cumartesi toplantısını düşünmüşsün. Her hafta tekrarlayalım.
Recai de çok sevinçliydi, çünkü işçiler ve aileleri çok mutlu olmuştu.
En son Abdullah Usta ve takviyeli mutfak ekibi gitti. Bulaşıklar da bitmişti. Recai, fabrikanın bahçesinde dolaştı. Çevreyi kontrol etti. Sigara izmariti atılıp atılmadığını kontrol etti.
O sırada, karşısına karanlıkların içinden yerel giyimli, kaba birisi çıktı. Silahını çekti, Recai donup kaldı. Adamın gözlerinin içine baktı. Yüzünü seçmeye çalıştı. Birden iki el silah sesi fabrikanın bahçesinde yankılandı. Dizinde şiddetli bir acı duydu, yere düştü ve her yer karardı.
Gözlerini araladığında yatağın baş ucunda hayal meyal Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi görür gibi oldu. Sonra gözleri karardı yine.
* *
*
Ahmet Bey, cumartesi günü akşamı Recai Beyi aradı. İşçi yemeğinin nasıl geçtiğini soracaktı. Santraldeki kişi, Recai Beyin vurulduğunu ve önce kasabanın sağlık ocağına sonra da Diyarbakır‘daki hastaneye kaldırıldığını söyledi. Koşarak Nermin Hanımın odasına girdi :
- Nermin Hanım, Recai Beyi vurmuşlar.
Nermin Hanım, donup kaldı. Hiç bir şey söyleyemedi.
- Nerede çalıştığını bilsek hemen giderdik.
- Diyarbakır‘daki hastanedeymiş. Çalıştığı şirketin santralı söyledi.
- Hemen gidelim Ahmet Bey. Lütfen uçak biletlerini aldırtır mısınız?
Bunları söyledi ama gözleri sabit bir noktaya bakıyordu. Birdenbire ağlamağa başladı. Katıla katıla ağlamaya başladı. Kocasının ihanetinden, babasının ölümünden ve Nuri Beyden beri gelen bir birikimdi.
Ahmet Bey, hemen telefona sarıldı :
- Nursel çabuk gel. Nermin Hanım fenalaştı.
* *
*
Cevdet, Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi hastanenin kafesine götürdü. Doktorların söylediğine göre Recai Bey, akşama kadar ilaçların etkisiyle uyuyacaktı. Önce yemek yiyelim dedi. Yemekte nasıl haber aldıklarını ve hemen nasıl geldiklerini sordu. Ahmet Bey :
- Recai Beyi telefonla aradım. Hem işçi yemeğini, hem de hatırını soracaktım. Vurulduğunu söylediler. Çok üzüldüm. Nermin Hanıma da ilettim, o da çok üzüldü. Hemen gidelim dedi. Recai Beyin nerede çalıştığını bilmiyorduk. Bize, uzak bir kasabadayım diyordu hep. Santral heyecanla hangi hastaneye kaldırıldığını söyledi.
Cevdet, onlara olayın nasıl olduğunu anlattı :
- Bir anlamda da katırcılara meydan okuyordu. Zaten hayata küskün bir hali vardı. Bu kasabaya bir şeylerden kaçmak için isteyerek gelmişti. Kaç kere sormama karşın bana hiç bir şey anlatmadı. Burada yapılan tehditleri hiç umursamadı. Çok yalvardım. Ama beni dinlemedi.
Bu arada Nermin Hanımın gözlerinde iki damla yaş belirdi. Birden Cevdet, Recai’nin yaşama küskünlüğünün bu güzel kadınla ilgili olduğunu anladı. Recai, bu konuda kendisine hiçbir şey anlatmamıştı. Her sorusunda konuyu geçiştirmişti. Keşke böyle konuşmasaydım diye düşündü.
Akşam üstü Recai Beyin odasına çıktılar. Gözlerini açmıştı. Nermin Hanım ve Ahmet Beyi görünce çok şaşırdı.
- Bir ara sizleri görür gibi oldum. Herhalde hayal görüyorum dedim. Sonra bir sürü düşler gördüm. Sahiden gelmişsiniz. Beni burada nasıl buldunuz? Neden bu uzak kasabaya kadar geldiniz?
Nermin Hanım :
- Nasıl gelmeyiz. Biz eski dostuz, Recai Bey. Çok üzüldüm. Ahmet Beye, hemen gidelim, gözlerimle görmek istiyorum dedim.
Ahmet Bey de :
- İşçi yemeğiniz nasıl geçti diye aramıştım. Santraldeki memur da vurulduğunuzu ve Diyarbakır’ da hastaneye kaldırıldığınızı söyledi.
- Ben Diyarbakır ‘da mıyım? Kasabadayım zannediyordum. Buraya nasıl getirildiğimi hatırlamıyorum. Çok teşekkür ederim, zahmet ettiniz.
Sonra gözleri kapandı. Uyuya kaldı.
Cevdet konukları daha önce yer ayırttığı otele götürdü. Onları odalarına yerleştirdikten sonra otelin restoranına indi.
Daha sonra Ahmet Bey ve Nermin Hanım, otelin restoranına geldiler. İkisi de çok üzgündü. Nermin Hanım :
- Bana karşı olan duygularını bana hiç açmadı, bilmiyordum. O gittikten sonra Ahmet Bey bana anlattı. Açılsaydı da kabul etseydim diye düşünüyorum.
Ahmet Bey :
- Nuri Beyin evlenme teklifini ve sizin cevabınızı öğrendi. Bundan sonra çiftliği terk etti.
Nermin Hanım çok üzüldü :
-Yazık olmuş.
Daha sonra, Cevdet, hastaneye geri döndü. Hemşireler pansuman yapıp odadan çıktılar. Recai, Cevdet’le yalnız kaldıklarında :
- Bak Cevdet, doktorlar aralarında konuşurken duydum. Hastaneden çıktıktan sonra büyük bir olasılıkla sakat kalacakmışım. Uzun fizik tedaviler varmış. Beni bu halimle fazla görmesinler. Hemşirelerle beni bir koltuğa oturtun. Vedalaşalım, gitsinler. Kalmalarının hiçbir yararı yok. Onlara da bana da.
Cevdet çok üzüldü, yüreğine bir bıçak saplandı. Hep kendisinin yüzünden olmuştu. Ömür boyu kendisini suçlayacaktı. Recai’nin bu konudaki inatçılığını hiç düşünmeyecekti. Hep kendisini suçlayacaktı. Çaresiz Recai’nin önerisini kabul etti.
Recai :
- Senin oğlun da gelmiş.
- Evet, eşim de çok üzüldü. Seni görmeye birlikte geldiler.
- Bir ara gördüm, önce tanıyamadım. Uzun zamandır görmemiştim. Sonra düşündüm. Senin gibi erken evlenseydim Tolga ve Nermin Hanımın kızı Gül yaşında benim de çocuğum olurdu. Ama iyi ki olmadı. Bu duruma o da çok üzülürdü.
Ertesi sabah, odaya girdiklerinde Recai Bey koltukta oturuyordu. Bir sürü ağrı kesici vermişlerdi ama, acısını belli etmemek için dişlerini sıkıyordu. Konuklarını zoraki bir gülümsemeyle karşıladı.
- Bakın, ben iyiyim. Doktorlar izin verdi. Birkaç gün sonra kasabaya dönerim. Siz de buralarda kalmayın, çiftliğe dönün.
Nermin Hanım :
- Olur mu? Siz iyileşene kadar buradayız. Siz iyileşmeden bir yere gitmeyiz.
Cevdet hemen söze karıştı :
- Recai Bey artık iyileşiyor. Bir kaç güne kadar kasabaya döneceğiz. Buralarda kalmayın. Ne olur. Ben buradayım, yanındayım. İşiniz gücünüz vardır. Şimdi ben sizi havaalanına götüreyim. Çok teşekkür ederiz. Buralara kadar geldiniz. Ben size sağlık durumunu sık sık bildiririm.
Çaresiz kabul ettiler. Cevdet, Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi havaalanına götürürken :
- Recai, İstanbul’da ona rastladığım gün çok kötü durumdaydı, beni bile fark etmedi. Soru sormadan benimle bu uzak kasabaya gelmeyi kabul etti. İşlere hemen sarıldı. Katırcıların tehditlerine kulak asmadı. Pardon burada kaçakçılara böyle denir. Neyse.. Çok kaderci davrandı. Tehditlere aldırmadı... Sonunda vurdular.
Cevdet, aynadan bakınca Nermin Hanımın gözlerinin yaşardığını fark etti. Derhal konuyu kapattı. Dönüş yolunda hep kendini suçladı. Recai’ye engel olamamıştı. O da olayların üzerine gitmişti.
Fizik tedaviler uzun sürmüştü. Recai sıkıldı. Fabrikadan bir araba istedi ve kasabaya geri döndü. Koltuk değnekleriyle yürüyebiliyordu artık.
* *
*
Nuri Bey, o gün çok heyecanlı ve sinirli idi. Her bağlanan telefon çalışta yüreği ağzına geliyordu. Bir ara sekreter içeri geldi. Bir şey sordu. Kızdı, sonra sormasını söyledi. Avukat Yılmaz Beyden başka telefon bağlamamasını söyledi.
Geçen zaman, Nuri Beye yüz yıllar kadar uzun geldi. Sonunda odasındaki telefon çaldı. Yılmaz Bey :
-Nuri Bey müjde, boşandınız.
Bu haber, yıllardan beri beklediği bir müjdeydi. Çok sevindi. Neredeyse odada göbek atacaktı. Yılmaz Beye teşekkür bile etmedi. Hemen koşarak çıktı. Sekreterin ağzı açık kaldı. Hiç bir şey soramadı. Nuri Beyi hiç böyle görmemişti.
Arabasına atladığı gibi doğru Kabataş'a indi. Kuyrukta beklemek çok canını sıktı. Arabalı vapur yolculuğu çok uzun gelmişti. Karşıya geçti. Yollar bitmek bilmiyordu.
Çiftlikten içeri girerken çok heyecanlıydı. Çiftlik yollarından çok hızlı geçti. Nermin Hanımın evinin önünde arabayı acı bir frenle durdurdu. Birdenbire çiçek almadığını hatırladı. Artık geri dönemezdi. Çok geçti.Nermin Hanımın kapısını tıklattı ve içeri girdi. Çok heyecanlıydı. Bir iskemleye oturdu. Nermin Hanım şaşırdı :
- Hayrola Nuri Bey bu ne acele.
Zorlukla nefes alıyordu.
- Boşandım Nermin Hanım. Artık özgürüm.
* *
*
Fabrikaya gelir gelmez herkese tembih etti. İstanbul ‘dan telefon gelirse Recai Bey iyi diyeceklerdi. Koltuk değneklerinden söz etmeyeceklerdi. Arslan Beye katırcılardan mal alınıp alınmadığını sordu. Alındığını öğrenince, artık kesinlikle alınmaması gerektiğini söyledi. Bu durumu öğrenen Cevdet hemen Recai’nin yanına geldi. Yalvardı :
- Ne olur ara sıra alalım. Bak seni muhatap aldılar. Şakaları yok bunların, seni vuracaklar yine, bu sefer yaşamını yitirirsin.
- Hiç umurumda değil, yaşamım da önemli değil. Tanrının dediği olur.
- Bak bizim kayınpeder de senin gibiydi önceleri. O da kurşunu yedi. Sonra anlaşmaya vardı katırcılarla. Bir miktar aldı. Ara sıra kasaba halkını yemeğe çağırdı. Böylece barış yaptı onlarla.
Recai, katırcılardan hiç mal almadı. Bu ara sınırda geçişler artmıştı. Hikmet üsteğmen, sınıra takviyeye gitti.
* *
*
Annesi Gül’e telefon ederek İstanbul’ a gelmesini istedi. Gül, merak etti :
- Ne oldu anne, hasta mısın?
- Yok kızım, mutlu bir olay var. Cuma günü burada ol. Gelince anlatırım. Yalnız Nur Hanım seni bulacak, birlikte geleceksiniz.
- Anne, Nur Hanım kim?
- Nuri Beyin kardeşi. O da Amerika’daymış.
- Şimdi anladım. Sen Nuri Beyle evleniyorsun. Çok sevindim. Seni tebrik ediyorum anne.
Telefonda sevinçten başka bir şey konuşamadılar.
Gül ile Nur buluşup uçağa birlikte bindiler. Gül, annesinin yaşamını, babasının kendilerini terk ettiğini, annesinin bu olaydan sonra hayata küstüğünü anlattı. Nur da ağabeyinin yaşamını anlattı. Yengesini hiç sevemediğini, ağabeyinin mutsuz bir evlilik yaşadığını anlattı. Birbirlerine bir çok konu aktardılar. Gelinle damat bile diğeri hakkında bu kadar bilgi sahibi olmamıştı. İkisi de çok mutluydu. Uzun uçak yolculuğunda çok iyi arkadaş oldular.
Uçaktan indiler. Kendilerini çiftlikten bir araba karşıladı. Çiftliğe doğru yol aldılar.
Kelemoğlu Çiftliğinin her yanı ışıklarla süslenmişti. Herkes de bir coşku vardı. Cuma günü düğün vardı. Ahmet Bey, işçilerin hepsine görevler vermişti. Yalova’dan masalar, iskemleler alınmıştı. Yiyecek siparişleri verilmişti. Bu arada Cevdet Beye telefon etmiş, Nermin Hanımın Recai Beyle birlikte düğüne beklediğini söylemişti. Ayrıca Recai Beye telefon edip çağırmaya gönlü razı olmamıştı.
Hatçe Hanım kadınlarla birlikte yemekleri yapıyordu. Nursel Hanım, gelinlik giymesi için Nermin Hanımı ikna edemedi. Sonunda beyaz bir döpiyes giymeye razı etti.
Nikah memuru da çiftliğe gelmişti. Biraz sonra nikah kıyılacaktı. Bütün çiftlik halkı hazırlanan geniş alana toplanmıştı. Gül ve Nur heyecan içinde bekliyorlardı.
Nur’un telefonu çaldı. Neşe içinde açtı... Sonra yüzü allak bullak oldu... Çevrede bir yerlere tutundu. Düşecek gibi oldu. Sonra abisinin yanına koştu. Kulağına eğildi ;
-Yengem…...
Çevredekiler başka bir şey duymadılar. Nuri Bey kimseye bir şey söylemeden arabasına doğru koşmaya başladı. Nur son anda yetişip arabaya bindi. Herkes şaşırmıştı.
Nermin Hanım ne yapacağını şaşırdı...
* *
*
Ertesi sabah Recai Beyin telefonu çaldı. Arayan Cevdet’ in avukatıydı.
- Cevdet Bey şirket hakkında bazı bilgileri sizin vereceğinizi söyledi.
- Bu bilgiler neden gerekli?
- Cevdet Bey şirketi satmak istiyor.
- Ben hazırlar size bildiririm.
Recai çok şaşırmıştı. Hemen koltuk değneklerini aldı. Cevdet’in odasına yıldırım gibi girdi.
- Cevdet fabrikayı mı satıyorsun?
- Evet, burada kalırsak inatçı ve kaderci Recai’yi katırcılar muhakkak vurup öldürecekler. Buna seyirci kalamam.
- Olmaz, kabul edemem. Burası eşinin, çocuğunun geleceği. Üstelik babandan kaldı.
- Ben onlarla konuştum. İkisi de razı oldu. Seni yurt dışına tedaviye götüreceğim.
- Olmaz, bunu hiç kabul edemem. Ben kendi paramla giderim.
- Senin yeterli birikimin yok, Recai. Bana vekalet vermiştin hastanede...
* *
*
Ahmet Bey, Nermin Hanımın odasına heyecanla girdi.
- Hayrola Ahmet Bey, her halde Recai Bey hakkında kötü bir haberiniz yoktur yine...
- Hayır, bu kez haberler bizim aleyhimizde...
Ahmet Bey oturdu. Biraz soluklandı.
- Nuri Beyin şirketinden para alamıyoruz. Nuri Beyin eski eşi ağır hastaymış, yurt dışına götürmüş. Şirkete talimat vermiş bütün paralar yurt dışına transfer oluyormuş... Böylece düğünü neden terk ettiğini de öğrenmiş olduk.
Nermin Hanım, son cümleyi duymamıştı bile...
- Nereden para bulacağız Ahmet Bey? Galiba sözleşme gereği mal satmaya devam etmek zorundayız.
- Bu arada bir de iyi haber vereyim. Recai Bey, bayilik sözleşmesini çok iyi yapmış. Alacağımız belirli bir oranı aştığı için tazminatsız feshedebiliriz. Eski alıcılara mal satıp nakit girişi sağlayabiliriz.
* *
*
Cevdet Bey, satış işleri için İstanbul’ a gelmişti. Avukatı ve alıcılarla görüşüyordu.
Düğüne yetişememişti. Tebrik etmek için ertesi cuma günü boş bir zamanında çiftliği aradı. Ahmet Beyle ve Nermin Hanımla görüştü. Nakit sıkışıklığını öğrendi. Yardım edebileceğini söyledi. Nermin Hanım çok sevindi. Cevdet Beyi çiftliğe çağırdı.
Ertesi sabah Cevdet Beyi Kabataş’ta çiftliğe ait bir oto bekliyordu. Cevdet Beyi çok iyi karşıladılar. Önce Recai Beyin sağlığını sordular. Cevdet Beyin anlattığı olumsuz haberlere çok üzüldüler. Yurtdışına tedaviye gideceğini öğrenince de çok sevindiler.
Cevdet Bey :
- Düğüne yetişemedim. Kusura bakmayın. Sizi yürekten tebrik ederim Nermin Hanım.
- Düğün olmadı Cevdet Bey. Nuri Bey düğün günü, kardeşine gelen bir telefon haberinden sonra kimseye bir şey söylemeden çiftlikten ayrıldı... Eski eşi ağır hastalanmış, yurt dışına götürmüş.
Daha sonra, Nermin Hanım, çiftliğin nakit sıkışıklığını anlattı ve :
- Sözleşmeyi inceledik, Recai Bey çok güzel hazırlamış. Lehimize olan maddeden yararlandık ve hemen sözleşmeyi feshettik.
Cevdet Beyin parasal yardım önerisini hemen kabul ettiler ve Nermin Hanım :
- Sizi çok kısa zamanda tanıdık ama hemen dost olduk. Ahmet Beyle konuştuk. Size ortaklık teklif ediyoruz.
Cevdet Bey de kabul etti. Ahmet Bey :
- Artık eskisi gibi bir sürü alıcıyla çalışacağız. Ben işin içinden çıkamam... Recai Bey iş arayacak mı acaba?
- Herhalde İstanbul’a gelince arar, ama inadını kırabilirsem yurtdışına götüreceğim. Peki sizin muhasebeciniz yok mu?
- Emin Bey var ama... İşler artacak , bu durumda başa çıkamaz Zaten kendi halinde bir adam o.
* *
*
Recai’nin Cuma sabahı vergi dairesine şirketin kapanış işlemleri için gitmesi gerekiyordu. Kahvaltıdan sonra bürodan dosyaları aldı. Vergi dairesi müdürü şu işi telefonla çözümleseydi ne olurdu. Bir görevliyle de belgeleri yollardı. Kendisini görmek istemişti. Herhalde vedalaşmak istiyordu.
Arabayla kasabaya indi. Yürüyerek vergi dairesine doğru gidiyordu. Hava çok güzeldi.
Recai Bey, vergi dairesinin bahçesine girdi. Banklarda oturdu, biraz dinlendi. Bu cuma günü hava çok güzel diye düşündü. Sonra yaşadığına şükretti. Yurtdışına tedaviye gitmek istemiyordu. Cevdet’e yük olmayacaktı.
Ayağa kalktı, binanın kapısına doğru yürümeğe başladı. Birden karşısına o yerel giysili adam çıktı. Geçen sefer yüzüne dikkatli baktığı için onu tanımıştı. Gözlerinin içine baktı o pis bıyıklı adamın ve yürümeye devam etti. Adam, silahını çekti.
Önce Recai Beyin değneklerine ateş etti. Değnekler kırıldı. Sendeledi ve yere düştü. Adamın gözlerine kinle baktı. O anda kasabanın sokaklarında iki el silah sesi yankılandı. Göğsünde şiddetli bir acı duydu.
Evren karardı....
Her şey bitti....
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Brüksel’de ender görünen güneşli günlerden biriydi. Kent dışındaki hastanenin geniş ve yemyeşil bahçesinde bir bankta Ener ve Recai oturmuş konuşuyorlardı.
- Cevdet seni nasıl buldu ? Hiç bilmiyorum, hatırlamıyorum.
- Cevdet , Brüksel’i, ofisimi aradı, Recai yaralı, oraya aldırabilir misin ? dedi. Ben de hemen hastaneye geldim. Cevdet’ i doktorlarla konuşturdum. Sonra gelip seni aldım.
- Ener, benden hastane harcamaları için niye hiç para almadın? Sana karşı çok mahcubum, insan okul arkadaşına bu denli iyilik eder mi ? Çoluğunun çocuğunun hakkı olan paradan hastaneye ödeme yapacaksın. Yazık değil mi sana ? Ne olur kabul et, bankadaki paramı senin hesabına aktarayım. Herhalde bir miktar karşılamış olurum.
- Eşim de oğlum da kesin olarak Recai’den para alma dediler.
- Ben senin hakkını nasıl ödeyeceğim, Ener. Cevdet de hiç para almadı. Ben ne şanslı adamım. Okul arkadaşlarım bana hem maddi hem manevi yardım ediyorlar.
- Ne hakkı, sen Cevdet’in işlerini yaparken vuruldun. Hepimiz eski arkadaşız.
- Ama inatçılık ettim.
- Bak kabul ediyorsun.. Cevdet, her şeyi anlattı bana. Neyse, bak bastonla yürüyebiliyorsun.
Recai, Türkiye’den Brüksel’e nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Buradaki hastanede göğsünden ve dizlerinden bir sürü ameliyat olmuştu. Şimdi fizik tedavi çalışmaları sürüyordu.
Ener’le Recai kalktılar, birlikte metroya bindiler. Recai, bu yeraltından giden treni görünce çok şaşırmıştı. Anspach caddesindeki ‘’ Ener Export ‘’ a geldiler. Sokak isimlerini ve şirket isimlerini öğrenmeye çalışıyordu. Fransızca olduğu için ona zor geliyordu. Yönetim katına çıktılar. Bir odaya girdiler. Çok güzel döşenmiş bir odaydı. Koskocaman bir masa, konuk koltukları ve uzun bir toplantı masası vardı. Recai masanın üstündeki makineyi görünce çok şaşırdı. Bu kadar ufak computeri ilk kez görüyordu. Türkiye’de gördükleri devasa makinelerdi.
- Bak Recai, bu oda senin, geç otur.
- Ener, ne yapıyorsun sen. Cevdet’i Midyat’ta zarara uğrattım. Sen de hastane gideri olarak kim bilir ne kadar ödedin. Bu işi kabul edemem. Bu çok sorumlu bir iş. Bırak İstanbul’a gideyim. Bir iş bulurum orada.
- Peki, fizik tedavi çalışmaların ne olacak ? Burada kalman gerekiyor Onun için de bu görevi kabul etmek zorundasın.
Recai çaresiz kabul etti. Ener, Recai’yi Leopold Straat’ daki bir kafeye götürdü. Recai çok şaşırdı. Kaldırıma iskemleleri ve masaları sıra sıra koymuşlar, herkes kaldırımda oturuyordu.
- Bak Recai, bu gün işten konuşmayalım. Bu güzel havayı bir daha bulamayız.
Ener, Brüksel hakkında bilgi vermeğe başladı. Recai, en çok da yer altından giden trene ve sokak kafelerine şaşırmıştı. İlk kez burada görüyordu. İlerde daha çok şaşacağı şeyler de görecekti. Her sokakta birkaç tane kafe vardı.
- Burada Flamanlar , Flamanca ve Valonlar da Fransızca konuşurlar.. Bazı kişiler az İngilizce biliyorlar. İşte Recai, sen bu az İngilizce bilenleri bulup anlaşabileceksin. Hava serin, puslu ve yağmurlu olur. Muhakkak şemsiye taşıman gerekiyor. Hemen sana şemsiye alalım.
Ulaşım, tramvay, metro, otobüs ve taksi ile oluyordu. Recai, metroya ilk olarak biraz önce Ener’ le binmişti. Çok şaşırmıştı:
- Hep yeraltından mı gider ‘’
- Evet ….Yalnız tramvay bazen yer üstünden, bazen de yer altından gider.
* *
*
Öğlene doğru, Nermin Hanım bürosunda çalışırken çiftliğe hızla son model bir arabanın girdiğini duydu. Arkadan acı bir fren sesi... Kapı açıldı. Genç bir adam, hızla içeri girdi :
- Hala, koskoca çiftliğe oturmuşsun, bizim payımızı neden vermiyorsun.
- Bora, otur ve terbiyeli konuş, benim kafamı bozma. Arazilerinizi alıyorsunuz. Bazı arazilerde anlaşmazlık var. Onlar da hukuksal yolla çözümleniyor. Ben sizin hiç bir hakkınıza sahip çıkmıyorum.
- Babam bana bu kadar basit olduğunu anlatmıyor. Hakkımızı zorla da olsa alırız.
Nermin Hanım kapıyı açtı ve haykırdı:
- Bora, terbiyesizlik etme, defol, akrabamsın demem, bu çiftlikten içeri sokmam seni.
O sırada Ahmet Bey koşarak geldi. Bora , serseri ruhlu bir gençti. Ama Ahmet Beyin iri yarı gövdesini görünce palavralar attı. Arabasına atlayıp gitti.
- Nermin Hanım kimdi bu serseri ?
- Halamın oğlu, arazi davası için gelmiş.
- Özür dilerim, serseri dedim.
- Yok, Ahmet Bey, özür dilemeyin. Sahiden serseridir. Ama aynı zamanda korkakmış. Sizi görünce kaçtı.
Nermin Hanım, araziyle ilgili anlaşmazlığın karmakarışık olduğunu, avukatların uğraştığını, bu işten bıktığını, nasıl işin içinden çıkacağını bilemediğini anlattı.
* *
*
Ener, ertesi sabah, Recai’yi iş arkadaşlarıyla tanıştırdı. Recai’nin üç tane başkan yardımcısı vardı. Onlara Recai’ye yardımcı olmaları gerektiğini ve kendisi Brüksel dışında olursa Recai’nin kendisini temsil ettiğini ve yasal işlemleri yapacağını söyledi.
Şirkette az ya da iyi derecede İngilizce bilen çok az kişi vardı. Yardımcılarından Monique, hem İngilizce ve hem Fransızca biliyordu. Eşi Amerikalı olduğundan İngilizcesi çok iyiydi.
Recai, bir ay sonra hastaneden tamamen çıktı. Koltuk değneklerinden kurtulmuştu. Artık bastonla yürüyebiliyordu. Havalar yağmurlu olduğundan lı şemsiye taşıyordu. Böylece dikkati çekmemiş oluyordu. Kimsenin kendisine acıyarak bakmasını istemiyordu.
Ener, bazı işlerini halletmek için Brüksel dışına çıkmıştı. Şirket içinde ve dışında artık Monique ile dolaşıyordu. Recai İngilizce söylüyor o da Fransızca aktarıyordu. Ya da tersi oluyordu.
Recai, zaman zaman eksik İngilizce’ye çevirdiğini söylüyor. Monique de şaşırıyor, Recai’ nin az da olsa Fransızca bildiğini zannediyordu. Oysa Recai, okunuşları farklı, fakat anlamları aynı olan kelimeleri yakalıyordu.
Monique, Recai’ nin İngilizceyi nerede öğrendiğini sordu. O da askerliğini bir Amerikan üssünde yaptığını sonra da yabancı şirketlerde iki yıl kadar çalıştığını anlattı.
Recai, devlet dairelerinde bir türlü İngilizce anlaşamıyordu. Ne olur en az kendisi kadar İngilizce bilseler anlaşacaktı. Bir tek Monique’le ve Amerikalı eşiyle anlaşabiliyordu.
Bir hafta sonra Ener geldi. Recai çok sevindi. Her şeyden çok sıkılmıştı. Sıkıntılarını yana yakıla anlattı. Ener :
- Seni buralardan kurtarmaya geldim.
Recai, bir haftalığına İstanbul’a gidecekti. İstanbul’dan Cevdet telefon etmişti. Kelemoğlu Çiftliğinde düğün vardı. Nermin Hanımla Nuri Bey evleniyorlardı. Recai bu evliliğe çok şaşırdı. Nuri Bey Amerika’dan gelmiş, Nermin Hanımın gönlünü yapmıştı herhalde.
Recai :
- Gitmek istemiyorum .:
- Bak Nermin Hanımın evlendiğini görürsen umutların söner. Geçmişin defterini kapatırsın. Nermin Hanım, özellikle senin gelmeni istemiş.
- Bakıyorum Cevdet sana bütün hikayemi anlatmış.
- Evet hikayeni uzun uzun anlattı. Anneni, babanı, kardeşlerini, arkadaşlarını görürsün. Koltuk değnekleriyle gidemiyordun. Üzülürler diye. Bak sen farkında değilsin ama ananı babanı görmeyeli neredeyse dört yıl olmuş. Düşün biraz.
Brüksel 'de güneşli bir gündü. Recai bey, bir kafede oturmuş günün yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyordu. İçkisini yudumlarken birden karşı masadaki bir çifte gözü takıldı . Kadını bir yerden tanıyordu ama nereden ? Çalıştığı tüm işyerlerini tek tek düşündü. Oralarda birlikte çalıştığı kişileri düşündü. Bulamıyordu . Aklını buna takmıştı ….
Birden hatırladı . Caroline…Neredeyse bu ismi hızla bağıracaktı . Yerinden kalkmak için doğruldu. Fakat . Caroline , kaşlarını kaldırdı . Recai bey , yerine oturdu . Demek ki , yanındaki adamdan çekinmişti . Kısa bir süre İzmir 'de bir işte çalışmıştı İşten çok memnundu . Ama kısa bir süre sonra iş yeri kapanmıştı .
Bir az sonra, adam, kalktı, kafenin içine girdi. Yerinden doğruldu. Caroline'in yanına doğru yürüdü . Kadın, hiç konuşmadan eline bir kağıt tutuşturdu . Biraz ileride açtı baktı . Kağıtta bir kafe adı ve yarınki tarih ve bir saat yazılıydı. Ener'e sordu. Kafe, kentin Flamanlar tarafında ve kent dışında idi. Demek ki kimsenin görmesini istemiyordu .
O günler aklına geldi. İzmir'de Mösyö Jak isimli birinin şirketinde çalışıyordu . Bir gün maliye görevlileri şirketi basmıştı. Recai, günlerce ifade vermişti. Bu arada şirketin tüm çalışanları günlerce sorguya çekilmişti. Fakat, Caroline, sorgulama sırasında hiç ortalarda görülmemişti. Herkes ona kızmıştı .
* *
*
Kelemoğlu Çiftliğinde düğün hazırlıkları son hızla devam ediyordu. Bir lokantayla anlaşmışlardı, her şeyi onlar hazırlıyorlardı. Nermin Hanım, Nuri Beyin evlenme teklifini nasıl kabul ettiğine şaşıyordu. Adamcağız çok yalvarmıştı. Evleneceğim diye içinde hiç bir heyecan, hiçbir coşku yoktu. Sanki Nuri Bey, verdiği sözü yerine getirecekti. Nermin Hanım düşünüyordu, acaba kağıt üzerinde bir evlilik olarak mı kalacaktı ?
Nermin Hanım, Cevdet’ e çok rica etmişti. Recai Beyin gelmesini çok istiyordu. Ahmet Bey de çok ısrar etmişti. Uzun zamandır görüşememişlerdi. Her ikisi de Recai’nin iyileştiğine çok sevinmişlerdi. Nermin Hanım, Recai’nin koltuk değneklerini attığına çok sevindi. Cevdet, bu güzel kadının ne zamandan beri ilk olarak bu denli içten sevindiğini gördü. Acaba Recai hakkında bir takım olumlu düşünceleri mi vardı. Ama bu konuda Recai’ye hiçbir şey söylemeyecekti. Nermin hanımın, duygularından emin değildi. Recai'nin boşuna umutlanmasını istemiyordu.
Düğüne Gül ve Nur Hanım da Amerika’dan birlikte geleceklerdi. Her halde ikisi de bu duruma çok seviniyorlardı. Cevdet, Nermin Hanımın ısrarları karşısında Recai’nin de gelmesini sağlayacağına dair söz vermek zorunda kaldı.
* *
*
Ertesi gün, Recai, Flamanların bölgesindeki kafeye gitti. Caroline henüz gelmemişti. Garsonla İngilizce olarak anlaşamamıştı. Bir arkadaşını beklediğini işaretle anlatabildi . Biraz sonra Caroline geldi. Selamlaştılar. Recai çok kızgın olduğu için hemen söze başladı :
- Siz ne biçim insansınsınız, Caroline hanım. Hem mösyö Jak, hem ben ve bütün çalışanlar mahfolduk . Günlerce mali polise ifade verdik. Mösyö Jak, haksız yere hapsi boyladı. Ben ve tüm arkadaşlar işimizi kaybettik. Siz ortalarda görünmediniz. Bu namuslu adamın şirketinde neyi ihbar ettiniz ?
- Recai bey, önce şunu belirteyim, iş sizin bildiğiniz gibi değil. Evet, ben ihbar ettim. Birinci derecede ben sorumluydum. İhbar etmezsem hapis cezası yiyecektim. Ben sizin işin içinde olmadığınızı söyledim, sizi bıraktılar. Ama bazı arkadaşlar ceza yedi. Onlar işin içindeydiler. Büyük vergi kaçırılıyordu. Hem de sahtekarlıkla …
- Peki size nasıl, güvendiler. Siz de benim gibi orada çalışıyordunuz.
Caroline , güldü .
- Haklısınız Recai bey ama, ben, işin içindeydim ve tüm belgeleri vererek açıklama yaptım. Uzun zaman yapılan işleri inceledim . Mösyö Jak, yasa dışı çok büyük işler yapıyordu. Siz muhasebe bölümünde çalışmadığınız için işin farkına varamadınız.
Recai, bu sözleri duydukça şaşırıp kalıyordu. Mösyö Jak 'ı ne kadar gözünde büyütmüştü. Kendisi de, Caroline 'e bunca zaman boşu boşuna kızmıştı. Demek ki o, kendisine yardımcı olmuştu. Caroline ' in yardımıyla içecek bir şeyler ısmarladılar .
- Caroline hanım sizden çok özür dilerim. Bunca yıl size boşuna kızmışım.
- Haklısınız Recai bey. Ama özür dilemeyin. Siz, çok iyi ve namuslu bir insansınız. Bunları unutun artık. Ben de o işten sonra bir Belçikalı ile evlendim. Burada yaşıyorum.
- Tebrik ederim Caroline hanım.
- Yeni eşim çok kıskanç ve Türkleri de hiç sevmiyor. O gün sizinle konuşamadım. Kusura bakmayın. Sizinle görüştüğümü görmesini istemiyorum. Onun için size bu kesimde randevu verdim.
- Zararı yok ,,,Yıllarca size kızdım, Mösyö Jak 'a da acıdım. Ama ne kadar yanlış düşünmüşüm.
- Hep sizi düşündüm. Bana çok kızdığınızı biliyordum. Bir yerde karşılaşsak da her şeyi anlatsam diyordum …..Bunları bırakın da siz neler yaptınız bu arada … Anlatın .
Recai, İzmir'den sonraki yaşamını, nasıl vurulduğunu ve buraya tedaviye geldiğini anlattı. Caroline, çok üzüldü. Saatine baktı. Sonra veda etti. Ayrıldılar .
Bir gün, Ener ve Recai, Anspach caddesindeki Grand Cafe – Metropol’e öğlen yemeğine gittiler. Recai, işle ilgili bilgi verdi. Hiç kimseyle anlaşamadığını, Monique’in çevirmenlik yaptığını. Bazı konuşmaları özetle çevirdiğini. Bu durumu ya konuşma sırasında bazı İngilizceye benzeyen kelimelerden ya da İngilizce yazışmalardan anladığını söyledi. Bu konu çok canını sıkıyordu. Şirketin aleyhine bir duruma sebep olmaktan çok korkuyordu.
- Ener, ne olur buraya bir başkan bul. Ben de ya İstanbul’a döneyim ya da onun yardımcısı olayım.
Ener, Recai’ye hak verdi ve bu işi çözeceğine dair söz verdi. İstanbul’a gittiği zaman tanıdığı birine rastlarsa başkanlık için konuşmasına yetki verdi. Recai şirkette çalışırken bir yabancıyı işe almak istemiyordu. Recai ile hiç anlaşamazlardı.
Cevdet ve Recai, Yalova’da arabalı vapurdan çıktılar, çiftliğe doğru yöneldiler.
- Ener, bana her şeyi anlattı. Brüksel’e bir başkan bulacağız.
Recai, eve uğramış, annesini, babasını ve kardeşlerini görmüştü. Hepsi Recai’yi gördükleri için çok sevinmişlerdi. Şemsiye taşımasına hayret etmişlerdi. O da Brüksel’de havaların sürekli yağışlı olmasından dolayı alıştığını söylemişti
Çiftliğe girdiklerinde, nikah kıyılmak üzereydi. Nermin hanım :
- Nerede kaldınız Cevdet Bey, sizi bekliyoruz. Aaa... Recai Bey de gelmiş. Tanrıya şükürler olsun koltuk değneklerinizi atmışsınız.
Nikah kıyıldı. Nur Hanım, Nermin Hanım’a ayağına basmasını hatırlattı. Nermin Hanım.yine gelinlik giymemişti. Fakat kızının ısrarıyla beyaz bir elbise giymişti. Nuri Bey ise çok şıktı.
Recai, Nermin Hanımın mavi gözlerinde bir neşe parıltısı aradı ama göremedi. Bir durgunluk vardı sanki. Ama bu konuyu kimseye açmadı.
Nikahtan sonra yemeğe geçildi. Herkes Recai’nin sağlığını sordu. Cevdet te anlattı. Türkiye’de birkaç ameliyat geçirdiğini. Brüksel’deki ortak arkadaşları Ener aracılığıyla bir doktorla görüştüğünü, hemen getirmesini söylediğini, Recai’nin ambulans uçak istemediğini. Ağrıları için morfin yapıldığını bir hemşire refakatinde uçakla Brüksel’e götürdüğünü, ağrıları artınca hemşirenin uçakta bir iğne daha yaptığını anlattı. Bir ara sustu herkesi sıkıyor muyum diye.
Nermin Hanım, merakla anlatmasını istedi. Cevdet de Brüksel’deki hastanede ciğerlerinden ve dizlerinden birkaç ameliyat daha yapıldığını, dizleri için ameliyatlardan sonra fizik tedavi çalışmalarının başladığını anlattı. Orada Ener ’in ona göz kulak olduğunu anlattı.
Geçen hafta, bastonla yürümeğe başladığını fakat omuriliğinde bir kurşun kaldığını, hayati bir sorun yaratmadığını ama alınırsa felç olma olanağının bulunduğunu anlattı.
Recai, bu kurşun olayını bilmiyordu. Cevdet kendisinden saklamıştı. Cevdet de Recai de Nermin Hanımın gözlerinin buğulandığını fark etti.
Daha sonra Cevdet, Recai’nin Ener ’in şirketi olan Ener Export’un başkanı olduğunu tek zorluğunun kimseyle İngilizce anlaşamadığını ve görevi bırakmak istediğini söyledi.
Daha sonra Ahmet Bey, çiftlikteki olayları anlattı. Cevdet Beyin ortak olmasıyla nakit sıkıntısından kurtulmalarının çok iyi olduğunu anlattı. Nermin Hanım da amcasının ve halasının çocuklarıyla miras konusunda anlaşmazlığa düştüğünü, bu konuda Cevdet Beyin yardımcı olduğunu, çiftliğe ortak olduğunu anlattı. Onlara ödeme yaptığını ve bir kısım toprağı da akrabalarına vermeğe hazır olduğunu söyledi.
Cevdet de Gül’e Amerika’da ne okuduğunu, ders durumunu sordu. Gül anlattıkça annesinin gözleri parlıyordu. Cevdet, okulunu bitirince Amerika’da kalmak istemezse Ener Export’ta çalışabileceğini Kelemoğlu Çiftliğinin Brüksel’e ihracat yaptığını orada işlerin arttığını anlattı. Nermin Hanım buna çok sevindi. Ne de olsa, Brüksel, Amerika’ya göre daha yakındı.
Nur Hanım da işinden memnun değildi herhalde. Yarı şaka yarı ciddi:
- Bana bir şey sormayacak mısınız Cevdet Bey ?
Herkes güldü. Cevdet de anlatmasını istedi. O da parlak bir eğitimi olduğunu , fakat şu anda işleriyle ilgili sorunları olduğunu anlattı. İngilizce ve Fransızca'yı çok iyi bildiğini söyleyince Cevdet’le Recai göz göze geldiler. Recai, başıyla olur der gibi işaret yaptı. Cevdet de Nur Hanıma Ener Export' ta başkanlık teklif etti. Recai de :
- Bir ay süreyle sizin yardımcınız olurum. Ne olur kabul edin. Orada kalmaktan bıktım.
Nur Hanım da :
- Recai Bey, benim danışmanım olmayı kabul ederseniz gelirim.
Cevdet ve Recai bu durumu kabul ettiler. Cevdet :
- Bu durumu büyük bir olasılıkla Ener Bey de kabul eder. Bu konuda Recai ne derse o olur.
Bu işe de Nuri Bey çok sevinmişti. Çünkü kardeşi daha yakına gelecekti.
Orkestra dans müziği çalıyordu. Gelinle damat dansa kalktılar. Cevdet, Nur Hanımı dansa kaldırmıştı. Bir ara Nermin Hanım sordu :
- Recai Bey , gelinle dans etmeyecek misiniz ?
- Daha yavaş bir müzik olsun, daha yeni yürümeye başladım.
Bir ara çok yavaş bir müzik çalıyordu. Recai, Nuri Beyden izin aldı ve Nermin Hanımı dansa kaldırdı. Genç kadının gözleri çok durgundu, sevinç parıltılarını göremedi.
- Size mutluluklar dilerim Nermin Hanım. Ömür boyu mutlu olun.
- Teşekkür ederim, Recai Bey.
Recai dansı kısa kesti. Gelini masasına götürdü, teşekkür etti.
Düğün bitmişti.Cevdet ve Recai çiftlikten ayrıldılar.
- Cevdet, iyi ki gelmişiz. İçim o kadar rahat ki, sanki geçmişimle ilgili bir
defteri kapattım.....
Cevdet, gülümsedi ve içinden ‘’ inşallah defteri kapatmışsındır ‘’ diye geçirdi.
Cevdet, Recai’yi babasının evine bıraktı. Recai ailesini gördü, onlarla özlem giderdi. O gece çok rahat uyuyacağını zannetmişti. Ama ne yazık ki hiç uyuyamıyordu. Niye aklı düğündeydi ? Niye Nermin Hanımın durgun gözlerini düşünüyordu ? Bu duruma bir anlam veremedi.
Sabaha doğru biraz dalmıştı. Zorla kalktı, ailesiyle birlikte kahvaltı etti. Öğlene doğru evden çıktı. Bazı arkadaşlarını görmeye gitti.
Önce, bir arkadaşının şirketine gitti. Gürbüz, Recai’yi gördüğü için çok sevinmişti. Uzun uzun konuştular. Recai, heyecanlı ve serüven dolu yaşamını anlattı. Bazı özel konulara değinmedi.
Bir ara kapıdan içeri Güneş girdi. Gürbüz korktu, Recai’nin yüzüne baktı. Recai’nin yüzünden kısa bir süre bir bulut geçti. Kendini hemen toparladı. Güneş’le de çok samimi olarak konuştu. Bu arada iki çocuğu olmuştu. Eşi ve çocukları çok iyiydi.
Recai, Nur Hanım ve Gül uçaktaydılar. Bir hafta hepsi için çok çabuk geçmişti.
Recai dört yıl sonra ailesini görmenin mutluluğunu yaşamıştı. Onların yanında, onları çok özlediğini anlamıştı. Ama bu mutluluk göz açıp kapayıncaya kadar bitmişti. Ne de olsa bir ay sonra temelli gelecekti. Bu habere ailesi de çok sevinmişti. Güneş’le görüşmesi kendisini çok üzmemişti. Acaba bir ay sonra İstanbul’da kendisini neler bekleyecekti ? İş bulabilecek miydi ?
Nur Hanım da ağabeyiyle özlem gidermek istemiş ama çiftlikte fazla kalamamıştı. Ağabeyi işleri için İstanbul’a inmişti. Nermin Hanım çok durgundu. Nur, çiftlikte kalmak istememişti. Nur Hanımın yengesi eskilere göre bu uzun kalışa çok memnun olmuştu. Sağlık durumu biraz daha iyi görünüyordu. Nur Hanım, yengesi üzülmesin diye sağlık durumu hakkında fazla bir şey soramıyordu. Yengesi :
- Nur, senin bir sıkıntın mı var ? Ben anlarım …Gözlerin buğulu ve dalgın,
- Hiçbir şeyim yok yenge iyiyim .
Daha sonra Brüksel'deki işinden söz etti. Yengesi de bu duruma çok memnun olmuştu .
Eski okul arkadaşlarını aramış, bir kısmını bulmuştu. Onlarla bol bol konuşmuş eski günleri anmışlardı.
Brüksel’e gelince işlerle dolu yoğun günler başlamıştı. Ener, üst düzey yöneticilere Nur Hanımı yeni başkan olarak tanıştırdı. Günlerce Recai ile sürekli çalıştılar.
Bir hafta sonra biraz nefes aldılar. Recai, Nur Hanımı Grand Cafe – Metropol’e yemeğe çıkardı. Birden, bu güzel kadını tanımak ve arkadaşlık etmek istediğini hissetti. Sonra düşündü, neden olmasın, Nermin Hanım evlenmişti. Artık hiç bir umudu yoktu. Düğünde oldukça durgun olmasına rağmen sonunda evlenmişti. Geçmişle ilgili defteri kapatması gerekiyordu. Nur’la yediği yemek çok samimi bir havada geçti. Bol bol konuştular.
Ertesi gün, Nur’a :
- Size bir sürprizim var Nur Hanım. Türkiye’yi çok özlemişsinizdir.
- Ah evet bilseniz çok özledim, hele bu uzun tatilden sonra.
- Birisiyle Türkçe konuşmayı da özledim. Sizinle bile çok az Türkçe konuşabiliyoruz.
Ankara Lokantası’na gittiler. Nur çok şaşırdı. Garsonlar ve müşteriler Türkçe konuşuyorlardı. Buna çok sevindi.
Nur, garsonlarla ve müşterilerle bol bol Türkçe konuştu. Çok mutlu olmuştu. Recai’ye :
- Çok teşekkür ederim Recai Bey, yine gelelim ne olur.
Lokantadan çıktılar. Ener Export’a geldiler.
Bir kaç gün sonra Nur, Recai’nin odasına girdi.
- Recai Bey, Paris’teki temsilcimizle bir sorunumuz var. Beni çok kızdırdılar. Birlikte gidelim, şunlara bir çatalım.
- Olur, başkanım, ne zaman gidelim ?
Biraz sonra, Nur konuyu Recai’ye anlattı. Konuyu öğrenince, Recai de çok kızdı.
Ertesi sabah, Brüksel’den hızlı trene bindiler. Bir buçuk saat sonra Paris’e geldiler. Hemen bir taksiye atlayıp temsilciliğe gittiler. Recai, konuşmaya İngilizce başladı. Hırsını alacaktı. Sonra konuşma Fransızcaya dönerdi. Fakat konuşma İngilizce devam etti. Firmanın yetkilisi değişmişti. Mr. Chalenger, iyi İngilizce biliyordu. Sonunda Nur ve Recai’den özür diledi. İş tatlıya bağlandı.
Bürodan dışarı çıktılar. Champs Elysée Avenue ' deki Fouquet’s restorana girdiler.
Nur çok şaşırdı :
- Recai Bey siz buraları nereden biliyorsunuz ? Temsilcinin bürosunu, bu lokantayı elinizle koymuş gibi buldunuz.
- Daha önce Paris’e geldim. Bu temsilcimize ve başka firmalara geldim. Sizinle daha Ghent ’ e, Brugges ’ e ve Liege’ e de gideceğiz.
Nur, iyi Fransızca bilmesine karşılık mönüden yemekleri ısmarlayamadı. Recai , Türkçeye çevirdi ve yemekleri ısmarladı. Yemekten sonra :
- Recai Bey, çok teşekkür ederim. Sayenizde çok lezzetli yemekler yedik.
Lokantadan çıktılar.. Champs Elysée caddesinde biraz yürüdüler. Nur etrafına şaşkınlıkla bakıyordu. Amerika’da bu kadar yer görmüştü ama böyle güzel yerler görmemişti. Recai’nin, biraz çevreyi dolaşalım, önerisini kabul etti. Paris sokaklarını dolaştıkça Nur çok şaşırıyordu.
Sacré Coeur Cathedral ’ ine eğimli asansörle çıktılar.
- Bu asansöre '' funichulair '' deniyor.
Nur hayatında böyle asansör görmemişti. Kuş bakışı kente baktılar. Ressamlar sokağında dolaştılar. Hava kararıyordu. Asansörle aşağıya ‘’Pigalle’’ meydanına indiler. Recai, Nur’u '' La Tour Eifel '' e götürdü. Asansörle Eyfel Kulesinin ikinci katına çıktılar. Üçüncü kata çıkış kapalıydı . Artık , Paris ayaklarının altındaydı ve ışıl ışıldı.
* *
*
Kelemoğlu Çiftliğinde Ahmet Bey , akşam eve geldiğinde Nursel Hanıma :
- Sana bir haberim var, Nursel.. Nermin Hanım, boşanacakmış.
Nursel Hanım :
- Biliyor musun ? Hiç şaşırmadım. Nermin Hanım, evlendiği için hiç neşeli değildi. Sevinmiyordu. Çok durgundu. Peki, neden boşanacaklar.
- Bilmiyorum. Galiba , Nuri Bey çok ısrar etmiş, Nermin Hanıma verdiği sözü tutmak istemiş ve bazı işleri için de evli olması gerekiyormuş. Anlayamadım ve fazla da bilgim yok.
-Peki , Recai Beye haber verdin mi ?
- Bu gün aradım ama şirkette yoktu . Nur Hanımla Paris’e gitmişler.
* *
*
Recai, artık geç kalmayacağım, diye düşündü . Eyfel Kulesinden kent ışıl ışıl görünüyordu. Paris, bir ışık cennetiydi. Nur bu manzarayı hayranlıkla seyrediyordu. Büyülenmiş gibiydi. Recai, Nur’un kulağına eğilerek :
- Paris’in ışıkları, güzel gözlerinizde o kadar güzel parıldıyor ki.... Bütün ömrümce gözlerinizdeki bu parıltıları görmek istiyorum.
Nur, şaşkınlıkla Recai’ye bakakaldı. Çok şaşırmıştı.
- Recai Bey , böyle bir şeyi ömrümce duymadım.
- Güzel gözlerinizi tüm ömrümce görmek istiyorum... Bu isteğimi kabul edecek misiniz ?
- Çok şaşırdım. Düşünmek istiyorum ve cevabımı kısa zamanda vereceğim. Ama, bu ara bu güzel arkadaşlığımız sürsün, olur mu ?
Nur, biraz durgunlaşmıştı. Yoksa Recai’ye mi öyle gelmişti ? Nur, birden büyük bir açmazın içinde olduğunu düşündü. Çok sıkıldı.
Recai :
- ''Bateaux Mouche ''’ lere binelim ve ''Seıne'' ’de dolaşalım mı ?
- O da ne demek ?
- Gel, görürsün. Bakalım beğenecek misin?
Eyfel kulesinden indiler, ''Seine'' ırmağının kenarına geldiler ve sıradaki motora bindiler. Nur, çevresindeki manzaraya hayran kaldı. Işıklandırmalar çok güzeldi. Kıyıdaki tüm tarihi yapıtları ışıklandırmışlardı. Recai’nin elini tuttu ve çok teşekkür etti. İkisi de bu deniz gezisi hiç bitmesin istediler. Rehberin anlattıklarını hiç duymuyorlardı. Onların kulaklarında bambaşka bir müzik yankılanıyordu.
Deniz gezisinin sonunda kıyıya çıktılar. Paris’in sokaklarında el ele yürümeye başladılar. Recai :
- ''Crazy Horse'' ’a mı, ''Moulins Rouge'' ’a mı gidelim ?
- Oraları neler, geç oldu kapanmıştır.
- Burası turistik bir kent. Her yer sabaha kadar açık. Bu kent yirmi dört saat yaşar.
Nur sersemlemiş gibiydi, bir rüyada gibiydi. Aslında ikisi de öyleydiler. ''Crazy Horse'' a girdiler. Çok eğlendiler. Sabaha karşı ayak üstü bir yerde kahvaltı ettiler.
Paris tren istasyonuna geldiler. Brüksel trenine bindiler. Tren, bu büyülü kentden hareket ederken rüyadan uyandılar. Nur fısıltı halinde :
- Çok teşekkür ederim Recai, bana yaşamım boyunca unutamayacağım bir gece geçirdin. Gerçi uykusuz bir geceydi. Ama her şeyiyle çok güzeldi.
İkisi de trende uyuyamadılar. Bir buçuk saat boyunca geceyi dakika dakika yeniden düşündüler. Bu büyülü geceyi yaşayıp yaşamadıklarına emin değildiler. Paris’te yaşadıkları düş mü gerçek miydi, bilmiyorlardı.
Ertesi sabah, büyük sorunlar onları bekliyordu. Ama onlar mutlu bir şekilde işe yoğunlaştılar.
Öğleden sonra Recai, Ener’i almak için hava alanına gidiyordu. Bir iş için Nürnberg ’e gitmişti. Yol boyunca dün gece yaşadıklarını düşündü. Acaba bir düş müydü , yoksa gerçekten yaşamışlar mıydı ? İnanamıyordu.
Dönüş yolunda Recai, hep işlerden söz etti. Ama her cümlesi Nur’la başlıyor, Nur’la bitiyordu. Ener içinden güldü. Durumu anlamıştı. Hem sevindi hem üzüldü. Nermin Hanımın boşandığını Cevdet bildirmişti, ama Recai’ye söyleyemedi. Belki de hiç söyleyemeyecekti.
Ertesi günü Ener, Nur ve Recai’ye :
- ''Pare Centenaire'' ’ye gidelim mi ?
- İkisi birden ‘’ neresi orası ‘’ dediler. Nur :
- Recai’nin bilmediği bir yer varmış demek ki.
- Burası, fuar bölgesidir. Bizim şirket için elektronik alet , Cevdet’in çiftliği için de makine bakacağız. Cevdet bizden rica etti.
Sabah erkenden yola çıktılar. Metroyla gittiler .Uzun süre fuarda gezdiler. Her türlü üründe son gelişmeleri gördüler. Çok yararlı oldu. Ener, kataloglar aldı, siparişler verdi.
- Cevdet çok sevinecek. İstediği makinelerin son modellerini bulduk. Katalogları postalarız. Çok şaşırır.
Öğlen Ener onları Mc Donald’s a götürdü. Recai , Mc Donald’s ı görünce çok şaşırdı. Türkiye’de böyle bir yer yoktu. Hayretle siparişlerin verilmesine baktı. Hiç garson yoktu. Servisi kendileri yapıyorlardı . Daha sonra kente döndüler.
Recai, artık geceleri uyuyamıyordu. Sabahları biraz uyukluyordu. Mutlu olması gerektiğini düşünüyordu ama kendisini rahatsız eden ne idi. Bunu da bilmiyordu.
Bir sabah Nur, Recai’nin odasına girdi. Biraz durgundu.
- Recai, Amerika’dan bir arkadaşım geliyor. Hava alanına karşılamaya gidiyorum.
- Artık, Brüksel’i iyice öğrendin. Arkadaşını gezdirebilirsin. Kızcağızı otele götürme. Konukevinde yer vardır herhalde.
Öğleden sonra Nur geldi. Sabahki gibi yine durgundu.
- Akşam, Bob ’la yemeğe çıkalım. Seninle tanıştırmak istiyorum.
Demek ki , kızlara da bu ismi veriyorlar diye düşündü Recai. Bu arada İstanbul’dan Ahmet Bey telefon etti. İşle ilgili konuştular. Biraz da sohbet ettiler. Recai’ye Nermin Hanımın boşandığını söyleyemedi. Gerekirse Cevdet Bey söylesin diye düşündü.
Akşam, Nur telefonla aradı.
- Saat sekizde ''Grand Cafe-Metropol '' de buluşalım.
- Olur buluşuruz. Bakıyorum da Brüksel’i öğrenmişsin.
- Eee sayende...
Recai, lokantadan içeri girdi. Uzun süre aradı. Sonra ikisini de ileride gördü. İki uzun saçlı hanım karşılıklı oturuyordu.
Recai, yanlarına gitti. Nur tedirgindi, ikisini tanıştırdı.
- Amerika’dan gelen arkadaşım Bob.
- Şirketimizin danışmanı ve arkadaşım Recai
Recai, karşısında bir kadın beklerken erkek buldu. Çok şaşırdı. Bunu hiç beklemiyordu. Soğuk terler boşandı. Gözlerini kapadı. Ne söyleyeceğini şaşırdı. Nur’a baktı çok tedirgindi. Yemek sanki soğuk bir havada başladı. Recai, biraz sonra açıldı. Sohbet etmeye başlayabildi.
Bob, Amerika’da ticaretle uğraşıyordu. Yemek boyunca Nur’a çok iltifat etti. Sanki gönlünü kazanmak istiyor gibiydi. Recai, erken kalktı. Onları yalnız bıraktı.
Ertesi sabah, Recai gelir gelmez, Nur odasına girdi. İkisinin de gözleri kıpkırmızıydı. Geceyi uykusuz geçirmişlerdi.
- Recai, çok üzgünüm... Seni hiç üzmek istemezdim... Sen kız arkadaşım zannettin... Ben de bunu düzeltemedim.... Önceleri.... Ben Amerika’dayken Bob’la arkadaşlık ediyorduk... Sonra araya bir kadın girdi... Ayrıldık.... Bu olaydan sonra Cevdet Beyin önerisine dört elle sarıldım... Buraya geldim seni tanıdım, çok sevdim... Bob, benimle konuşup geri dönecek zannettim.... Ama beni Amerika’ya çağırıyor..... Annesiyle tanıştırmak istiyormuş... Bu evlenme teklifi demektir....
- Bu senin özel hayatın, bana bu konuda hiç bir açıklama yapmak zorunda değilsin. Hayırlısı olsun.
Recai, odada Nur’u bırakarak çıktı. Kabalık ettiğini biliyordu. Ama elinde değildi. Sinirleri alt üst olmuştu.
'' Ghent' de uluslararası bir toplantı vardı. Kısa zamanda hazırlandı. Oraya gitti. Orada uzun uzun düşünmeye fırsat buldu. Bu üçüncü olaydı. Yaşamı kaçırmıştı yine. Bu sefer erken davranmıştı ama yine de olmamıştı. Toplantı uluslararası olduğu için konuşmalar İngilizce yapılıyordu. Recai’ye çok yararlı olmuştu. Gerekli belgeleri topladı. Katılanlardan bazılarıyla konuştu.
Akşam ''Saint Georg '' lokantasına gitti. Otelde yemek yemek istememişti. Toplantıda tanıştığı kişilerden kaçmıştı. Düşünmek istiyordu. Zeynep ve Nermin Hanım olaylarında dünya başına yıkılmıştı. Uzaklara kaçmıştı ve kendini toparlayamamıştı. Şimdi ise yalnızca bir başka kente kaçmıştı. Hayret etti , dünya başına yıkılmamıştı.
İki gün sonra toplantı bitmiş, Brüksel’e dönmüştü. Sabah Nur odaya girdi :
- Niye habersiz '' Ghent' e gittin ?
- Nereye gittiğimi nereden biliyorsun ?
- Gelen yazılardan buldum. Yani dedektiflik yaptım. Sen onu bırak ta neden habersiz gittin ?
- Ne yapmalıydım ?
Nur, önüne baktı. Bir şey söyleyemedi. Canı sıkıldı.
- Bob, Amerika’daki firmasına mal almak istiyor. Seninle de konuşalım bu konuyu..
Recai soğuk bir sesle :
- Ener Beyden randevu alıp konuşun.
* *
*
Nursel Hanım, Nermin Hanımın odasına girdi. Her gün bir kaç kere gelir hatırını sorar, oturur, konuşurdu :
- Bu gün sizi daha iyi gördüm. Gerçekten iyi misiniz ?
- Nuri Bey konusunu soruyorsan iyiyim. Çok ısrar etti. Bazı işleri varmış. Evli olduğunu belgelemek zorunda imiş. Onun için evliliği kabul ettim. Ama neyse ki boşandık... Bu konudan kurtuldum çok şükür. Ama şu veraset işleri var. Amcalarım ve halalarım, çok canımı sıkıyor. Dedem, daha sağlığında bu işleri neden çözümlemedi. Bir sürü yasal pürüz bırakmış. Ayrıntıları anlayamıyorum. Anlamak ta istemiyorum.
- Ne olur üzülmeyin , sizin sağlığınız önemli. Avukatlar bu işi çözümlerler.
- Çiftliğin bir kısmını verdim , yine susmuyorlar. Cevdet Bey imdadıma yetişti. İşin bir kısmı bitti. Ama çok iş var. Çok bunaldım. Hiç biriyle karşılaşmak istemiyorum. Hakları neyse vereceğim. Aklı başında, güvenilir, işi kovalayacak birisine ihtiyacım var. Avukatlardan yalnız danışma alıp bu işi yürütecek, akrabalarımla konuşacak biri olsa. Kimse de aklıma gelmiyor.
- Recai Beyi önerebilir miyim ?
- Recai Bey, Brüksel’de çalışıyor.
- Bir ay içinde gelecekmiş. Nur Hanımın işlere alışmasını bekliyor.
- Gelse bile iyi bir iş bulur. Ben ona belki para da veremiyebilirim.
- Bence Recai Bey para ile ilgilenmez. Onun için dostluk önemlidir.
Nursel Hanım, dilinin ucuna gelen sözleri söyleyemedi. ‘’ Sizin için canını bile verir’’ diyemedi. Hatta canını bile vermek üzereydi. O uzak kasabada niçin kaçakçılara kafa tuttuğunu herkes biliyordu. Belki de Nermin Hanım da...
* *
*
''Ener Export'' , Amerika’ya ihracata başlamak üzere Kelemoğlu Çiftliğine sipariş verdi. Mallar gelir gelmez Amerika’ya yollanacaktı. Fakat Ener Beyin dediğine göre çiftlikte sorunlar vardı. Malın yüklenmesi gecikebilirdi. Ener, Cevdet’e telefon etti. Konu hakkında bilgi aldı. Çözmesini rica etti.
Aradan bir hafta geçti. Mallar gelmiyordu. Ener, çiftliğe telefon etti. Ahmet Bey :
- Çok büyük sorunlar var, Ener Bey. Sorunları bir türlü çözemiyoruz. Ne yazık ki mal yollamamız gecikecek.
Bir sabah Nur, Recai’nin odasına girdi. Derinden içini çekti :
- Recai, sana bir şey söylemek istiyorum...Ama ne olur üzülme....Bob, Amerika’ya birlikte gitmemizi istiyor... Sana söylediğim gibi beni annesine tanıştıracakmış...
- İyi, Ener Beye söyle... Bir başkan bulsun. Ben, Türkiye’ye döneceğim.
Recai’nin bu soğuk konuşması karşısında Nur nefes gibi bir sesle :
- Beni bağışla Recai ne olur, sen çok iyi bir insansın. Seni çok sevdim. Her şey gönlüne göre olsun.
Odadan başı önde, kırgın bir halde ve sessizce çıktı. Ener'in de bu işe canı sıkıldı. Kısa sürede Brüksel’den profesyonel bir başkan buldu. Artık bir Türk başkanla çalışmayacaktı. Sık sık işten ayrılanlarla da uğraşmamış olacaktı.
Bob, Recai ile vedalaşmaya geldi :
- Hava alanına kadar bizi götürür müsün ?
Bob, acaba Nur ile aralarındaki durumun farkında mıydı? Ya farkındaydı ve anlamamazlığa geliyordu, ya da anlayamamıştı. Recai; bu konuyu öğrenememişti, öğrenmek de istemiyordu.
Brüksel’de o gün hava çok kasvetli ve yağışlıydı. Gökyüzü bile bu ayrılığa ağlıyordu sanki. Recai ile Nur vedalaştılar, Nur’un gözlerinde birkaç damla yaş vardı. Bob, gümrüğe doğru gitmeye başlamıştı. Nur, Recai’nin kulağına fısıldadı :
- Onunla evlenmek zorundayım.... Seninle evlenmeme imkan yok. Sen çok iyi bir insansın.... Seni hep seveceğim.... Hoşça kal.
Uçak havalandı........
Recai’nin umutları da uçakla birlikte gitti........
Gözleri uçağa takıldı kaldı.........
Bir kaç damla gözyaşı vardı gözlerinde.........
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Recai, İstanbul'da uçaktan inince onu yağmurlu bir hava karşıladı. Yağmurlu havaya Brüksel'de alışmıştı. Hiç yadırgamadı. Gümrükten çıktı. Bavullarını, sıradaki taksinin bagajına verdi. Öne geçip oturdu. İstanbul’u doyasıya seyretmek istiyordu.
Birden İstanbul’u çok özlediğini hissetti. Artık bu kentte yaşamak istiyordu. Acı ya da tatlı günleriyle...
Geçmişi bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Amerikan üssündeki askerliği … İstanbul’daki çalışma günleri... Yalova’daki günleri…. Nermin Hanımın mavi gözleri,…o uzak kasaba,… iki kere vuruluşu,… ölümden dönüşü,… kendisine yardım eden iki okul arkadaşı, Cevdet ve Ener… Brüksel’deki hastane …. orada çalıştığı günler, Paris’te geçirdiği o şahane bir gün ve Nur......... Peki havaalanında Nur niye özür dilemişti ? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecek miydi ?
Birden farkına vardı. Babasının evine gelmişti.
Annesi, babası, kardeşleriyle sarmaş dolaş oldular. İstanbul’a temelli geldiğine çok sevindiler. Aile hayatı onu mutlu etmişti. Yaşadığı acı olaylar kendisini yormuştu.
Ertesi günü ağabeyinin iş yerine gitti. Necati Bey onu sevinçle karşıladı. Sarılıp öptü. İkisi de eski dargınlıklarını unutmuştu .
- Geleceğini öğrendik. Dün akşam babamlara gelecektik ama ufaklık biraz rahatsızlandı. Gelemedik kusura bakma.
- Rica ederim ağbi, ne demek, ben geldim ya. Çocukları hiç görmedim. Ne kadar büyümüşlerdir kim bilir. Çok merak ediyorum. Sizi de çok özledim.
- Bu akşam bize gel. Yengen de seni çok görmek istiyordu. Sağlık durumuna çok üzülüyordu. Seni sağlıklı görünce çok sevinecek. Şimdi iş konuşalım. Akşam da seni konuşuruz.
Necati Bey, işlerinin çok iyi gittiğini, ancak son aylarda sinirlerinin çok bozulduğunu anlattı. Ortağı ayrılmak istiyordu. Yeni yatırım yapmışlardı. Birikmiş hiç şahsi parası yoktu.
- Ağbi , sen hiç üzülme, ben sana istediğin kadar para veririm. Sen de istediğin zaman ödersin. Cevdet de, Ener de hastane harcamalarını bana ödetmediler.
- Senden borç para almayacağım Recai. Şirketin durumunu incele, kabul edersen seni ortağım olarak alacağım. Yeni işler var. Altı ay içinde çok para kazanacağız. İster ortak ol, ister olma, çok iyi maaşla şirketin başına geçmeni istiyorum.
- Ağbi, ben şirketin durumunu önceden incelemek istemem. Sana karşı saygısızlık etmiş olurum. Benimle ne sıfatla olursa olsun birlikte çalışmak istemen bana gurur verir.
Daha sonra parasal ayrıntıları konuştular. Recai, ağbisine birikmiş tüm parasının miktarını söyledi. Necati Bey, parasal olarak çok rahatlamıştı. Ortağı ile çok kuvvetli konuşacaktı. Boynunu eğmeyecekti. Recai’ye de çok iyi bir maaş önerdi. Recai :
- Ben para için hiç bir şey söyleyemem. Her şeyi sen takdir et ağbi.
Necati Bey, Cevdet’ten son yıllarda Recai’nin bütün yaşantısını sorup öğrenmişti. Her şeyden önce sağlık durumuna çok üzülmüştü. Cevdet’ten sağlık haberleri gelinceye kadar günlerce gözüne uyku girmemişti. Eşine çok azını anlatmış, anasına, babasına, kardeşlerine sağlık durumu hakkında hiç bir şey söylememişti. Neyse ki umutsuz günler bitmişti. Sağlık haberleri gelmeye başlayınca da çok sevinmişti.
Cevdet’ten Recai’nin umutsuz aşklarını da öğrenmişti. Ama Recai’ye hiç bir şey sormadı. Normal görünüyordu. Bir üzüntülü durumunu görürse hemen yardım etmeğe çalışacaktı.
* *
*
Nermin Hanım, çok üzüntülü günler yaşıyordu. Avukatlar gelmişti. Ahmet Beyi de toplantıya çağırmıştı. Çiftliğin düştüğü ödeme zorlukları ve veraset konuşuluyordu. Avukatlar, artık Nermin Hanımın akrabalarıyla görüşmek istemiyorlardı. Hepsi hakları olmayan paralar ve arazi istiyorlardı. Üstelik bir çok yasal eksikleri vardı. Tapularını kaybetmişlerdi. Ölümler sonrasında intikallerini yaptırmayanlar vardı. Avukatlar çok sıkılmışlardı , akrabalarla görüşmek istemiyorlardı. Devreye başka birisi girmeliydi. Kendisine her türlü desteği vereceklerdi.
Ahmet Bey :
- Nermin Hanım, bu iş için Recai Beyi düşünür müsünüz ?
- Brüksel’den geldi mi Recai bey ?
- Cevdet Beyin söylediğine göre gelmiş olması gerekir.
- Kaç yıldır ailesini görmedi, onlarla özlem gidersin. Bana telefon numarasını verin. Cevdet Beyle ikisini çiftliğe yemeğe çağıralım. Recai Beye vatana hoş geldin demiş oluruz.
- Bende yalnız Cevdet Beyin telefonu var. O , Recai Beye isteğinizi iletir.
Ahmet Bey, Nermin Hanımın bu isteğine çok sevinmişti. Nermin Hanım, Recai Beyi çiftliğe çağıracaktı. Görüşmeleri bir süre daha sürecekti. İnşallah, Recai Bey de Nermin Hanım da ilerde mutlu olur, diye düşündü.
* *
*
Recai, birkaç gün tatil yaptı. Eski arkadaşlarını aradı. Özellikle ağbisinin işiyle ilgili olarak çalışabileceği arkadaşları aradı. Ziya’yı gördüğüne çok sevindi. Hem çok sevdiği bir arkadaşıydı, hem de ticaretle uğraşıyordu. Birlikte çalışacaklardı. Uzun uzun görüştüler.
Ziya istemeye istemeye :
- Sana söylemem doğru mu bilmiyorum ama, aradan yıllar geçti. Söylemezsem belki sonra bana kızarsın... Güneş’in işleri bozuldu. Onunla çalışırsan büyük iyilik etmiş olursun. İstersen benimle ya çalışma, ya da daha az çalış.
- İyi ki söyledin... Söylemeseydin üzülürdüm. Adresini ver, hemen gideyim.
Ziya, biraz duraksadı :
- Yalnız.... Güneş’le birlikte Zeynep de çalışıyor.
- Dediğin gibi aradan yıllar geçti... Çocukları oldu... Zeynep de Güneş de benim duygularımı bilmiyorlar... Gider, görüşürüm.
Ziya’nın şirketinden çıkınca doğru Güneş’in şirketine gitti. Eski bir han da küçük bir odada çalışıyorlardı. Şirkette Zeynep vardı. Recai’yi karşısında görünce çok şaşırdı ve sevindi. Recai, hal hatır sorduktan sonra, iş konusunu açtı. Uzun uzun konuştular. Zeynep, bu ticari iş birliğine çok sevindi. Kendisini tutamadı. Gözleri yaşardı.
- Çocukları özel okuldan aldık. Devlet okuluna verdik. Kiraları ödeyememek, kayınpederime muhtaç olmak o kadar koymuyor da çocukların durumu bizi çok üzüyor.
Recai :
- Yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz. Size uzun süre avans da tanırım. Borç da veririm. Çocukları hemen eskiden gittikleri okullarına kaydettirelim.. İkiniz de benim çok eski arkadaşımsınız. Hiç üzülme. Bu ticaret işi... Kötü gün de olur, iyi gün de...
Zeynep, çok sevindi. Hemen Güneş’i aradı.
Recai, Zeynep’in yanından ayrılırken içini bir iç huzuru kapladı.. Hem eski günlerdeki gibi yüreği sıkışmamış, hem de iki eski arkadaşına yardım etmek onu çok mutlu etmişti.
Ziya ve Güneş’in şirketleriyle Türkiye dağıtımını sağlamıştı. Necati Bey, dağıtım şirketlerinden çok şikayetçiydi. Şimdi sıra gelmişti yurt dışı bağlantısına. Şirkete gidince bunun için hemen Ener’i arayacaktı. Bu arada mal alımları içinde Cevdet’le konuşacaktı.
Şirkete gelince işlerle ilgilendi. Daha şirketin yapısını tanıyamamıştı. Telefon çaldı. Arayan Cevdet’ti :
- Recai, nasılsın ? Türkiye’ye geldin görünmez oldun.
Recai de ağbisiyle yaptığı anlaşmayı ve yaptığı ziyaretleri ayrıntısıyla Cevdet’e aktardı. Cevdet, Recai’nin anlattıklarına çok sevindi. Özellikle de Zeynep’le karşılaşmasına.
- Recai, Nermin Hanım seni vatana hoş geldin yemeğine çağırıyor. Senin telefonunu bilmediği için, benim aramamı istedi. Yarın sabah görüşürüz. İtiraz istemem.
- Peki ne yapalım gideriz.
Cevdet, isteksiz görünse de Recai’nin yüreğinin pır pır ettiğine adı gibi emindi.
Recai, Özalp beyi çağırdı.
- Türkiye dağıtımını bu iki şirketle yapacağız. Yalnız Güneş Beyin şirketinin ayrıcalığı var. Altı ay benden kredisi var. Malları istediği depolara biz teslim edeceğiz. Borç ödemeleri için sıkıştırmayacağız. Muhasebeye de söyleyin lütfen.
- Ama Necati Bey...
- İçiniz rahat etsin diye söylüyorum. Bu durumu Necati Beye de sorun. Olur derse uygularsınız. Tamam mı ?
Özalp Beyin içi rahat etmişti. İzin istedi ve dışarı çıktı.
Recai, Güneş’in şirketine telefon açtı. Karşısına Zeynep çıktı. Hal hatır sorduktan sonra istedikleri zaman siparişlerini verebileceklerini söyledi. Zeynep, çok sevindi, ağlamaya başladı.
- Ağlamak yok artık... Biz arkadaşız. Cevdet ve Ener bana çok yardım etti. Sıra bende. Artık Türkiye’deyim. Güneş’i hemen ara. Öğleden sonra çocukların eski okuluna gidip kayıtlarını yaptıracağız.
Zeynep ağlamaktan teşekkür bile edemedi. Öğleden sonra okulda buluştular. Güneş, ağlayarak Recai’nin boynuna sarıldı.
- Zeynep’ e de söyledim, birbirimize destek olacağız artık.
Okula girdiler, çocukların kaydını yaptılar. Recai, okula bir bağış çeki kesti. Yönetici Hanım çok teşekkür etti. Zeynep ya da Güneş tekrar okula gelirlerse yönetime karşı artık başları eğik olmayacaktı.
Sonra çıktılar. Recai’ye bin bir teşekkür ettiler. Recai onları iş yerlerine bıraktı. Fazla üzülmesinler diye, işyerlerini değiştirmeleri gerektiğini söyleyemedi.
Ertesi günü öğleden sonra Yalova’ya doğru yola çıktı. Cevdet’in Gebze’de işi vardı. Ayrı gelecekti.
Yalova’ya ilk geldiği günü düşündü. Yaşadıkları bir bir aklından geçti. Koskoca dört yıl ne çabuk da geçmişti. Neler yaşamıştı. Ne acı günler geçmişti.
Çiftlikten içeri girdi. Arabadan indi. Önce Ahmet Beye uğradı. Ahmet Bey, Recai’yi görünce çok şaşırdı, araba kullanmasına, rahatça yürümesine çok sevindi. Boynuna sarıldı. Gözleri yaşardı.
Recai, Ahmet Beye, çiftlik işlerini sorunca, işlerin çok kötü olduğunu, nakit sıkışıklığı çektiklerini anlattı. Cevdet Beyin ortak olmasıyla biraz rahatladıklarını söyledi. Ama yine de sıkışıklık sürüyordu.
Ayrıca, Nermin Hanımın akrabalarıyla veraset işleri dolayısıyla başının dertte olduğunu, avukatların akrabalarla konuşmak istemediklerini anlattı.
Biraz sonra çocuklar geldi. Ne kadar büyümüşlerdi. Hiç biri Recai’yi hatırlayamadı. Gerçi dışarıda görseydi o da tanıyamazdı onları. Aldığı armağanları verdi. Çocuklar çok sevindiler. Yurtdışından bir şey getirmeyi akıl edememişti, buna çok üzüldü.
Hatçe Hanım yemeğin hazır olduğunu söylemek için geldi. Recai’yi görünce şaşırdı. Çok sevindi.
- Sizi sağlıklı gördüm, çok sevindim, Recai Bey. Duyduğum zaman çok üzüldüm. Şimdi Allaha şükür iyisiniz. İnanın çok sevindim.
- Sağ olun Hatçe Hanım, işte öldürmeyen Allah öldürmüyor. Allaha şükür iyiyim.
Nermin Hanım Recai’yi gülerek karşıladı.
- Recai Bey, hoş geldiniz. Beni kırmadınız, geldiniz, çok sevindim.
- Türkiye’ye gelince ben de sizi görüp konuşmak istedim. Kısmet bu güneymiş.
Recai, genç kadının yüzüne baktı. Ne kadar güzeldi. Ama gözlerinde bir hüzün , bir yılgınlık okunuyordu. Birden içindeki duyguların ölmediğini, henüz defteri kapatamadığını anladı.
Nermin Hanım da bu genç adama karşı ne hissettiğini çözemediğini düşündü. Geçen yıllar, sanki yüzünde çizgiler halinde iz bırakmıştı. Saçlarında kırlar belirmişti . Kim bilir ne acılar çekmişti. Umutsuz bir aşk yaşamıştı, neler çekmişti.
Yemekte bol bol sohbet ettiler. Recai, Brüksel’deki günlerinin hoş taraflarını anlattı. Yer altından giden treni, kaldırım kahvelerini ve küçük bilgisayarları anlattı.
Yemeğin sonunda Nermin Hanımla yalnız kaldılar. Nermin Hanım , Recai Beye akrabalarının saygısızlıklarını, avukatlarının haklı yılgınlıklarını anlattı. Recai Beyden avukatlardan bilgi alarak akrabalarıyla kendi arasında arabuluculuk yapmasını, hepsinin yasal haklarını vereceğini, bazı arazilerde mahkemelerin sürdüğünü gerekirse bütün çiftliği vermeğe hazır olduğunu anlattı.
Recai Bey itiraz etti :
- Hayır, hakları olanları vereceksiniz. Ben avukatlardan bilgi aldıktan sonra onlarla konuşurum. Siz hiç biriyle muhatap olmayacaksınız. Bu iş sizin isteğinize uygun olarak, ama siz fedakarlık etmeden ve yasal olarak sonuçlanacaktır. Bu konuda elimden geleni yapacağım.
- Teşekkür ederim Recai Bey, böyle düşüneceğinizi biliyordum. Ama bir sorun var.
Nermin Hanım, kızardı bozardı. Sıkıntılı bir sesle :
- Yalnız..... belki de avukatların ücretlerini bile tam ödeyemeyeceğim... Bu arada herhalde size de ücretinizi veremeyebilirim.
- Nermin Hanım, lütfen üzülmeyin, bu işi ben para için yapmıyorum. Siz verseniz de almam. Önemli olan sizin mutluluğunuz, huzurunuz. Çiftlikten ayrılın, bir akrabanızın yanına gidin. Sizi rahatsız etmesinler.
Nermin Hanım, bir şey söyleyemedi. Çok hafif bir sesle teşekkür etti. Recai Bey gibi bir dost kazanmıştı. Acaba kendisine ait duyguları değişmiş miydi ? Bunu herhalde şimdi öğrenemeyecekti.
Akşama doğru Cevdet de geldi. Ahmet Beyin katılımıyla iş konuştular. Konu nakit sıkıntısı ve Nermin Hanımın akrabalarıydı.
Cevdet :
- Yeşilpınar Anonim Şirketinin başına Recai bey geçti Artık daha çok mal satabiliriz. Eski bir arkadaşına bir çok kolaylık tanıdı . Her halde bize de tanır.
- Elbet de tanırım Size tanımayacağım da kime tanıyacağım .
Bu yeni iş olanağına Nermin hanım da Ahmet bey de çok sevindi .
Hava kararmadan çiftlikten ayrıldılar.
Recai, hemen ertesi günü avukatlarla toplantı yaptı. Konu hakkında geniş bilgi aldı. Her akrabanın ayrı bir sorunu vardı. Her birinin dosyasındaki eksiklikleri öğrendi.
Ertesi günü, gruplar halinde Nermin Hanımın akrabalarını şirkete çağırmaya başladı. Kesin bir dille, Nermin Hanımın vekili olduğunu, herkesin hakkını alacağını, dosyalarındaki yasal eksikliklerini herkesin kendilerinin tamamlayacağını anlattı. Nermin Hanımı kesinlikle rahatsız etmemelerini ve zaten çiftlikte olmadığını anlattı.
Birkaç gün sonra Bora da geldi, ona biraz sert bir dille sakın halasının kalbini kırmamasını onu üzmemesini söyledi. Kesinlikle çiftliğe gitmemesini , soracağı bir şey varsa kendisine sormasını söyledi.
Vekaleti olan bir avukatla tapuya gidip bazı akrabaların tapu işini hallediyordu. Gelişmeleri haber verince Nermin Hanım çok seviniyor, teşekkür ediyordu.
Nuri Beyle de ticari ilişkileri vardı. Bir gün Nuri Beyle konuşurken :
- Recai Bey , eski başkanınız hamile, altı ay sonra dayı oluyorum.
- Tebrik ederim. Sağlıklar olsun inşallah.
Öğleden sonra, bir yardımcısıyla iş konuşurken birdenbire durdu. Yardımcısı, Recai Beyin birden durmasına çok şaşırdı.. Demek ki, Nur, Brüksel’de iken iki aylık hamileydi, üzgün olma sebebi buydu demek. Bob’dan hamileydi, evlenmek zorundaydı. Recai’den hoşlanmıştı. Belki de sevmişti . Ama Recai’ye olumlu bir cevap veremiyordu.
Zavallı, sağlıklı bir doğum yapar ve Bob'la mutlu olur inşallah, diye düşündü. İçi rahatlamıştı. Bu konuda kafasından silinip geçmişe gömülebilirdi artık.
Bir ay sonra, Güneş’in yeni şirketine gitti. Çok güzel bir yer tutmuşlardı. Zeynep , Güneş’le birlikte büyük bir zevkle işlerini yönetiyorlardı. Recai’ye çok teşekkür ettiler.
- Artık borçlarımızı ödeyelim. Çok birikti, mahcup oluyoruz.
- Yavaş yavaş ödersiniz, hiç üzülmeyin.
Zeynep, artık çok sevinçliydi. Güldükçe yüzünde güller açıyordu. Her konuşmasının başında Recai’ye teşekkürler ediyordu.
Günler akıp gidiyordu. Bir gün, bürosunda çalışırken, Ethem Bey geldi. Çok kibar bir beydi. Nermin Hanımın da bu akrabasını çok sevdiğini hatırladı. Genç yaşta eşi ölmüştü. İki kızını büyütmek için evlenmemişti. Kızlarının biri Muğla'da evlenmişti . Bir kızı vardı . Diğer kızı da İzmir'de evlenmişti . İki oğlu vardı . İkisi de çok iyi evlilik yapmışlardı . Çocukları da çok iyi yetişmişti .
- Recai Bey çok teşekkür ederim. Bize yol gösterdiniz. Hepimiz yasal haklarımızı aldık. Bazı akrabalarımız Nermin’i çok üzdü, size de saygısızlık eden oldu. Hepsi adına sizden ben özür dilerim.
- Rica ederim, ben yalnızca Nermin Hanıma yardım etmeğe çalıştım. Haklı ya da haksız olsunlar önemli değil.
- Akrabalarla konuştum. Hepimizin elinde bölük börçük tarlalar oldu. Ancak kimse buraları ekip biçecek durumda değil. Yabancı kişilere kesinlikle satmamalarını söyledim. Bir şirket kurulsun. Burayı profesyonel kişiler yönetsin, istiyorum. Ellerine sürekli para geçer. Bu işi siz organize eder misiniz ?
- Bu durum herkesi mutlu eder. Bu önemli bir konu. İsterseniz sizinle yarın çiftliğe gidelim. Nermin Hanımla görüşelim.
- Çok iyi olur, ben de uzun zamandır Nermin’i görmedim. Kendisini çok özledim. Oraya gitmek zor. Sağ olsun Nermin bana araba yolluyor. Ama sık sık gidemiyorum.
- Ben telefon edip Nermin Hanımdan randevu alayım.
Birden kendisine kızdı, acaba Nermin Hanımı görmek için fırsat mı kolluyordu.
Yeşilpınar Anonim Şirketinde işler düzelmişti. Necati Bey bu durumdan çok memnundu. Recai işleri toparlamıştı. Ziya ve Güneş’in firmaları pazarlama işlerini çok güzel organize ediyorlardı. Güneş’in şirketi işlere ayak uydurmuştu. Borçlarını ödemeğe başlamıştı. Güneş ve Zeynep çok iyi çalışıyorlar, açığı kapamağa çalışıyorlardı.
* *
*
Nermin Hanım o gün çok üzgündü. Elinde çok az tarla kalmıştı. Bunlarla uğraşmayacaktı. Hepsini Ahmet Beye bırakıp gidecekti. Ahmet Beyi çağırdı, konuyu açtı. Teyzesinin kızı Nilgün’le konuşacağını, onun şirketinde çalışmak istediğini anlattı. Nilgün, üretim ve ihracat yapıyordu . Her halde kendine göre bir iş bulunurdu .
Ahmet Bey, kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi. Burası sizsiz olmaz dedi. O sırada telefon çaldı. Arayan Recai bey idi. Ahmet Bey, Nermin Hanımın, Recai bey ile konuşurken gözlerinin parladığını gördü. Düşündü ki bu kadını yalnızca Recai bey mutlu eder. Nermin Hanım :
- Tabi Recai Bey buyurun bekliyorum.
Telefonu kapadı. Sonra Ahmet Beye gülerek :
- Yarın Recai Bey gelecek. Ethem Amcam da gelecek.
- Ethem Bey kim, Nermin Hanım ?
- Babamın kardeşi , aramızda biraz üveylik var galiba, ama hiç araştırmadım, bilmek de istemedim. Ama, babam kadar çok severim. Galiba çiftlik için bazı önerileri varmış.
* *
*
Necati Bey bir gün satış raporlarına bakarken Güneş’in şirketine, Ziya’nın şirketine göre indirimli fiyatla mal verildiğinin farkına vardı. Recai’ye soracaktı vazgeçti. Cevdet’i aradı. Önce hal hatır sordu.
- Cevdet, Recai ile Güneş’in arasında ne var ? Ona Ziya’ya göre indirimli mal veriyor.
Cevdet gülmeğe başladı. Necati Beye, Zeynep’in Recai’nin ilk göz ağrısı olduğunu ve Recai’nin umut kırıklıklarını anlattı, Necati Bey güldü ve Cevdet’e teşekkür etti.
Sonra düşündü, sevgi, yerini acıma duygusuna, arkadaşlığa, dostluğa bırakmıştı. Demek ki Nermin, Zeynep’i unutturmuştu, tek aday oydu artık. Eski arkadaşına yardım etmesi de güzeldi. Böyle olmasına çok sevindi. Demek ki , Ziya'nın da bu duruma kızmayacağını biliyordu .
Ertesi sabah, Recai, Ethem Beyi evinden aldı. Çiftliğe doğru yola çıktılar. Hava çok güzeldi. Yol boyunca bol bol sohbet ettiler. Ethem Bey, bu genç adamı her yönüyle sevmişti. Nermin’den hiç para almadan onun işleri için uğraşıyordu. Keşke, Nermin, bu genç adamla evlense diye düşündü. Her bakımdan birbirlerine uygundular.
Recai de bu yaşlı adamdan hoşlanmıştı. Efendi, güngörmüş bir adamdı. Hep Nermin Hanımı kimden isterim diye düşünüyordu. Evet, Ethem amcadan isteyecekti.
Çiftliğe geldiler. Recai, Ethem Beyi Nermin Hanımın ofisine bıraktı. Nermin Hanıma selam verdi.
- Sonra görüşürüz.
dedi ve çıktı. Ahmet Beyin ofisine girdi. İçerisi çok kalabalıktı. Ahmet Bey, Recai’yi görünce çok sevindi. Boynuna sarıldı, öpüştüler.
- Mevsimlik işçiler alınacak. Biraz bekleyin, işim bitecek. Bol bol konuşuruz.
Recai, bir kenara oturdu, bekledi. Demek işler biraz açılmıştı. Sürekli kadronun dışında belirli zamanlarla böyle mevsimlik işçiler alınıyordu. Emin Bey, bunların girişlerini yaparken çok sıkılacaktı. Sinirli sinirli söylenecekti.
Birden kenarda süklüm püklüm oturan bir adama gözü takıldı. Saklanmaya çalışıyordu. Bu yüzü bin kişi arasında görse bile tanırdı. Yaşamını altüst eden kaçakçıydı o. Birden yerinden kalktı, hınçla adamın üzerine yürüdü. Adam da onu tanımıştı. Korkarak yerine büzüştü. Recai, son anda adamın bir ayağının kopuk olduğunu gördü... Durdu... Görmeseydi belki de adamı yumruklayarak öldürecekti. Ahmet Bey araya girdi.
- Ne oldu Recai Bey ? Aman sakin olun.
Recai, adamı dışarı çağırdı. Bağırarak :
- Beni tanıdın mı ? Söyle... Benim yaşamımın dört yılını yedin. Yaptığından memnun musun ?
Adam kendini yere attı. Recai’nin dizlerine sarıldı. Yalvaran bir sesle :
- Beyim hayatımı bağışla, çoluk çocuğuma acı.
Recai, bağırarak adamın boğazına sarıldı :
- Söyle , kaçakçı bozuntusu, sen benim hayatımı bağışladın mı ? Söyle, bağışladın mı ? Hem de iki kere vurdun. Utanmadın mı ? Söyle...
- Beyim... Affet ne olur... Beni de mecbur ettiler. Ben vurmak istemedim. Çoluğumu çocuğumu öldürmekle tehdit ettiler. Günlerce vicdan azabı çektim. Seni öldü dediler... Kahroldum… Şimdi seni sapasağlam görünce çok sevindim …. Bağışla beyim... Ne olur ?
Bağrış çağrışa Nermin Hanım ve Ethem Bey koşarak geldiler. Nermin Hanım, korku içinde :
- Recai Bey, sesinizi duyduk, bağırıyorsunuz. Ne oldu ?
Recai, bir yana yığılmış , kaçakçı bir yana yıkılmış kalmıştı. İkisinin de sinirleri bozulmuştu. Hıçkırarak ağlıyordu. Recai :
- İşte beni vuran adam, iki kere vuran. Ellerimle öldüreceğim onu.
Nermin Hanım, Recai’yi ofisine götürmek istedi. Recai, adama doğru döndü.
- Beni kendi iradenle mi vurdun, yoksa emir mi aldın ? Doğruyu söyle.
Recai, kendini kaybetmiş, adamın boğazına sarılmıştı, haykırıyordu. Adam güçlükle nefes alıyordu.
- Beyim, yemin ederim, emir verdiler, vurmamak için çok direndim... Ama çocuklarımı öldürmekle tehdit ettiler. Gözleri karaydı. Dediklerini yapacaklardı. Sınırda ayağımı mayın parçaladı. Artık beni kaçakçılığa çıkarmıyorlar. Çoluk çocuk aç, perişan. İstanbul’a geldim. İş arıyorum.
- Allahından bul, emi.
Recai, Ahmet Beye döndü
- Ahmet Bey, bu adamı işe alır mısınız ?
- Recai Bey, siz isterseniz alırım.
- Bak, Ahmet Bey seni işe alıyor. Bir yamuğunu görürsem kendi ellerimle boğarım seni.
Adam, Recai’nin ellerine sarıldı.
- Allah razı olsun beyim. Sana söz veriyorum, yüzünü kara çıkarmayacağım.
Ethem Beyle, Nermin Hanım, Recai’yi aldılar. Nermin Hanımın ofisine götürdüler. Hatçe hanım hemen su getirdi. Recai sinirden konuşamıyordu. Aynı zamanda çok şaşırmıştı. Bu adamla bir daha karşılaşacağını hiç aklına getirmemişti.
Ethem Bey :
- Oğlum, sen çok yüce ruhlu bir adammışsın. Adamı işe aldıracağını hiç düşünemedim. Başkası olsa onu parçalar, öldürürdü.
- Ethem Amca , Recai Bey, çok iyi bir insandır. Sen onu tanımıyorsun.
Bir süre sonra Recai, sakinleşti. Birlikte yemek yediler. Sonra toplantıya geçtiler. Ethem Beyin önerisi hepsini çok sevindirdi. Ethem Bey, tüm akrabalarla konuşacaktı. Her akraba, tapusundaki payı oranında ortak olacaktı. Ahmet Bey, bu şirketin müdürü olacaktı. Nermin Hanım, hiç bir akrabasıyla muhatap olmayacaktı. Bu işleri Ethem Bey ve Recai bey organize edecekti. Ethem Bey de, Recai’de birbirleriyle konuşma fırsatı bulacakları için mutluydular.
Akşam Recai, çiftlikten ayrıldı. Nermin Hanım, Ethem Amcasına kalması için rica etti.
Recai gittikten sonra Ethem Bey , birden bire :
- Bu genç adamla neden evlenmiyorsun ?
Nermin hanım aniden gelen bu soru karşısında şaşırdı .
- Ethem Amca, haklısın çok iyi bir insan, çok dürüst bir insan. İtiraf ediyorum, benim ukalalığım yüzünden iki kere vuruldu. Hayatı önce Tanrı , sonra da iyiliksever arkadaşının sayesinde kurtuldu.
Nermin, Ethem Amcasına, Nuri Beyin kendisini istemesini, Nuri Bey ve Recai Bey hakkında düşüncelerini Ahmet Beye anlatırken Recai Beyin duyduğunu çok geç öğrendiğini ve bütün olayları anlattı.
Ethem Bey :
- Nermin, bana sorarsan Recai de seni seviyor, sen de onu. Kendisiyle konuşmak istiyorum. Ne dersin ?
- Ethem Amca, biraz zamana bırakalım. Kendisi, benimle konuşacak mı, bekleyelim.
‘’ Kelemoğlu Çiftlik İşletmesi Anonim Şirketi ‘’ nin kuruluşu için tüm ortaklar, o gün notere geliyorlardı. Akrabalar, öğlene kadar gruplar halinde notere gelecekti. Hepsi bitince de Recai, öğleden sonra Nermin Hanımı alıp getirecekti. Nermin Hanım, akrabalarla karşılaşmak istememişti.
Öğlen, Recai, çiftliğe geldi. Nermin Hanım, onu güler yüzle karşıladı. Birlikte öğlen yemeği yediler. Nermin Hanım, çok güzel giyinmiş ve makyaj yapmıştı. Recai, onu böyle görünce çok şaşırdı. Meğer, bu kadın ne kadar güzelmiş. Muhakkak bugün yüreğinden geçenleri söylemeliydi.
Nermin Hanım, Recai’nin gözlerinde, kendine duyduğu hayranlığı gördü. Buna çok sevindi. Bu gün, Recai Bey muhakkak kendisiyle görüşecekti. İçinde öyle bir duygu vardı. Ethem Amca, bu gün kendi aralarında görüşmeleri için son olarak süre vermişti. Eğer görüşmezlerse, Recai ile konuşacaktı.
Sonra birlikte yola çıktılar. Yalova’dan arabalı vapura binip karşıya Kabataş’a geçtiler. Arabalı vapurda, Nermin Hanım, arabadan dışarı çıkmak istedi. Birlikte denizi seyrettiler. Recai, Nermin Hanımın gözlerinde mutluluk parıltıları okudu ve çok sevindi. Bütün ömrünce mavi gözlerinden, mutluluk okunmalıydı. Bunun için tüm ömrünce çabalamalıydı.
- Gözlerinizde gördüğüm bu mutluluk pırıltıları, inşallah ömür boyu sürer.
- Teşekkür ederim, Recai Bey, ama siz gözlerimdeki pırıltıyı nasıl fark ediyorsunuz ?
- Ben fark ederim…. Bakmasını bilmek gerekir…. Bundan önce, hep hüzün gördüm, kara bulutlar gördüm. Gözlerinizdeki mutluluk pırıltılarını ancak düşlerimde görebiliyordum.
Nermin Hanım, başını öne eğdi. Gözleri daldı :
- Üşüdüm, artık içeri girelim.
Notere geldiler, diğer ortakların hepsi gelip gitmişti. Ortaklık sözleşmesini Nermin Hanım da imzaladı. Şirket kurulmuştu. Belgeleri aldılar, notere teşekkür ettiler.
- Hayırlı olsun, Nermin Hanım, bu şirket, sizin yüzünüzü güldürsün inşallah. Çalışma hayatında, tüm üzüntülerinizi unutmanızı dilerim.
- Teşekkür ederim Recai Bey. Bütün bunlar sizin sayenizde oldu. Desteğinizin devamını dilerim.
- Tüm ömrümce her konuda size destek olacağım, söz veriyorum.
Arabaya bindiler.
- Nermin Hanım izin verirseniz sizi kaçırayım. Felekten bir gün yaşayalım. Ama istemezseniz hemen çiftliğe döneriz.
Nermin Hanım güldü :
- O günkü gibi mi ?
- Unutmamışsınız.
- Unutabilir miyim o günü hiç ?... Hayatımın en güzel günüydü… Siz unutabildiniz mi ?
- Ben de unutmadım Nermin Hanım. Benim de yalnızlıklarla dolu hayatımın en güzel günüydü, inanın o günden sonra yaşamımın her anında , o günün hayaliyle yaşadım… Hastanede yatarken, o güzel günler bana güç verdi.
Nermin Hanımın gözleri doldu, boğazına bir düğüm oturdu. Konuşamadı bir süre. Demek ki yıllarca aynı duygu, aynı özlemle yaşamışlardı.
Boğazda çay içtiler, kıyıda yan yana yürüdüler. Denizi seyrettiler. Geçen vapurlara baktılar. Nermin Hanım çok mutluydu. O sıkıntılı günler bitmişti. Recai bey, bir çok işi çözümlemişti. Tüm ömrü boyunca da kendisine destek olacağına söz vermişti. Bakalım ne zaman açılacaktı.
Daha sonra Taksim’e çıktılar. Yemek yemek için bir yer aradılar, bulamadılar. Sonunda bir oteli tercih ettiler. Yemek sırasında birbirlerini görmedikleri süre içinde neler yaptıklarını anlattılar. Recai, Brüksel günlerini anlattı. Paris’i ve Eyfel Kulesi’ni anlatamadı.
Recai Beyin Brüksel anılarını dinlemek çok hoştu.
- Bir gün, ben de oralara gidebilecek miyim ?
- Eğer isterseniz, elbet gideriz. Hem de en kısa zamanda…. İhraç ettiğiniz mallar nerelerde satılıyor, gözlerinizle görürsünüz. ''Ener Export'’ u ziyaret ederiz… Oradan Paris’e geçeriz.
Nermin Hanım, bu konuyu açtığına çok şaşırdı. Biraz utandı. Recai Bey, bunu bir iş gezisi şekline sokmuştu. Her halde utanmasın diye...
İkisi de birlikte geziye gittiklerini hayal ettiler. O güzel günler gelecek miydi acaba ? Bir süre sustular. Sonra en üst kata dans etmeğe çıktılar. Dans ederken ikisi de hayal alemine daldılar. İkisi de tüm ömür boyu bu denli yakın olmayı çok istiyorlardı.
Nermin Hanım, dışarıdaki gece manzarasına hayran oldu. Uzun süre dışarıyı seyretmekten kendini alamadı.
- Nermin Hanım , güneşin doğuşunu seyretmenizi istiyorum. İnanın hayran kalacaksınız.
- İsterim, ama nasıl olacak… Biraz sonra, ne yazık ki döneceğiz.
- Bu gece otelde kalırız. Yarın, ben sizi uyandırırım. Birlikte seyrederiz.
Aşağı indiler. Resepsiyona giderken Nermin Hanım, duraksadı. Yüzünden şüphe bulutları geçti. Recai, Nermin Hanımın yüzüne baktı ve bunu gördü. Hafifçe gülümsedi. Nermin Hanım, Recai’nin gülümsediğini gördü.
Resepsiyona geldiler. Nermin Hanım, Recai Beyin niyetini test etmek için bir fırsat çıktı, diye düşündü. Düşündüğüm gibi olmazsa atlar taksiye Nilgün’e giderim , diye düşündü.
Recai , resepsiyondaki memura :
- İki oda istiyoruz. Ama deniz tarafı olsun.
Hafifçe döndü Nermin Hanıma gülümsedi. Nermin Hanım kızardı, başını öne eğdi. Recai Bey hakkında böyle düşündüğü için çok pişman oldu ve üzüldü.
Yukarı çıktılar.
- İyi geceler, Nermin Hanım. Yarın sabah güneş doğarken sizi uyandıracağım. Battaniyenizi alıp benim odama gelirsiniz.
- Olur, Recai Bey… iyi geceler.
Recai , odasına girdi. Çok sevinçliydi. Sabaha çok az kalmıştı. Ama uyuyamayacaktı. Uyuyamadı da. Çok heyecanlıydı. Artık duygularını anlatacaktı. Ama nasıl anlatacağını bilemiyordu. Bir şeyler tasarlamağa çalıştı. Bulamadı. İçinden geldiği gibi konuşmaya karar verdi. Başka çare yoktu. Olumsuz cevap alsa bile söyleyecekti.
Nermin hanım, koltuğa oturdu. Çok heyecanlıydı. Sanki hayatından birkaç evlenme geçmiş olan kendisi değildi. Ama, bu sefer çok heyecanlıydı. Bu heyecanı ilk kez duyan bir genç kız gibiydi. Uyuyamıyordu. Recai beyin konuyu açmasını istiyordu. Ethem amca, bu işi hallederdi ama. Kendi aralarında ilk adımın atılmasını istiyordu .
Recai' nin bir ara içi geçti. Sıçrayarak kalktı. Ufuk, turuncu bir renk almağa başlamıştı. Hemen telefonla Nermin Hanımı uyandırdı. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyordu.
Kapıyı açtı. Nermin Hanım, sırtında battaniye ile kapısından çıktı. Sırtında giysileri vardı.
- Günaydın Nermin Hanım, siz de benim gibi uyuyamadınız galiba ?
Nermin Hanımın yüzü kızardı. Cevap veremedi. Recai’nin odasına girdi. Yatak hiç bozulmamıştı . Demek ki Recai bey de , sabaha kadar koltukta oturmuştu .
Birlikte balkona çıktılar. Recai, Nermin Hanımın sırtına bir battaniye daha verdi.
Kollarını Nermin Hanımın omzuna koydu. Nermin Hanım, ses çıkarmadı.
- İnan ki güneş, o güzel gözlerinde doğuyor sanki…. Her gün doğumunda gözlerin mutlulukla parıldasın böyle… Ömrümce her güneş doğuşunda, gözlerindeki güneşin parıltısını görmek istiyorum, Nermin…. Kabul eder misin ?
Nermin, önce çok şaşırdı. Bu denli güzel sözler beklemiyordu. Başını Recai’nin omzuna koydu.
- Evet Recai, kabul ediyorum …
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
BİR ÖYKÜ DENEMESİ
EMİN YÜCEL
DÜZELTİLMİŞ BASKI
esin kaynağım
sevgili eşim Güner’e
teşekkürlerimle
1. bölüm yazılış : 1973
1. bölüm revize : 2006
diğer bölümler yazılış : 2006
BİRİNCİ BÖLÜM
Arabalı vapur, Kabataş’tan ayrıldığı zaman, sanki İstanbul’u bir daha hiç görmeyecekmiş gibi bir duygu kapladı içini. Recai Yeşilpınar, altmışlı yılların sonunda güneydoğuda bir kasabada, Midyat’ta askerliğini yapmak üzere doğup büyüdüğü bu büyülü kentten ayrılırken yüreğini yine bir çember sıkmış, boğazı yanmıştı. Bu duyguları çok iyi hatırlıyordu. Sevdiklerinden, anılarından kopmak ona çok zor gelmişti. Camilere, minarelere, kendinden uzaklaşan kıyılara baktı.
Gazetede o ilanı gördüğü zaman umursamadı. İçinden kim bilir kimler başvurmuştur, dedi. Beni mi seçecekler onca kişi arasından diye düşündü. İlanda şöyle yazıyordu: “Yalova’da bir çiftlik için işletme müdürü aranıyor.” Askerden geldiğinden beri birkaç işe girip çıkmıştı. Bazıları İstanbul dışındaydı. Hiçbir işi benimseyip sevememişti. Kiminde patronlarla, kiminde de çalışanlarla anlaşamamıştı. Umudu olmasa bile iş ilanlarını takip ediyordu.
Gazeteyi bir kenara bıraktı. Köşedeki lokantaya gitti. Yemeğini yerken gazetedeki ilanı unutmuştu bile. Evin yakınındaki parka gitti, biraz oturdu . Eve geldi. Gözü ilana takıldı. Sanki gazete, bana bak diye bağırıyordu. Artık kaçamazdı. Bilinmez, belki de alınyazısı bu gazeteye bağlıydı. Yine saçmalıyorum diye düşündü. Fakat masaya oturup da özgeçmişini kağıda aktarmaktan kendini alamadı.
Mektubu postaya attıktan sonra günlerce aklına gelmedi, unutup gitti. Bu arada yeni işler aradı. Arkadaşları ona bir kaç iş buldu. Üniversiteden arkadaşı Ener , yurtdışına çağırdı. Yabancı dili , bilgi ve deneyimi çok iyi olduğu için çok ısrar etti . Ziya da ona iş buldu . Ama kabul etmedi .
Cevap geldiği zaman adeta işe alınmış gibi sevindi. Zarfı açtı. Gerçi, işe alınmamıştı, fakat bir ön görüşme için çiftliğe çağrılıyordu. Çiftliğin adı da yazılıydı... Kelemoğlu Çiftliği...
Kabataş’tan bir özel otonun adayları alacağı ve bir gün Yalova’da konuk edilecekleri yazılıydı. Güldü. Bir gün parasız tatil yaparız, sonra döner geliriz, diye düşündü. Nasıl olsa o kadar kişi arasından... Nerede bende o şans, diyordu.
Adayları bir minibüs karşıladı. İşe başvuranlar dokuz kişiydiler. Arabalı vapurla Yalova’ya geçtiler. Herkesin yüzüne teker teker baktı . Beş erkek dört kızdılar . Hepsi gençti . Üniversiteden yeni mezun olmaları gerekirdi. Hepsi yaşama umutla bakıyorlardı. Bu işi de çok istiyorlardı herhalde.
Çiftlik, kasabadan epey içerideydi. Böyle geniş ekili alanları, tarımsal kuruluşları ancak yabancı filmlerde görmüştü. Demek, bizde de var, diye düşündü. Birden minibüs yavaşladı. Daldığı düşüncelerden uyandı. ‘’Kelemoğlu Çiftliği ‘’ yazıyordu girişte.
Adayları uzun boylu, yakışıklı bir adam karşıladı. Kırklı yaşlarda gösteriyordu. Ziraat mühendisiydi ve Çiftlik Teknik Müdürü olduğunu söyledi.
Ahmet Yankı’ydı adı. Gelen adayları içten bir şekilde karşıladı. Geniş bir salona aldı. Biraz dinlenmelerini söyledi ve ayrıldı.
İçeri bir genç kız girdi. Herhalde sekreterdi. Gelen adaylara ayran ve bisküvi ikram etti. Genç adam, çok heyecanlıydı. Adayları süzdü. Acaba hangisi kazanacak diye tahminlerde bulundu.
Biraz sonra sekreter , adayları içeri çağırmaya başladı. Sekreterin “Sayın Recai Yeşilpınar” diye seslenmesi üzerine irkildi. Sıra kendisine gelmişti. Kapıdan içeri girdiği anda heyecanı geçmişti.
Mühendis bey, çeşitli sorular sordu. İş deneyimi, daha önce çalıştığı yerler, bildiği yabancı diller, evli mi bekar mı olduğu, daha bir sürü sorular. Daha sonra sekreter, salona girip adaylara beklemelerini, sonucun biraz sonra açıklanacağı söyledi.
Canı sıkılmış, morali bozulmuştu. Hayatta bir yenilgi daha alacaktı yine. Ve en önemlisi bir süre daha işsiz kalacaktı. Yine parasız günler başlayacaktı. Birden o çok sevdiği en son işten ayrıldığı için kendine çok kızdı. Ama patronla takışmıştı. Bu yeni işi çok istediğini düşündü. Çevrenin sessizliği onu etkilemişti. Bu düşüncelerden sekreterin içeri girmesiyle uyandı.
- Sayın konuklarımız , patronumuz ve Ahmet Bey değerlendirmeyi henüz yapamadılar. Adaylar, bu gece Kelemoğlu Çiftliği’nde konuğumuz olacaklar.
Ertesi gün , adayları güzel bir kahvaltıyla ağırladılar. Öğleye kadar çevreyi dolaştılar. Çok lezzetli meyveler ikram ettiler. Öğlene doğru döndüler . Beklemeye başladılar. Sekreter içeri girdi ve :
- Sayın Recai Yeşilpınar
diye seslendi. İrkildi. Söylenen isim kendisine yabancıydı sanki. Daha sonra içeri girdi. Ahmet Bey, adaylar arasında kendisinin çeşitli nitelikleriyle öne çıktığını, ancak bekar oluşu üzerinde çiftlik sahibinin olumsuz görüşü olduğunu, kendisinin ısrarıyla işe alındığını söyledi. Demek ki yabancı dil bilmesi ve iş deneyimi etkili olmuştu. Ahmet Bey’in ne dediğini anlayamıyordu bile. Ancak ne zaman işe başlayabilirsiniz sorusuyla uyandı.
İki gün sonra, iki bavuluyla çiftliğe geldi. İstanbul’la vedalaşması uzun sürmüştü. Ama yine de tam anlamıyla helalleşip ayrılamamıştı.
Ahmet Bey, çiftlik sahibinin kendisini beklediğini söyledi. Bakalım bu adamla anlaşabilecek miyim diye düşündü. Bir odaya girdiler. Geniş bir masada genç bir kadın oturuyordu. Kadın başını kaldırdı. Recai Beyle genç kadın göz göze geldiler. Mavi gözlerinin enginlerinde, derin bir yalnızlık ve yaşama kırgınlık mı vardı, yoksa ona mı öyle gelmişti. Belki de karşısında bir kadın patron görmek onu şaşırtmıştı. Ahmet Bey :
- Yeni işletme müdürümüz Recai Bey... Patronumuz Nermin Kelemoğlu
diye onları birbirine tanıştırdı.
Kısa bir görüşmeden sonra Recai Bey, odadan ayrıldı ve kendisine gösterilen eve geçti. Nermin Hanım’ın evinin yanında birkaç ev vardı. Her halde burada üst düzey yöneticiler ve konuklar kalıyordu. Bir çiftlik sahibinin kadın olması ona tuhaf gelmişti. Acaba yalnız mı yaşıyor, çocukları var mı diye düşündü. Sonra güldü, “Adam sen de” dedi, bana ne.
Akşam kendi evine girince odasında yaşlıca bir kadın gördü. Odanın temizliğine bakacak olan Hatçe hanımdı her halde. Ahmet bey onun hakkında biraz bilgi vermişti. Ağzını arasam mı diye düşünürken Hatçe hanım aklından geçenleri okumuş gibi :
- Bey hoş geldin, sen şehirlisin, bizim yaşayışımızı pek bilemezsin, ama çabuk alışırsın. Ahmet Bey iki çocuğuyla burada oturur. Ancak ara sıra ve iş için kente iner. Nermin hanım ise dört yıldır buradan ayrılmadı. Çiftlik babasından kaldı. Buraları çok sever. Şanssız bir kadındır. Dört yıl önce kocasından ayrıldı. Hayırsız çıktı adam.
Hem sağı solu düzenliyor, hem de anlatıyordu :
- Çocukluğumdan beri tanırım Nermin hanımı, onu her görüşümde yüreğim parçalanır. Ah böyle olacak kadın mıydı benim hanımım, yapayalnız bir köşeye atılmış kalacak bir kadın mıydı?
Hatçe hanım odayı toparladı. Çok konuştuğunu anlamış olacak ki artık hiç konuşmadı.
- İyi geceler bey
dedi ve sessizce çıkıp gitti.
Recai Bey, derin düşüncelere daldı. Hatçe hanım, suç kocasındaydı, demişti ama, ah şu kadınlar, sanki onlar melekti, suçtan arınmışlardı. Güldü. Sonra hayat dolu bir kadının bu yaşta bu denli bir yaşantı sürdürmesi acı diye düşündü. Her halde aynı yaşlarda olmalıydı.
Askerden döndükten sonra şu son dokuz, on yıl nasıl geçmişti, ne çabuk geçmişti. Ademoğlu ne tuhaftı, askerdeyken, o terkedilmiş kasabada günler hiç geçmiyecekmiş gibi gelirdi. Çıldıracak gibi olurdu. Midyat... Acı tatlı anılar... Sonra askerliği nasıl bitmişti, teskere alıp İstanbul’a gelmişti. Birdenbire nereden nereye geldim, amma düş kurdum diye düşündü.
Ertesi günü sabah Ahmet Bey çalışma odasına geldi :
- İyi ki geldiniz. Teknik işlerin yanında yönetim, pazarlama işlerine zaman ayıramıyordum, işler aksıyordu.
Biraz sonra içeriye pos bıyıklı kendi halinde biri girdi. Ahmet Bey, muhasebecimiz Emin Mires diye tanıştırdı. İçinden bir ses, Ahmet Bey’e sempati duyduğu gibi, bu silik karakterli adama sempati duyamayacağını söylüyordu.
Çiftlik günleri birbirinin aynı geçiyordu hep. Günün belirli zamanlarında Nermin Hanım’ın yanına çıkıp bazı yazıları imzalatmak, bilgi vermek, haftanın üç günü de sıkıcı toplantılar. Patron hanım, mühendis bey ve kendisinin katıldıkları iş toplantıları.
O akşam, Ahmet Bey, eve girerken küçük kızı Fulya babasına doğru koştu. Dört yaşında, sarı saçlı, şirin bir kızdı :.
- Babacığım yarın benim yaş günüm, ne alacaksın bana ?
diye babasının kollarına atıldı. O sırada büyük oğlu Fuat’la odaya giren karısı Nursel Hanım ve Ahmet Bey hep birden bu sözlere güldüler. Mühendis bey, kızına:
- Ne armağan alınacağı önceden söylenmez, onlara sürpriz yapılır. Küçük çocukları babaları, anneleri sevindirir.
diye anlattı. Fulya, babasına :
- Babacığım, o yeni gelen amcayı da çağıracak mısın?
diye sordu. Nursel Hanım da yeni aklına gelen şeyi sordu :
- Recai beyle daha tanışmadık. Galiba bekar, çok güleç yüzlü bir adam. Emin Bey, işçilerin haftalıklarını dağıtırken hep şakalaşıyordu. İyi ki patron değil, yoksa patronluk yapamaz, işçilerle birlikte çalışır.
Hep beraber gülüştüler. Ahmet Bey,
- İşçiler iyi ki doğrudan ona bağlı değil, bana bağlı . Zaten bu durumu bildiği için şakalaşıyordur. Yoksa yapmaz.
O akşam Ahmet Bey’in evinde hep ertesi günkü yaş günü toplantısı konuşuldu. Böyle fırsatlar da çıkmasa Kelemoğlu Çiftliği’nde eğlence sözcüğü unutulacaktı. Nermin Hanım da böyle günlerde toplantıların yapılmasını hep destekliyordu. Ahmet Bey’in çocuklarını da çok seviyordu.
O Akşamki yaş gününde, Recai Beyle Nermin Hanım, mutlu bir aile yuvasına girdiler. Yemek, tatlı bir sohbetle ve Fulya ile Fuat’ın neşeli konuşmaları ile geçti. Recai amcayı çok sevmişlerdi. Recai, yaşamındaki sayılı birkaç güzel anıyı süsleyerek anlattı .Emin Bey ise yoktu. Ahmet Bey
- Böyle toplantılara gelmez..
Recai Bey çocuklara hediye alamadığı için üzgündü. Çocuklarla şaka yaparak ne istediklerini öğrendi. Söz verdi. Yarın kente inip armağanlarını alacak ve ayrıca bir dahaki doğum günlerini unutmayacaktı.
Bu sırada Fulya yanlarına gelerek :
- Babacığım dans etmeyecek misiniz?... Bak, bu sevdiğiniz plağı koyuyorum... Bu yıl Nermin hanım teyze yalnız oturup sizi seyretmeyecek... O da Recai Bey amcayla dans eder.
Nermin hanım, çocuğun bu sözleriyle irkildi. Kocasından ayrıldığından beri hiçbir erkekle dans etmemişti. Üstelik Recai Bey de bekardı ve onu hiç tanımıyordu . Fakat dans etmezse çok tuhaf bir durum olacaktı. Yanında çalışan bir müdürle dans etmek tenezzülünde bulunmadı diyeceklerdi.
Recai Bey ise bu genç kadına biraz daha yakın olacağı için tuhaf bir heyecan duyuyordu. Bu dans, ikisi için de düşler ülkesinde bir gezintiydi. Nermin Hanım, önce kocasının kollarında dans ettiğini düşledi. Çok mutlu oldu ve heyecanlandı .
Daha gerilere balayının o güzelim günlerine ve ilk mutlu yıllarına döndü. İçi özlemle titredi. Kendisini seven, koruyucu ve sevecen niteliklere sahip olan o yılların erkeğinin kollarında olduğunu sandı. Mutluluktan uçuyordu. Fakat daha sonra bu düşünce onda iğrenme duygusuna neden oldu. Kocasının o bayağı kadını da kollarına aldığını düşündü.
Recai Bey ise kollarının arasına aldığı bu güzel kadından tüm varlığına yayılan, düşünme gücünü, mantığını egemenliğine alan görünmez dalgaların etkisi altındaydı. Bu güne kadar hiç böylesi bir duygunun tutsağı olmamıştı. Kendisini erkeğin yönetimine bırakan bu güzel kadın, sanki bir genç kız gibi uçuyordu.
Fulya’nın sesiyle büyü bozuldu. Düşler ülkesindeki yolculuk sona erdi :
- Nermin Hanım teyze plak bitti, yeniden çalayım mı?
O anda ikisi de utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Plak bitmişti, onlar hala dans ediyorlardı. Susan müzik, sanki ruhlarında devam ediyordu. Daha sonra kahvelerini içtiler. Sohbet ettiler.
Zaman da epey geç olmuştu. Ertesi günü iş vardı. Önce Nermin Hanım izin istedi. Recai Bey de onu evine kadar götürmek için kalktı. Çocuklar çoktan yatıp uyumuştu bile. Birlikte çıktılar. Gecenin ılık havası onları gerçek hayata döndürdü. Sessizce yan yana Nermin Hanım’ın kaldığı büyük yapıya doğru yürüyorlardı.
Nermin Hanım, nasıl olup da bu genç adamın büyüsüne kapıldığını, ilk gençlik yıllarının pembe mutluluğuna nasıl döndüğünü düşünüyordu. Ayakları yerden kesilmiş, bulutlar üzerinde uçuşmuştu. Sanki karşısına çıkan ilk erkek, bu genç adamdı .
Recai Bey ise patronu olarak tanıdığı bu genç kadına karşı duygularında nasıl bir değişiklik olduğunu anlamaya çalışıyordu.
- Çok teşekkür ederim, Recai Bey, iyi geceler.
Recai Bey, düşlerinden uyandı, eve gelmişlerdi. Nermin Hanım veda ediyordu. Elini uzatmıştı. Uzatılan eli sıktı Recai Bey. Ta yüreğinin derinliklerine bir ılıklık yayıldı. Yanmış gibi elini çekti. İkisi de bu geceki ayrılığın başka türlü olmasını, bu ay ışığı altında daha romantik bir şekilde ayrılmak istiyorlardı. Fakat o cesareti bulamadılar kendilerinde.
Artık Recai Bey, patronunun odasına sık sık girmiyordu. İmzalanacak belgeleri biriktiriyor, hepsini birden götürüyordu. Nermin Hanım da onu sık sık çağırmıyor, pek gerekli ise haber yolluyordu. Konuşmaları iyice resmileşmiş ve kısalmıştı. Günlerdir birbirlerini görmedikleri oluyordu.
O gün hava çok güzeldi. Nisan sonunda inanılmaz bir yaz havasıydı. Recai Bey, hem sıcaklarla hem de işlerle boğuşuyordu. İki aydır kente inememişti. İşler çok yoğundu. Bayilik sistemi için çalışıp duruyordu. Bu işi başarırsa her bakımdan rahat edeceklerdi.
Evinin önünde oturmuş karanlıklar içinde eski okul günlerini, Zeynep’le tanıştığı üniversitenin ilk günlerini düşündü. Elinde kayıt kağıdı sağa sola gireceği sınıfı soruyordu. O da İktisat Fakültesine kayıt yaptırmıştı . Recai, sınıfı tarif etti, biraz sonra kendisinin de gideceğini söyledi. Sonra birlikte sınıflarına doğru yürüdüler.
Acaba, yüreğindeki sevgi filizleri ilk o gün mü yeşermişti? Sonra birlikte ders çalıştıkları günler geldi aklına. O günlerden birinde mi acaba sevgi çiçekleri açmıştı? Düşündü ki onu her görüşte yüreği çarpıyordu. Her gün gönlünde bir çiçek açıyordu Zeynep’i görünce. Onu görmediği günler ise tüm çiçekler boynunu büküyordu. Ona veremediği şiirler yazıyordu .
Sonra Kelemoğlu Çiftliği’ni düşündü. Önce işler bir dev gibi önünde duruyordu. Günler geçtikçe işlere alıştı. Sonra bayilik sistemini uygulamak istedi. İrili ufaklı birçok firma mal alıyordu çiftlikten. Malların sevkinde birtakım zorluklar oluyordu. Bazen kamyon dolmadan siparişleri yollamak gerekiyordu. Para alabilmekte bir sürü zorluklar vardı.
Önce en çok mal alan ve ödemesi en düzgün olan firmayı seçti. Firmanın yapısını inceledi. Nuri Bey ile bu telefon konuşmaları sırasında tanıştı. Bu konuşmalar çok sıcak geçti. Çeşitli konularda prensip anlaşmasına vardılar. Son durumu Nermin Hanım’a anlattı. Bundan sonra konuşmalar patron düzeyinde devam etti.
Bu arada çiftliğin adının nerden geldiğini de öğrendi . Nermin hanımın babası , çiftlikte küçük bir alanda önce lahana yetiştirmeğe başlamıştı . O zamanlarda halk arasında lahanaya kelem demek yaygındı . Bu nedenle de soyadını Kelemcioğlu olarak almak istemişti . Fakat nüfusta Kelemoğlu olarak yazılmıştı . Çiftliğin adı da buradan geliyordu .
Kapısı vuruldu. Recai Bey, işlere dalmıştı. İçeri Nermin Hanım girdi. Recai Bey şaşırdı, ayağa kalktı. Adeta kekeleyerek :
- Buyurun
Yüreği kıpır kıpır oldu. Uzun zamandır onu ilk kez görüyordu.
Nermin Hanım’ın bu odaya ilk girişiydi. Hep Recai Bey’i yanına çağırırdı, buraya gelmezdi. Konuşmaları da hep kısa sürerdi. Hep işle sınırlı kalırdı. Çok sıkıntılı geçerdi. Recai Bey, konuları hep kısa ve öz olarak anlatmaya çalışırdı ve odadan hemen çıkmak isterdi.
- Buyurun , oturun lütfen …
Söze patron başladı. Gözlerinin içi gülüyordu adeta :
- Recai Bey gözünüz aydın… Nuri Bey’in firmasıyla anlaşma yapacağız, kabul ettiler. Artık bu denli ağır çalışmamızın karşılığını aldık. Bundan sonra çeşitli firmalara mal satmaktansa bir firmaya satacağız. Dağıtımcı firmamız oldu bizim de. Sizin de istediğiniz buydu. Ben daha önce düşünememiştim. Herkese özellikle de size teşekkür ederim.”
Recai Bey :
- Rica ederim hanımefendi, ben görevimi yaptım.
Yüreği yerinden uçacak gibiydi. Bu heyecanına anlam veremiyordu.
Nermin Hanım sözüne devamla :
- Yalnız anlaşma noterde imzalanacak. Özellikle benim gelmemi istediler. Nuri beyin şirketinde küçük bir de tanışma toplantısı düzenlemişler... Siz Nuri Bey’i tanıyorsunuz...
- Anladığıma göre gitmek istemiyorsunuz .
- Evet ama gitmezsem çok ayıp olur. Belki biliyorsunuz.....Dört yıla yakın zamandır kente inmiyorum. Rica etsem benimle gelir misiniz?
Sonra bu tekliften utanmış gibi :
- Hem Ahmet Bey’in çiftlikte işi var, ayrılamıyor, hem de konuyu bildiğiniz için yanımda bulunmanızı istiyorum .
- Emin Beyle gitseniz…
Nermin Hanım, ne diyeceğini şaşırdı. Emin Bey pos bıyıklı, göbekli , kendi halinde bir adamdı. Toplantılarda hiç bulunmazdı.
- Emin Bey’in geleceğini hiç sanmıyorum .
Recai Bey hiç istemediği halde kabul etti ve üstünü değiştirmek için izin istedi.
Bir saat sonra Nermin Hanım’ın özel arabasıyla kente doğru yol alıyorlardı. Çiftlik arkalarında kalmıştı. Nermin Hanım bugün çok şıktı ve hatta çok güzeldi. Recai Bey bu güzellik karşısında çok şaşırmıştı. Nermin Hanım, çiftlikte hiç makyaj yapmazdı. Hep ceket pantolon giyerdi.
- Bu gün çok şıksınız
- Teşekkür ederim .
Yalova’dan arabalı vapura bindiler. Nermin Hanım arabadan inmek istemedi. Çok şık giyindiği ve makyaj yaptığı için istememişti herhalde. Recai Bey , ona yiyecek ve içecek bir şeyler getirdi . Yol boyunca konuşacak konu bulamadılar önce. Sonra bu bayilik sisteminden söz ettiler. Daha sonra Nermin Hanım, Nuri Bey hakkında bilgi aldı.
Nuri Bey’in şirketi, Taksim’de büyük bir binanın altıncı katındaydı. Kendilerini güler yüzle karşıladı. Recai Bey, Nermin Hanım’ı tanıştırdı. Nuri Bey, Nermin Hanım’a iltifatlar etti. Recai Bey, acaba bu iltifatlar biraz fazla mı diye düşünmekten kendini alamadı. Sonra da beni niye ilgilendiriyor, diye düşündü.
Kutlama toplantısında Nuri Bey, Nermin Hanımla uzun uzun bayilik ile ilgili konuştu. Daha sonra espriler yaptı, iltifatlarının sonu gelmedi adeta... Nermin Hanım’ın güzelliği ve şıklığı ile ilgili iltifatlarda bulundu.
Pencereden görünen manzara çok güzeldi. Bütün boğaz ayaklar altındaydı. Karşı kıyılar bile görünüyordu. Neredeyse çiftlik görünecekti. Recai Bey boğazı hayran hayran seyretti.
Sözleşmenin imzalanması için noter gelmişti. İmzalar atıldı. Her iki taraf ta çok memnundu. Recai Bey’in yüreğini bir sevinç kapladı ve haklı olarak gurur duydu. Nermin Hanım ve Nuri Bey de Recai Bey’e çalışmalarından dolayı teşekkür ettiler.
Kutlama toplantısı akşamüstü bitti. Nuri Bey konuklarını uğurladı. Binanın garajına indiler. Arabaya bindiler. Recai Bey arabayı hareket ettirdi. Canı hiç çiftliğe dönmek istemiyordu. Dolmabahçe’ye inip sola dönünce Nermin Hanım gülerek :
- Ne o Recai Bey, yoksa beni kaçırıyor musunuz ?
Recai Bey güldü :
- İster misiniz bugün, tüm işleri unutalım. Sizinle boğaza gidip gönlümüzce eğlenelim. Bu, hayatımızdan ve biteviye sürüp giden yaşantımızdan çaldığımız bir gün olsun. Eğer önerimi kabul etmezseniz hemen geri dönerim.
Nermin Hanım, ses çıkarmadı. Bunun üzerine yollarına devam ettiler. Emirgan ’daki çay bahçesinde çay içtiler.
Recai Bey, orada eski arkadaşı doktor Mehmet Bey’i gördü. Onu Nermin Hanımla tanıştırdı. Uzun uzun konuştular. Nermin Hanım konulardan sıkılmamıştı. Doktor bey neşeli bir adamdı. Sonra izin isteyip gitti.
Denizden, havadan, mutlu görünen insanlardan söz ettiler. Çay içtiler, kağıt helva yediler.
Okul kaçağı iki genç aşık gibiydiler. Hatta bir ara Recai Bey , Nermin Hanımın elini tuttu. Parmaklarını okşadı. Nermin Hanım ellerini çekti. Utanmıştı.
Sonra kalktılar. Boğazda bir lokantada yemek yediler. Yemekte eski günlerden konuştular. Nermin Hanım, Recai Beyin ısrarı üzerine kocasıyla tanışmalarını anlattı.
Üniversitede okurken, Nevzat da asistandı. Yakışıklı asistanla güzel öğrenci arasında mutlu günler yaşanmaya başladı. Bu mutluluk tüm okul hayatı boyunca sürdü. Üniversite bitince uzun süre nişanlı kaldılar. Sonunda evlendiler. Dört yıl çok mutlu oldular. Yaşadıkları her gün, bir balayı idi. Bu arada Nermin’in babası öldü. Koskoca çiftliğin yönetimi kendisine kalmıştı. Yalova’da çiftlik işleriyle, veraset işleriyle boğuşuyordu. Babası Şefik Bey’in ölümünden duyduğu üzüntü ise gönlünü dağlıyordu. Sık sık , o güzel gözleri göz yaşları ile doğuyordu .
Nevzat, okulu bırakamadı. Ders yılının ortasıydı. Dersleri verecek başka bir hoca bulamadı. Çiftliğe gidemedi. İstanbul’da çok yalnız kalmıştı. Derslerin yoğunluğu ve Nermin’in özlemiyle geçiyordu günleri.
Yalnız günlerinin birinde o kadınla tanışmıştı. Aralarındaki ilişki çabucak gelişmişti. Birbirlerinden kopamadılar. Nevzat, bu ilişkiyi bitiremiyordu. Fakat Nermin’i de üzmek istemiyordu. Durumu Nermin’e de anlatamıyordu.
Nermin, bu olayı çiftlik ve veraset işlerinin en yoğun olduğu zamanda öğrendi. Bir gün, Ethem Amca geldi. Babasının ölümünden sonra, babasının arkadaşı Engin Beyle ikisi kendisine her konuda çok yardım ediyorlardı . Ethem amca, karısını genç yaşta kaybetmişti. İki kızı vardı . Onlar, üvey ana elinde ezilmesin diye evlenmemişti . Nevzat konusunu üzülerek açtı. Nermin’i avutmaya çalıştı .
Yüreğine koskoca bir hüzün ve yalnızlık oturdu. Nevzat’tan bunu hiç beklemiyordu. Ruhen yıkıldı. Yüreğindeki bu acı ne yazık ki o güzel gözlerine de yansıyordu. Önce inanamadı. Korkunç bir düş bütün bunlar diyordu hep . Ama ne yazık ki doğruydu. Nevzat’ın gelip durumu kendisine anlatmasını bekledi. Böyle bir kadınla nasıl yaşantısını sürdürebileceğine inanamıyordu.
Aradan birkaç ay geçti. Nermin hanım, işlerin yoğunluğundan üzüntüsünü yaşayamamıştı. Hemen avukatlarına talimat verdi. Boşanma kısa sürede gerçekleşti. Üzerinden bir yük kalkmış gibi oldu.
O günlerde kendisine, hem çiftlik işlerinde hem de boşanma işlerinde babasının iş arkadaşı ve dostu olan Engin Bey çok yardımcı oldu. Bu üzüntülü günlerinde hep ona destek oldu. Sık sık çiftliğe gelip gitti .
Ahmet Bey, daha önce babası ile çalışıyordu. Onunla da çalışmaya devam etti. İşi bilen saygılı, terbiyeli bir insandı.
Nermin Hanım, bütün bunları anlattığına, duygularını ve anılarını Recai Beyle paylaştığına o kadar şaşırdı ki.
- Hep ben anlattım, biraz da siz anlatın.
Recai Bey, geçmişiyle yüzleşmek istemiyordu. O günleri hatırlamak istemiyordu. Bu nedenle İstanbul’dan, geçmişinden, üzücü anılardan kaçmıştı.
Üniversitede tanıdım onu, diye söze başladı. Yıllarca arkadaşlık ettik. Zeynep’e bir türlü duygularımı açamadım. Hep arkadaş topluluklarında konuştuk. Zaman geçtikçe sevgim artıyor, cesaretim azalıyordu sanki. Ziya, hep yüreklendiriyordu beni :
- Bak okul bitiyor. Sonra birbirinizi göremeyeceksiniz…. Son sınıfa geldik. Sınavlar da bitti.
Ben hala uykusuz gecelerimde ona şiirler yazıyor, hayaller kuruyordum.
O gün çok kararlı olarak okula gittim. Bütün cesaretimi topladım. Ziya’ya
- Bugün konuşuyorum artık, çok sevineceksin .
- İnanmıyorum ama, hadi bakalım kolay gelsin. Sen konuşmazsan ben konuşacağım, haberin olsun .
Zeynep, gülerek geliyordu. Çok sevinçliydi. Ben daha konuşmadan o konuşmaya başladı :
- Bu sabah ilk olarak sana rastladım. Sana söylüyorum. Güneş’le nişanlanıyorum. Bana evlenme teklif etti.
O koca üniversite binası üstüme yıkıldı. Altından kalkamadım. Uzun zaman da kalkamadım. Yalova’ya gelene kadar altında kaldım, kendimi kurtaramadım. Zeynep, sevinçle uçup gitti. Gidiş o gidiş. En son Ziya’yı gördüm. Ağzı açık bana bakıyordu. Bir şey söyleyemedi. Bir daha üniversiteye uğramadım. Arkadaşlarımın hepsiyle ilgimi kestim. Duyduğuma göre düğün davetiyesini vermek için beni arıyormuş.
Çeşitli işlere girdim çıktım. Hiç birinde duramadım. İstanbul beni boğuyordu. Kaçmak istiyordum. Kelemoğlu Çiftliğinin gazetedeki ilanını görünce çok sevindim. Gelince sizi tanıdım... Hayatım....
Nermin hanım, kibarca :
- Kalkalım mı? Geç oldu.
Para vermek istedi. Recai bey gülerek :
- Bu gün patronum değil , konuğum olan bir hanımsınız.
Diyerek nazikçe geri çevirdi.
Sonra , dans edecekleri bir yere gittiler. Salonun romantik havası ikisini de büyüledi. Recai beyin ısrarıyla dansettiler. Nermin hanım, kocasını, bu güne kadar süren içine kapanık yaşantısını, yalnızlığını unutmuştu adeta. İşte kendi kendine itiraf etmekten çekindiği şey oluyordu. Bu genç adamı sevmeye mi başlıyordu yoksa?
Recai bey ise kollarında tuttuğu bu kadının patronu olduğunu unutmuştu. Bir anda Zeynep’le dansettiğini düşündü. Ama birden bire bu düşten uyandı. O evliydi artık. Başkasına aitti. İçinde artık umutların yerini özlemler almıştı.
İkisi de mutluydu, bu gecenin büyüsüne kapılmışlardı sanki, hiç bitmesin istiyorlardı. Ama ne yazık ki o büyülü düşten uyandılar, gece bitti. Klüpten çıktılar. Arabaya bindiler.
Recai bey, bir süre arabayı çalıştırmadı. Arabayı park ettikleri o karanlık sokak sanki bambaşka bir evrendi. Zaman durmuştu sanki. İçerideki müzik, sokağa mı taşıyordu, yoksa kulakları onlara oyun mu oynuyordu? Öylece bekledi. Yavaşça genç kadına döndü. Göz göze geldiler. İkisinin de gözlerinde mutlu parıltılar yanıp sönüyordu. Recai bey, genç kadına doğru uzandı. Hala göz gözeydiler. Nermin hanım, başını dışarı çevirdi.
- Lütfen
dedi nefes gibi bir sesle.
Genç adam, kendisini toparladı. Artık büyü bozulmuştu. Arabayı çalıştırdı. Dönüş yolunda ikisi de konuşmadılar. Bambaşka bir evrende yol alıyorlardı sanki. İkisinin de duyguları, düşünceleri karma karışıktı.
O günden sonra Kelemoğlu çiftliğinde geçen günler ikisi içinde sıkıcı oluyordu. Nermin hanım duygularını tahlil etmekten korkuyordu.. Genç adama karşı duydukları sevgi miydi acaba? Uykusuz geçen gecelerinde bir türlü karar veremiyordu. Ve en önemlisi ve en acısı bunun nedenini bilmiyordu.
Genç adamın da durumu aynıydı. Uykusuz geceler boyunca duyguları onu boğuyordu. Bu genç kadına karşı duydukları sevgi miydi acaba ? Emin olamamasının nedenini bulamıyordu bir türlü. Zeynep miydi acaba bu karamsarlığın nedeni? Ama o evliydi, belki de çocukları olmuştu. Neden uyuyamıyordu? Neden huzursuzdu? Bunu bir bilebilse.
Çiftlikte sıkıcı bir hava esmeye başlamıştı. İkisi de durumu birbirlerine ve başkalarına belli etmemeğe çalışıyorlardı. Fakat bu durum ikisini de huzursuz yapıyordu. Konuşmaktan bir araya gelmekten kaçıyorlardı. Ahmet bey de durumu az çok anlamış gibiydi. Huzursuzdu ama ses çıkarmıyordu.
Sıkıntılı bir gecede, Recai Bey kapının önünde oturmuş derin düşüncelere dalmıştı. Gece yarısı olmuş hala uyku tutmamıştı. Birden Ahmet Beyin koşarak geldiğini fark etti . Heyecanlı bir sesle :
- Recai bey , Nursel’in karnı ağrıyor . Sıcak su koydum , yine geçmedi …Ağrı şiddetleniyor.
- Ağrı ne tarafında ?
- Sağ tarafında ….gittikçe de artıyor,
- Derhal hastaneye gidiyoruz.
Recai bey, sözünü bitirir bitirmez Nermin hanım’ın arabasına doğru koşmağa başladı. Ahmet Bey şaşkın bakışlarla ona bakıyordu. Arabayı çalıştırdı. Ahmet Beyin evinin önüne getirdi. Recai Beyin uyarması üzerine Ahmet Bey, Nursel Hanımı kucaklamış getirmişti. Arabanın arkasına yatırdı. Recai Bey, hızla arabayı hareket ettirdi. Gece yollar boştu. Çok hızla gidiyordu . Çok dikkatli ve iyi kullanıyordu. Hastanenin önüne geldiler. Ahmet Bey, hemen sedye istedi . Nursel Hanımı içeri taşıdılar. Arabayı park edip içeri koştu. Birisi kolundan tuttu :
- Hayrola bu ne telaş, nereye koşuyorsun ?
Döndü baktı. Doktor Mehmet beydi .
- Seni Allah mı gönderdi ? Mühendis Ahmet beyin eşi apandisit krizi geçiriyor.
Birlikte gittiler . Nursel Hanımı ameliyata alıyorlardı . Ahmet bey , bin bir teşekkürler ediyordu Recai Beye .
- Sayende kurtuldu. Doktorlar iyi ki hemen getirdiniz. Yoksa kanı zehirlenirdi, hastayı kaybedebilirdiniz, diyorlar .
Recai bey , Dr. Mehmet Beyi tanıştırdı. Biraz sonra Mehmet bey haber getirdi. Hasta kurtulmuştu. Birazdan odasına alacaklardı. İkisi de rahat bir nefes aldı. Recai Bey, bahçeye çıktı oturdu. Biraz sonra, Ahmet Bey geldi .
- Nermin Hanım’a telefon ettim .O da Nursel’i görmek istiyormuş. Arabası da burada…
- Ben gider alırım.
- Ama siz uykusuzsunuz.
- Ben alışığım, çok gecelerim uykusuz geçiyor, şimdi gider alır, gelirim.
Recai Bey , Yalova’ya doğru yola çıktı. Sabahın erken saatleri, yollar boştu. Arabalı vapur da hemen dolup kalktı. Acaba Nermin hanımla yalnız kalacak diye mi bu istekte bulunmuştu ? Çiftlikten içeri girdi. Nermin Hanım, Ahmet Beyin evinin önünde bir bavulla bekliyordu. Arabayı durdurdu. Bavulu aldı. Bagaja koydu.
- Günaydın , Nermin Hanım. Yolculuğa mı çıkıyorsunuz ?
Nermin hanım güldü.
- Dün gece aceleyle gittiniz. Hep biz kadınlar düşünürüz. Nursel’e
telefon ettim . Bazı eşyalarını istedi .
- Haklısınız, o aceleyle hiçbir şey düşünemedik.
- Recai Bey, hemen hastaneye götürmeyi çok iyi düşünmüşsünüz. Ama nasıl karar verdiniz ?
- Hiç sormayın, bir şantiyede çalışıyordum. Bir işçiyi ihmalden kaybettik . Bu bana ders oldu .
- Peki , bana niye haber vermediniz ?
- Gece yarısı, uyuyorsunuz diye rahatsız etmeyelim, dedik.
- Ben uyumuyordum ki…geceleri uyuyamıyorum.
Birden, bunu söylediğine pişman oldu. Yüzü hafifçe kızardı . Recai Bey hiçbir şey söylemedi . Dereden tepeden konuşarak hastaneye geldiler. Nermin Hanım ; Nursel Hanım’ın yanına girdi .
Nermin hanım, geceleri uyuyamıyorum demişti . Her halde aynı sebepten uyuyamıyorlardı . Bir süre sonra Recai Beyi otoparkta buldu.
- Recai Bey , gidelim.
- Şu deniz kıyısında bir çay bahçesi var. Oturup bir çay içelim. Öyle gideriz.
Nermin Hanım kabul etti. Deniz kenarına oturdular. Recai Bey, simit aldı. .
- Siz bu sabah kahvaltı da etmemişsinizdir. Size taze simit aldım .
- Ah, Recai Bey çok teşekkür ederim . Ne zamandır simit yememiştim . Çok makbule geçti. Gerçekten de karnım aç. .
Nursel Hanımın hastaneden çıkışı çiftlikte coşkuyla karşılandı. Akşam çocuklar yattıktan sonra Ahmet bey, Recai beyle ilgili konuyu Nursel hanıma açtı. Eşi de, Nermin hanımı bir süredir çok durgun ve gergin bir şekilde gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü söyledi :
- Kocasından ayrıldığı ve babasının öldüğü zaman da böyle gergin ve üzüntülüydü…Sen araya girsen mi acaba ?
- Ben de Recai Beyle konuşmak istiyorum .
Bir kaç gün sonra, akşam Recai bey, evin önünde karanlıkta düşüncelere dalmış otururken Ahmet bey geldi. Oturdu... Hal hatır sordu. Sonra, konu birkaç gün önceki toplantıya geldi. Konuşma fırsatı bulamamışlardı. Recai bey toplantıyı anlattı. Kutlama toplantısı yapıldığını, geç saatlere kadar sürdüğünü söyledi. Nermin hanımla birlikte ayrıca yemeğe gittiklerini anlatmadı..
Ahmet bey, Nuri beyi ve firmasını sordu. Recai bey, çok güzel ve büyük bir firma olduğunu, Nuri beyin çok iyi insan olduğunu, iyi işler yapacaklarını umduğunu söyledi. Daha sonra Nuri beyin, Nermin hanıma aşırı iltifatlar ettiğini ve Nermin hanımın da bundan etkilendiğini anlattı.
Bunun üzerine, Ahmet bey, bütün cesaretini topladı. Çekinerek konuyu açtı.:
- Recai Bey sizin ağabeyiniz sayılırım… İkiniz de son zamanlarda çok gerginsiniz, hatta üzüntülüsünüz. Recai bey siz çok iyi bir insansınız. Nermin hanım da çok iyi bir insandır. Hatta çok duygusaldır. Uzun zamandır yalnız yaşıyor. Ona karşı olan duygularınızı anlatın kendisine. Bu yürekliliği göstermeniz gerekir. Bakın çok rahatlayacaksınız. İsterseniz ben de seve seve aracı olurum.
Recai bey :
-Teşekkür ederim….Ama benim konuyu açmam daha uygun olur.
Ahmet bey, konuyu değiştirdi.
- Hatçe hanımın kocası, Memduh bey de burada çalışıyordu. Bir gün Hatçe hanımla evlenmek istediğini, çekindiğini, heyecanlandığını ve konuyu açamadığını, bana anlattı. Aşağı yukarı yirmi yıl önceydi...O zaman Nermin hanımın babası Şefik bey sağdı. Ben de işe yeni girmiştim. Günlerini boşa geçiriyorsun, git Şefık beyle konuş, dedim. …. Konuyu Şefik beye açmış. O da çağırıp Hatçe hanımla konuşmuştu. Kısa sürede düğünleri yapıldı…….. Birkaç yıl sonra Memduh bey, talihsiz bir iş kazasında hayatını kaybetti. Hatçe hanım kocasını kaybettiğinde hamileydi. Diğer çocuğu iki yaşında ancak vardı. Hepimiz çok üzüldük.
- Çok yazık olmuş.
- Evet çok yazık oldu .Şefik bey çocuklarının bakımını ve eğitimini üzerine aldı. Babasının ölümü üzerine Nermin hanım, Hatçe hanım ve kızını koruması altına aldı. Yıldız şimdi çiftlikte sekreter olarak çalışıyor. Büyük oğlu da şimdi Ankara da çalışıyor. Yeni evli,…… Hatçe hanım bir gün bana. ''Memduh iyi ki sizinle görüşmüş, ona yol göstermişsiniz. Hiç olmazsa iki yıl evli kaldık. Bir kızımız , bir oğlumuz oldu. Allah sizden de Şefik beyden de razı olsun ‘’ dedi.
Ahmet bey, biraz çiftlik işlerinden ve çocukların okul durumundan söz etti. Daha sonra ‘’geç oldu ‘’ dedi ve kalktı. Vedalaştılar.
Nermin hanım, çiftlik sahibi, zengin, güzel bir kadındı. Kendisi ise yanında çalıştığı bir müdürdü. Bu evlilik yürür müydü?.. Ama oradan ayrılmak düşüncesi ise yüreğini derinden yaralıyor, uykularını kaçırıyordu. Ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremiyordu.
Recai bey, bir karar veremiyordu. Ne yapacağını bilmez bir haldeydi. Uykusuz geçen gecelerin sonunda, bu huzursuzluktan kurtulabilmek istedi. Kesin bir karara varmak ve cesaretini toplayabilmek umuduyla bir hafta süreyle izin aldı ve Kelemoğlu Çiftliğinden ayrıldı. Giderken Nermin hanımın odasına uğradı. Bir şey söylemediler. Sustular... Adeta gözleriyle vedalaştılar. Geçici bir ayrılıktı ama ikisine de uzun gelecekti.
İstanbul onu ancak bir gün oyalayabildi. Yine sıkıntılı günler başladı. Nereye gitse içini bir sıkıntı kaplıyordu.Gittiği sinemalardan yarısında sıkılıp çıkıyordu. Nereye gitse sıkılıyordu. Aklı fikri çiftlikteydi.
Annesini babasını gördü. Birbirlerini çok özlemişlerdi. Ağabeyiyle dargındı. Ondan hiç söz etmediler. Onlarla oturup uzun uzun konuşuyordu. Bazen aklına esiyor, çiftliğe geri döneyim diyor, fakat hemen vazgeçiyordu. Orada sanki aradığı huzuru bulabilecek miydi? Bir karar vermeliydi. Ya Nermin hanıma evlenme teklif etmeli ya da Kelemoğlu Çiftliğiyle ilgisini kesmeliydi. İkisi de çıkar yol olarak görünmüyordu. Acaba üçüncü yol var mıydı?
Bu arada üniversite arkadaşlarından Hülya’ya rastladı. Birlikte yemek yediler.
- Zeynep’ ten haber sormuyor musun? …..
- Niye sorayım? Her şey geçmişte kaldı İnşallah iyidir.
- İki çocuğu oldu. Güneş'le çok mutlu.
Recai, eski günlere daldı. Anılar yüreğini sıkıştırdı. Ama yine de eski günleri konuştular. Hülya, okulda kalmış doçent olmuştu. Eski arkadaşlarını sordu. Bazılarının adreslerini, telefonlarını aldı.
Gündüzleri biraz oyalanıyordu. Eski arkadaşlarını görüyordu. Sinemaya, tiyatroya gidiyordu. Ama geceleri uykusuz geçirdiği oluyordu.
Annesini ve babasını çok özlemişti. Onları gördüğü iyi oldu. Sürekli eski günlerden Recai’nin çocukluğundan, askerliğinden konuşuyorlardı. Askerliği sırasında ve Anadolu da çalıştığı yıllarda birbirlerini çok özlemişlerdi.
Ertesi gün akşam üstü eve dönerken eski arkadaşlarından Erhan’ı gördü. Birlikte eve geldiler. Annesi de Erhan’ı uzun süredir görmemişti. Erhan evlendiğini ve bir kızı olduğunu anlattı. Askerliği ve Anadolu'da çalışması sırasında ne çok değişiklik olmuştu. Diğer arkadaşlarından söz ettiler. Ertesi günü Erhan’ın ısrarı üzerine evlerine gittiler birlikte. Gökçen, onları güler yüzle karşıladı.
- Erhan, arkadaşları içinde en çok seni anlatıyordu hep. Görmeden tanıdım seni .
Bebekleri Pınar çok şirindi. Yemeğe kalması için ısrar ettiler. Eski günlerden, arkadaşlarından konuştular.
Bir gün de okula uğradı. Fakat eski arkadaşlardan kimseyi göremedi. Kantine baktı. Sınıfları dolaştı. Okuldan çıkıyordu ki Ziya’yı gördü. Birbirlerine sarıldılar, öpüştüler. Kantine gidip oturdular. Eski günlerden okul anılarından konuştular.
Ziya, dayanamayıp sordu :
- O günden sonra göremedim seni, Suratın allak bullaktı. Sanki üzerinden bir tır geçmişti. Yıldırım gibi kaçtın seni bulamadım bir daha.
Recai acı acı güldü:
- Ne tırı ?… Koskoca üniversite binası yıkıldı üzerime……
Sanki o günü tekrar yaşıyor gibiydi. Yüzü allak bullak oldu. Zeynep Güneş’le evleneceği müjdesini vermiş, arkasına bakmadan uçar gibi gidiyordu. O günü ve uçar gibi giden Zeynep’in hayalini unutamamıştı yıllar boyu. Ne zaman gözlerini kapatsa Zeynep’in bu hayali geliyordu gözlerinin önüne.
Ziya soran gözlerle ona bakıyordu:
- Yine daldın , o günlere gittin herhalde. Yüzünün ifadesinden üzücü şeyler olduğu anlaşılıyor.
Recai istemeye istemeye o günü Ziya’ya anlattı. Anlatırken sanki o anları yeniden yaşıyordu. Zeynep’in Güneş’in evlenme teklif ettiğini söylemesini ve arkasını dönüp uçar gibi gidişini anlatırken boğazına bir şeyler düğümlendi. Gözleri yaşardı. Konuşamadı... Sustu...
Ziya’nın sesiyle kendine geldi :
- Çok üzüldüm… Böyle olduğunu bilmiyordum, hep merak ediyordum ne oldu diye… Seni aradım, bulamadım yıllarca. Demek böyle oldu...Sonra evlenip evlenmediklerini biliyor musun?
- Evet, evlenmişler, bir de çocukları varmış. Geçenlerde Hülya’yı gördüm..
Sonra Kelemoğlu Çiftliğinden söz etti.Çiftlikteki yaşamını anlattı. Fakat Nermin hanımdan hiç söz etmedi.
Bir hafta bitmişti, çiftliğe dönüyordu.Kabataş’tan Yalova’ya arabalı vapurla geçerken altı ay öncesini düşündü. Zaman ne çabuk geçmişti. Kelemoğlu Çiftliğinde geçirdiği günleri düşündü. Yüreğindeki kırıklık geçmemiş, yeni bir acı yerleşmişti yüreğine. Bir haftalık tatil hiç işe yaramamıştı.
Haber vermediği için kimse karşılamamıştı. Bavulunu iskeledeki manava bıraktı. Çiftlikten mal alan esnafla bir tanışıklığı olmuştu. Manav Adem’le ayaküstü konuştu. Sonra bir taksi çevirdi. Çiftliğin kapısına kadar geldi. Hava kararmıştı.
Elleri cebinde ağır ağır yürüyordu. Bir ara aklına iki dize geldi:
Ne olurdu o gün düşüme girmeseydin
Engin mavilikler denizinde gözlerin
Ne oluyordu böyle birden bire duyguları coşmuştu? Herhalde alaca karanlığın verdiği bir esinlemeydi bu. İki dize daha şekillendi kafasında...
Ruhumu sarmasaydı böyle günden güne
Mor bulutların ardı ağlasaydı yine
Yine eski günlerdeki gibi şairlik damarları kabarmıştı. Dizelerin arkası çabucak geldi.
İçimde bir yarasın şimdi kıpkızıl
Ne yana baksam hep gözlerin ışıl ışıl
Dizelerle birlikte yol da bitmişti. Çiftlik binaları karanlıkta seçilmeye başlamıştı. Loş yolda yürümeye devam etti. Yorgundu,evine doğru yöneldi.
Birden uzaktan karanlıklar içinde Nermin hanımı gördü. İçi cız etti. Uzun zamandan beri ilk kez görüyordu. Birden özlediğini düşündü. Tuhaftır Nermin hanımı da, onunla ilgili sıkıntılarını da özlemişti sanki.
Nermin hanım, evinin önünde bahçede oturmuştu. Her halde kendini görmüştü. Bir merhaba demeden kaçmak ayıp olacaktı. Ne kadar zamandır görüşmemişlerdi. O tarafa doğru yürüdü. Yaklaştı. Loş ışıkta karaltılar şekillenmeye başladı.
Şaşırdı... Karanlıklar içinde şekilleri seçmeye başlamıştı. Alaca karanlıkta iskemlede oturan gencecik bir kızdı. Ve Nermin hanıma şaşılacak derecede benziyordu. Nermin hanım ise kapıdan dışarı çıkıyordu.
Nermin hanım :
- Ooo Recai bey hoş geldiniz. Tatiliniz nasıl geçti?
Recai bey yaklaştı :
- İyi geçti, sağ olun.
Nermin hanım ona doğru yürüyerek :
- Tam gününde geldiniz... Bu gün de Amerika’dan kızım geldi.
Tatilini burada geçirecek. Tanıştırayım. Kızım Gül…Müdürümüz Recai bey.
- Nasılsınız Gül hanım, hoş geldiniz.
- İyiyim sağ olun, siz nasılsınız? Hoş geldiniz.
Nermin hanım :
- Buyurun oturun .
Oturup konuştular. Nermin hanım, kızından söz etti. Amerika’da okuduğunu, tatil için geldiğini anlattı. Kızını çok özlediğini, uzak kalmalarının çok zor olduğunu anlattı. Sonra da Recai beyin tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Recai bey de iyi geçtiğini ve bazı ayrıntıları anlattı.
Bir ara Nermin hanım
- Ah Recai bey, kızımı bir doktora götürmem gerekiyor. Benim İstanbul’la ilişiğim kesildi yıllardır... Tanıdığınız bir doktor var mı?
- A.. tabi, eski bir arkadaşım var.. Mehmet bey.. Nursel hanımın ameliyatında tanışmıştınız. İsterseniz hemen yarın randevu alır, sizi götürürüm.
Nermin hanım, teşekkür etti ve :
- Gül’ün gelişi nedeniyle Ahmet bey evinde bir toplantı yapıyor. Biz şimdi gidiyoruz. Siz de gelin ... Nuri bey de gelecek. .
Recai bey, evine gitti. Elbiseleri ütülenmiş dolaba asılmıştı. Hatçe hanıma teşekkür etmesi gerektiğini düşündü. Birden Nermin hanımın Nuri beyin geleceğini söylemesi aklına geldi
Canı sıkıldı, Nuri bey neden geliyordu. Nermin hanım neden çağırmıştı onu. Şirketindeki toplantıda Nermin hanıma bakışları ve iltifatları aklına geldi. Acaba Nermin hanım da ondan hoşlanıyor muydu? Canı çok sıkıldı. Ama sonradan düşündü. Nuri bey, Kelemoğlu Çiftliğinin bayii olmuştu artık. Her zaman bir araya geleceklerdi.
Evden çıktı, Ahmet beyin evine doğru yürümeye başladı. Derin düşüncelere daldı. Ahmet beyin evine gelmişti. İçeri girdi. Herkes tatilinin nasıl geçtiğini sordu. Bazı şeyleri atlayarak, örneğin Hülya’yı; bazı şeyleri ekleyerek, örneğin günlerinin iyi geçtiğini anlattı. İstanbul’u anlattı. Gördüğü filmleri, tiyatro oyunlarını anlattı. Bu sırada kapı çalındı. Nuri bey geldi. Herkesle çok içten bir biçimde selamlaştı. Recai beye sarılıp öptü.
Nuri bey bütün gece Nermin hanıma iltifatlar etti, yahut ta Recai beye öyle geldi. Gül’le tanıştı, çabucak kaynaştılar. Zaten Nuri bey, sevecen ve sıcak kanlı bir insandı. Gül’ün okuluyla ilgilendi. Nuri bey de Amerika’da aynı okulda eğitim görmüştü. Okuldaki ortak hocalardan söz ettiler. Nuri bey sanki aileden biri gibi olmuştu. Gül, Nuri beyle konuşmaktan, okul anılarından söz etmekten çok mutlu olmuştu.
Nuri bey, yakışıklıydı ve konuşması etkileyiciydi. Bir ara Nermin hanımın bakışlarını yakaladı. Hayranlık ışıltıları mı yanıp sönüyordu gözlerinde? Yoksa Recai beye mi öyle gelmişti?
Gül’ün ilk kez güldüğünü gördü Nuri beyle konuşurken. Tatillerini annesinin yanında çiftlikte geçirdiğini, okulda başarılı bir öğrenci olduğunu öğrendiler. Çok kültürlü ve görgülü bir genç kızdı. Ama gözlerinde aşırı bir hüzün vardı. Ağırbaşlıydı. Belki de babasından dolayı annesinin durumu ona üzüntü veriyordu
Recai bey, bir an düşündü. Nermin hanım evlenmek için Recai beyi mi, Nuri beyi mi seçerdi? Nermin hanımın yerinde olsa Nuri beyi seçerdi. Bu sonuca vardığı için içi sıkıldı.
Bir ara Nermin hanım ve Ahmet bey hava almak için bahçeye çıktılar. Nuri bey çok sigara içiyordu. Evin içi duman içinde kalmıştı.
Bir süre sonra Recai bey de hava almak, düşüncelerini toplamak için bahçeye çıkmıştı. Artık kararlıydı. Bu gün Nuri bey gittikten sonra açılacaktı. Nuri bey, Nermin hanıma çok iltifat ediyordu. İkisinin de duygularını anlayamıyordu. Ama bir şeyler seziyordu. Herhalde, Nuri bey evlenme teklif etse Nermin hanım kabul ederdi.
O sırada Nermin hanımın sesini duydu :
- Nuri bey bana evlenme teklif etti, Ahmet bey.
Yine geç kalmıştı. Yine o güzel sözleri şiirleri söyleyememişti. Gökyüzü, tüm yıldızlarıyla başına yıkıldı. Başı dönüyordu. Bir türlü kendine gelemiyordu. Bağırmamak için parmaklarını ısırdı. Parmakları kan içinde kalmıştı.
- Siz ne düşünüyorsunuz ?...... Sizin düşünceleriniz önemli.
- Olumlu cevap vermeyi düşünüyorum. Çok esprili, eğitimli, yakışıklı bir adam, üstelik kızımla da çok iyi anlaştı. Benim için bu çok önemli.
Ahmet bey, yutkundu :
- Peki ya Recai bey ?
Nermin hanım sıkıldı, kızardı. Duygularını tahlil edemiyordu. Ne söyleyeceğini şaşırdı:
- Recai bey yanımızda çalışan bir müdür. Çok iyi bir insan ama...Nuri bey yakışıklı, görgülü, zengin bir adam. Üstelik dediğim gibi kızımla da çok iyi anlaşıyor.
. Ve konuyu kapatmak için :
- Üşüdüm, hadi içeri girelim .
Recai bey, bir süre üzerine çöken gökyüzünün altında ezildi, kıpırdayamadı. Parmaklarını ısırdığından kan içinde kalmıştı. Duyduklarına inanamıyordu. Doğru mu duymuştu acaba, yoksa gecenin, fısıldaşan yaprakların bir oyunu muydu? Acaba doğru mu söylüyordu. Gerçek düşünceleri miydi? Gökyüzünde göz kırpışan yıldızlar ona gerçekleri anlatıyordu sanki. Nermin hanım, Nuri beyle evlenecek diyorlardı.
Derhal eve döndü. Bavulunu topladı. Sonra bir an durdu. Ne yapıyordu, birden bire gidemezdi. Çiftliğin işlerini yüzüstü bırakamazdı. Sabaha kadar uyuyamadı. Çiftlikte duramıyordu. Bütün çiftliği sıkıntı içinde dolaştı. Dayanamadı. Çiftliğin jipini aldı. Yalova’ya doğru yola çıktı.
Kendine geldiğinde Yalova’ya gelmişti. Deniz kenarında buldu kendini. Denizin dalgalarına gözlerini dikti. Daldı kaldı.
Her şey bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu. Okul hayatı... Zeynep... Güneş... Zeynep’in evlenme müjdesini verdikten sonra arkasını dönüp uçar gibi gitmesi... Kelemoğlu Çiftliği... Nermin hanım... Nuri bey...
Tek çıkar yol kalmıştı. Kelemoğlu Çiftliğinden ayrılmak ve orada yaşadıklarını unutmak. Bu o kadar kolay olmayacaktı. Orada yaşadıkları, kendisini tüm ömrünce bir gölge gibi izleyecekti.
Son bir görevi kalmıştı. Onu da yapmak istiyordu . Nermin hanımın yanına gitti :
- Doktor Mehmet beyden randevu aldım . Gül hanımı doktora götürelim.
- Gerek yok Recai bey , Nuri bey bizi bir doktor arkadaşına götürecek .
Bu cevap karşısında şaşırdı , ses çıkarmadan yanından ayrıldı .
Ertesi günü patronuna ayrılmak istediğini söyledi. O da hiç itiraz etmedi, kabul etti :
- Görevinizi Emin beye devredin
Recai bey, Nermin hanımın yüzüne bakamadı. Yüreği yanıyordu alev alev. Ayrılık şimdiden içini yakıyordu.
Nermin hanım da başını kaldırıp bakamamıştı Recai beye. Yalnızca el sıkışıp kısa bir şekilde vedalaşmışlardı.
Ahmet beye uğradı. Ahmet bey, çok üzgündü. Recai beyi avutmaya çalıştı. Ama olmadı. Başarılar diledi.
Bir hafta sonra İstiklal caddesinde yürüyordu. Çok dalgındı. Birisi kolunu tuttu :
- Ne zamandır sesleniyorum Recai, bu dünyada değilsin galiba.
Okul arkadaşı Cevdet’ di. Hiç değişmemişti. Bir kafede oturdular. Hoş beşten sonra, Cevdet :
- Kayınpederi kaybettik…. Fabrika bana kaldı….Bu konularda fazla deneyimim yok…… Fabrikanın başına senin geçmeni istiyorum .
Bir süre düşündü, Cevdet’in eşinin ailesi hatırladığı kadarıyla güney doğudaki bir ildendi. Ama hangisi olduğunu hatırlayamıyordu.
İçinde bir umut ışığı yandı. Yine kaçacaktı İstanbul’dan. Başka çaresi de yoktu. Düşünmeden :
- Kabul ediyorum .
Cevdet şaşırdı :
-- Daha neresi olduğunu sormadan hemen kabul ettin, kararın kesin mi?’’
- Evet , kararım kesin ……. Peki neresi? ‘’
- Midyat ….. Midyat’a gidiyoruz.
İKİNCİ BÖLÜM
Recai Yeşilpınar, Cevdet Beyle birlikte Midyat’a geldiklerinde hava kararmıştı. Çevresine bakındı. Bu kadar yıldır değişiklik var mı diye çok merak ediyordu. Ama belirli bir şeyler göremedi. Artık yarın bakar, her tarafı gezerim, diye düşündü.
Fabrika, kasabanın dışındaydı. Fabrikadan içeri girdiler. Arabayı park ettiler. Koşarak biri geldi, onları karşıladı. Cevdet Bey :
- Merhaba Fevzi Efendi, nasılsın iyi misin?
Fevzi Efendi, Cevdet Beyin ellerine sarıldı, öpmek istedi. Cevdet Bey elini öptürmedi. Sarılıp öpüştüler. Fevzi Efendi :
- Hoş geldiniz beyim, çok üzüldüm, başınız sağ olsun.
- Dostlar sağ olsun ... Bak Recai Bey, yeni müdürümüz, hem de benim arkadaşım.
- Hoş geldiniz beyim, sefalar getirdiniz... Yoldan geldiniz, yorgunsunuzdur, sizi konuk evine götüreyim.
Konuk evi, apartman gibi yapılmıştı. İkinci kata çıktılar. Yan yana iki odanın kapısını açtı. Bavullarını taşıdı.
- Açsınızdır. Size yemek hazırlattım. Gidip ahçı başına yemekleri ısıtmasını söyleyeyim.
Yemekten sonra odalarına çekildiler. Recai Bey yorgun olmasına rağmen uyuyamadı. Aklı Yalova’daydı. Orada geçirdiği günler film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Nuri Beyin evlenme teklifini ve Nermin hanımın olumlu karşılamasını hiç unutamıyordu. İçini bir sıkıntı kapladı. Gözleri yaşardı. Bu uzak kasabada acılarını, özlemlerini unutabilecek miydi acaba? Unutamazsa ne olacaktı. Bunu düşünmek bile istemiyordu.
Gece zaman zaman sıkıntıyla uyandı. Uzaktan köpek havlamaları yankılanıyordu. Bir ara uyandığında kendini Yalova’da çiftlikte zannetti. Çıkıp biraz kapının önünde oturayım diye düşündü. Ancak çok uzaklarda olduğunu düşündü. Sonra yorgunluktan uyuya kaldı.
Ertesi sabah uyanınca önce pencereden çevresine baktı. Sanki çevre aynıydı. Hiç değişmemişti. Gök yüzü masmaviydi. Dağlar, yer yer yeşillikler görünüyordu. Giyindi, aşağı indi. Yemek-haneyi buldu. Cevdet Bey, oturmuş kahvaltı ediyordu. Demek ki erkenden kalkmıştı.
- Recai Bey , buradayım gelin .
Gitti yanına oturdu. Kahvaltılarını ederken Recai Bey :
- Bu günkü programımız ne?
- Bugün muhasebe müdürü Arslan Beyden ve hukuk danışmanı Kenan Beyden bilgi alalım. ...Ama daha önce ben babamın notlarını karıştırayım. Sen de çevreyi dolaş.
Recai Bey, bir arabayla kasabaya indi. Arabayı yolladı. Sokaklarda dolaşmaya başladı. Subay gazinosuna girdi. Nöbetçi subaydan izin aldı. Girip oturdu. Askerlik günleri gözlerinde canlandı. Burada arkadaşlarıyla oturup yemek yediği, oyun oynadığı zamanları anımsadı. Bakkal Orhan’a uğradı. Kaçak sigara sarıp ikram etti. Fakat bıraktığını söyleyip almadı. Tekrar eskiden geçtiği sokaklardan geçti. Sanki üniformayla dolaşıyordu. Eski günler gözlerinde canlandı.
Günler hep birbirini kovalıyordu. Sürekli sıkıcı toplantılar yapıyorlardı. Recai Bey, şirketin durumunu öğrenmeye çalışıyordu. En çok görüştüğü kişiler Arslan Bey ve Kenan Beydi. Her zaman olduğu gibi şirketin genel durumunu öğrenmek için geçen günler çok sıkıcı oluyordu.
Bir gün askerlik yaptığı birliğe gitti. Kapıdaki nöbetçi astsubaya burada askerlik yaptığını ve taburu gezmek istediğini söyledi. Astsubay, içeri telefon etti. Bir süre sonra gerekli izin çıktı. Başka bir astsubayla birlikte tüm taburu gezdiler. Eski günler gözlerinin önünden geçti. Tabur komutanı öğlen yemeğine çağırdı. Eski kayıtlarda Recai Beyin adını bulmuştu. Akşam servisle kasabaya indi.
Akşam yemeğinde, Cevdet Bey
- Recai, geldiğine göre seni tekrar askere almıyorlar herhalde.
Recai Bey de taburu dolaştığını ve askerlik günlerini yeniden yaşadığını anlattı.
Buralarda geçmiş olan özlem dolu günleri tek tek yaşamıştı. Tüm subay ve astsubay arkadaşları hatta bazı erler gözünde canlandı hep. İzine özlemle gidişi. Sonra geri gelişleri. Ve bir gün doktordan hasta olduğunu öğrenip hava değişimine gidişi ve de terhis oluşu...
Bir sabah masasına oturduğunda takvime baktı ve buraya geleli bir ayın geçmiş olduğunu gördü. Nasıl da bir ay geçmişti. Hiç farkına varmamıştı. Birden düşündü ki son zamanlarda Yalova’yı hiç düşünmemişti. Geride bıraktığı yüreğini burkan o duyguları unutmuştu artık. İçini bir sevinç kapladı, rahatlamıştı. Fakat bu rahatlığın çok sürmeyeceğini bilmiyordu.
Kasabanın öbür kesimine giderken, bu yolda atlattığı kaza aklına geldi . O akşam kasabaya inen araca binmişti. İki kesim arasında birliğe ait diğer aracı gördüler. Diğer aracın şoförü kendi araçlarının şoförüyle konuşmak için aracından indi. Onlar konuşurken arkadan gelen bir aracın sesini duydular. Herhalde bir kamyondu. Çok hızlı geliyordu. Recai, ya kamyon kendi araçlarına çarparsa diye düşündü. Gözlerini kapattı. Kamyon, geldi ve geçti . Gözlerini açtığında, asker, farların önünde yuvarlanıyordu. Hemen ön koltuğu çıkardılar, yaralıyı arkaya yatırdılar, hastaneye yolladılar. Daha sonra askerin Ankara'ya yollandığını duydu. Kötü bir anıydı bu .
O gece sıçrayarak uyandı, sıkıntıdan ter içinde kalmıştı. Yine düşler görmeğe başlamıştı. Çiftliğin engin yeşilliği düşlerini süslemişti ama, Nermin Hanımla Nuri Beyin nikah törenlerini düşünmesi, sıkıntıyla uyanmasına sebep olmuştu. Kalkıp oturdu. Uykusu kaçmıştı. Bu düşler, karabasan mı olacaktı artık? Bu düşünceleri aklından çıkaramayacak mıydı?
Fabrikanın doktoru Mehmet Beyin, çok bilgili, cana yakın, tüm hastalarıyla ilgilenen bir insan olduğunu duymuştu. Önce tanıştılar, biraz sohbet ettiler. Sonra ona ishal olduğunu, bir türlü de geçmediğini söyledi. Mehmet Bey güldü,
- Siz burada askerlik yapmışsınız sanıyorum, keçi etini ne çabuk unuttunuz?
Recai Bey, birden hatırladı. Askere ilk geldiği günlerde tüm arkadaşları bu dertle uğraşmıştı. Mehmet Beye gülerek teşekkür etti ve yanından ayrıldı.
Doğruca ahçı başı Abdullah ustanın yanına gitti. Kısa bir hoş beşten sonra :
- Ustam, niye her gün et yemeği çıkıyor? Hiç sebze yemeği yapmıyorsun?
- Beyim buralarda bu kadar işçiyi doyuracak sebze ve meyve bulmamız imkansız. Ancak şehirden getirtebiliriz. O da zor oluyor
Recai Bey yemeklerle ilgili bazı ayrıntıları sordu. Sonra teşekkür ederek mutfaktan ayrıldı.
Ertesi sabah, ilk iş olarak Kelemoğlu Çiftliğini aradı. Önce telefonu açan sekreterin ve annesi Hatçe hanımın hatırını sordu. Sonra Ahmet Beyi istedi. İki eski dost uzun uzun sohbet ettiler. Ahmet Bey, nerede çalıştığını, sağlığını sordu. Recai Bey, uzak bir kasabada olduğunu söyledi. Sonra, sebze ve meyve isteğini iletti. Ahmet Bey gülerek :
- Unuttunuz mu Recai Bey sözleşmeyi siz hazırladınız. bayimizden alacaksınız.
Recai Bey de güldü, unuttuğunu söyledi ve nasıl taşınacağını, nasıl saklanacağını ve kaç kişi için ne kadar sipariş vereceğini sordu.
Bu konuları ana hatlarıyla öğrendi, sonra yine arayacağını söyledi. Sonra da ;
- Nursel Hanıma selam, Fuat ve Fulya’nın da gözlerinden öperim.
- Onlar da sizi özledi. İstanbul’a geldiğinizde çiftliğe muhakkak uğrayın
- İstanbul’a gelirsem muhakkak uğrarım. Nermin Hanım’a selam ve hürmetlerimi iletin.
Bu ismi söylerken sesi titremiş miydi acaba? Ahmet Bey ;
- Nermin Hanım’a selamınızı söylerim. İsterseniz bir ara kendisini arayın, hatır sorun. O da sizi soruyordu.
Recai Bey, nikahtan dolayı tebriklerini iletememişti. Dili bir türlü dönmemişti. Daha sonra Nuri Beyin şirketini aradı. Nuri Bey şirkette yoktu. Kendini tanıttı. Meyve ve sebze siparişlerini Ahmet Bey’den öğrendiği bilgiler doğrultusunda verdi ve Nuri Bey’e selam söyledi..
Günler sebze ve meyvelerin saklanacağı depoların yapım işleriyle geçti. Bu işler, başında bir mühendis olmasına rağmen, Recai Bey’i günlerce oyalamıştı. Haftada iki gün et ve dört gün de sebze vermeyi, belirli günlerde meyve vermeyi, cumartesi tüm işçilerin aileleriyle birlikte yemek yemelerini planladı.
Bu arada Arslan Bey’le konuşurken bir konu dikkatini çekti. Fabrikaya etlerin katırcılardan alındığını öğrendi. Sonra da hayvan kaçakçılarına katırcı dendiğini öğrendi. Bu konu canını çok sıktı. Faturasız mal alımı konusunu ve kasadan belgesiz ödemeler yapılması konusunu acil olarak Cevdet’le konuşması gerekiyordu.
Bazı ayrıntıları öğrenmek için Ahmet Bey’i yine aradı. Uzun uzun konuştular, yaptığı işleri anlattı. Hepsinin doğru olduğunu öğrendi, sevindi. Konuşmanın bitiminde :
- Düğün çiftlikte oldu herhalde, güzel geçti mi?
Ahmet Bey güldü :
- Siz bilmiyor musunuz? Nermin Hanımın düğünü yapılmadı ki. Nuri Bey, zaten evliymiş ve uzun zamandan beri eşinden ayrı yaşıyorlarmış. Fakat boşanma davası bir türlü sonuçlanmamış. Nermin Hanım, Nuri Beyin evli olduğunu öğrenince evlenmekten hemen vazgeçti. Yine sizin ilk geldiğiniz zamanki gibi üzgün günlerine geri döndü. Nursel, hep yanında. Bu haline çok üzülüyoruz.
Telefonu kapatınca önce sevindi, fakat sonra Nermin Hanımın üzüntüsünü tahmin etti ve çok üzüldü. Anlaşılmaz duygular yüreğini sardı. Sonra, Nermin Hanımın Ahmet Beye kendisi hakkında söyledikleri aklına geldi. Patronunun emrinde çalışan bir müdürdü ve Nuri Bey kadar varlıklı, kültürlü, esprili, iyi eğitimli, ve yakışıklı değildi. Ne yazık ki bunlar doğruydu ve gerçekler her zaman acıydı. Bu durumda, Nermin Hanımın Nuri Beyle evlenmemesi önemli değildi. Hiç bir umut yoktu kendisi için. Belki de Nuri Beyin boşanmasından sonra tekrar evlenme işi olabilirdi.
Bu arada katırcılardan et almayı kesmişlerdi. Fabrikanın et ihtiyacı şehirden alınmaya başlanmıştı. Bir süre et ve meyve, sebze alımında bir sorun çıkmadı.
* *
*
Nursel Hanım, artık Nermin Hanımın evinde kalıyor ve onu yalnız bırakmamaya çalışıyordu.
- Hep hayal kırıklığı mı yaşayacağım ben, Nursel? Tam istediğim gibi, anlaşacağım birisini buldum, üstelik kızımla da iyi anlaşıyordu. Buna da çok sevinmiştim. Neden evli olduğunu sakladı?
- Belki boşanınca söyleyecekti, daha önce söylemek istemedi.
- Duygularını bana anlatırken evli olduğunu, boşanma davasının bir türlü sonuçlanmadığını söyleyebilirdi.
Nursel Hanım, ne kadar uğraşsa Nermin Hanımı bir türlü yatıştıramıyordu. Nuri Beyin yalan söylediğini, kendisini aldattığını düşünüyordu.
* *
*
Bir sabah, Recai Bey odasında otururken yerel giyimli, silahlı bir kaç kişi içeri girdi. Güvenlik görevlileri engel olamamıştı.
- Bey, bizden mal almayı neden kestin, bir yamuğumuz mu oldu?
Recai Bey önce anlayamadı. Sonra bunların kaçakçı olduklarını anladı.
- Bizim geçim kaynağımız bu, bizden mal almazsan mahvoluruz. Kelle koltukta sınırdan geçiyoruz. Kaç arkadaşımız mayınlardan sakat kaldı. Ama bize yamuk yapanı da affetmeyiz.
Sonra da çıkıp gittiler
Recai Bey, durumu hemen Cevdet’e anlattı. Cevdet, Recai için çok korktu. Ama korktuğunu belli etmedi ve :
- Buranın adetleri böyle. Halk, geçimini kaçakçılıktan sağlar. Alsak bir türlü, almasak bir türlü. Bana kalırsa anlaşalım ve bir miktar alalım.
Bu konuşmadan sonra Recai Bey, konuyu unuttu.
Ertesi günü kahvaltıya biraz geç indi. Gece uyuyamamıştı yine. Cevdet’i göremedi. Sorduğunda ‘’ Cevdet Bey, bu sabah fabrikadan ayrıldı. ‘’ dediler.
* *
*
O gün Kelemoğlu Çiftliğinde her şey çok sakindi .Nermin hanım, biraz düzelmiş kendine gelmişti. Çiftlikten içeri bir taksi girdi. Taksiden orta yaşlı bir adam indi. Nermin hanımın odasına girdi .
- Merhaba Nermin ,,,,nasılsın ?
Nermin hanım başını kaldırdı. Gelen adama baktı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ne diyeceğini şaşırdı. Biraz sonra kendini toparladı .
- Nevzat ….merhaba …..iyiyim…. sen nasılsın ? Otursana…
Eski kocasını uzun zamandır görmemişti . Çok çökmüştü .
Saçları beyazlaşmıştı . Nermin hanım kendini toparladı .:
- Neden geldin ?
Nevzat, zorlukla konuşabiliyordu :
- Nermin, kumar borcum var, beni tehdit ediyorlar .
Nermin hanım, önce Nevzat'ın kumar oynayabileceğine inanamadı. Sonra da bu borcun tutarını öğrenince :
- Bu kadar nakit para bulamam . Bizim de ödemelerimiz var.
Nevzat bey çok yalvardı. Ölüm tehditleri aldığını söyledi. Nermin Hanım bulmaya çalışacağını söyledi. Nevzat beyin telefonunu aldı. Nevzat bey, dışarıda bekleyen taksiye binip gitti. Eski eşinden yalnız taksi parasını alabilmişti .
Nermin hanım, şaşkınlığı geçince çok üzüldü, Nevzat, bu duruma mı gelmişti .
Nermin Hanım, Ahmet Beyin evine gitti. Konuyu, kimse duymasın diye, evde konuşmak istemişti . Onlar da yemek yiyorlardı . Nursel Hanım ısrar eti.
– İmambayıldı yaptım. Ahmet çok sever, eve yemeğe çağırdım. Ne olur siz de yeyin.
Nermin Hanım ısrar karşısında Nursel hanımı kırmamak için azıcık yedi . Kahvelerini içerken, konuyu Ahmet beye açtı. Ahmet bey biraz düşündü :
- Siz kumar borcu olduğuna inanmıyorsunuz galiba. Aklıma bir şey geldi. .Kime borcu olduğunu sorun. Bir arkadaşınız vasıtasıyla vade isteyeceğinizi söyleyin, İstanbul'da hiçbir tanıdığımız yok. Yalnız Recai beyi tanıyoruz. Biz de onu arayalım, o piyasadan bir tanıdığı var mı öğrenelim.
* *
*
Recai bey , bir sabah odasında çalışırken telefon çaldı. Buralı olduğu anlaşılan birisi :
- Hayatınla oynama bey…. Bizi de günaha sokma...
Telefon kapandı. Artık açıkça ölümle tehdit ediliyordu. Bunları düşünürken telefon yeniden çaldı. Arayan Ahmet beydi. Kumar borcu konusunu anlattı. İstanbul'da bir tanıdığı olup olmadığını sordu. Recai bey, ilgileneceğini söyledi
* *
*
Nermin Hanım, odasında çalışırken telefon çaldı. Arayan teyzesinin kızı Nilgün’dü.
- Nermin, annemin ve teyzemin okuduğu Fransız Lisesinde tören varmış gidelim mi?
- Benim bundan hiç haberim yok, gazete okumuyorum, radyo dinlemiyorum .
- Nermin, dünyadan haberin yok senin de... Amma da içine kapanmışsın. Geliyorsun değil mi?
- Hiç niyetim yok, ben gelmesem olmaz mı?
Nilgün ’ün ısrarlarına dayanamadı ve kabul etti. Aslında gitmek istiyordu. Ama içinde bir isteksizlik vardı.
Ertesi gün iki kuzen buluştular. Uzun zamandır görüşmemişlerdi. Önce özlem giderdiler. Bir yerde oturdular, uzun uzun konuştular. Daha sonra, Nermin, Nilgün'e çiftlikteki olayları anlattı. Konu anne ve teyzelerinden açıldı. Geçmiş günleri konuştular .
Sonra kalktılar , doğru Fransız Lisesine gittiler. Kapıdan içeri girdiler, Sanki anneleri onları karşıladı. Duvarlara, koridorlara baktılar. Anneleri de bu koridorlardan geçmişti, bu sınıflarda okumuştu.
Salona girdiler. Konuşmalar yapıldı, eski öğrencilere plaketler verildi. İçlerini tuhaf bir heyecan sarmıştı .
Konuşmacılar, hep şu konuları vurguluyorlardı :
- Öğrencilere okula geldikleri ilk günden itibaren şu ilkeler öğretildi hep. Sabır... Hoşgörü... Yardımseverlik...Kanaatkar olma... Asalet...
İkisi de düşündü, demek ki bu güzel duyguları annelerinden öğrenmişlerdi.
Daha sonra film gösterisi yapıldı. İki kuzen de anneleri ile yaşıyorlardı sanki. Ekranda eski mezunların toplu sınıf resimleri geliyordu…. Birden ekranda güzel masum yüzlü bir öğrencinin tek resmi belirdi. İki kuzen de kendilerini tutamadılar :
-Annem..
-Teyzem..
Sesleri çok yüksek mi çıkmıştı? Şaşırdılar , heyecanlandılar. Hiçbir şey söyleyemediler. Adeta dilleri tutuldu. Demek ki anneleri buraya çekmişti onları...
Toplantıyı düzenleyenler :
- Biz de bu öğrenci kim diye araştırıyorduk, sizin anneniz mi?
İkisi de duygu yoğunluğu içindeydiler. Bu duygularla okuldan çıktılar. Nilgün , Nermin'i eve çağırdı . Ama Nermin , işlerinin yoğunluğundan söz etti. Ayrıldılar.
* *
*
Bir sabah Recai Bey, jandarma karakoluna gitti. Karakol komutanına kendini tanıttı. Olayları anlattı. Hikmet Üsteğmen konunun ayrıntılarını öğrendi. Recai Beye bu konuyla ilgileneceğini söyledi. Hikmet Üsteğmenle uzun uzun sohbet ettiler. İstanbul ‘dan meyve ve sebze getirdiklerini söyledi ve Hikmet Üsteğmeni fabrikaya bir öğlen yemeğine çağırdı.
Recai Bey, fabrikaya geri dödüğünde telefonu çaldı. Açtığında dünkü kaba ses ;
- Jandarmaya gitmekle iyi etmedin bey. …Bu senin ölüm fermanın oldu.
Telefonu kapadı. Recai Bey şaşırdı, nasıl da haber almışlardı hemen, umursamadı ve işlerine daldı. Birden Nermin hanımın eski eşiyle ilgili ricası aklına geldi .
Düşünmeye başladı . Bu alemleri kim bilirdi …. Birden aklına Okay geldi. Çok iyi bir arkadaştı . Dersleri ancak sınıfı geçecek kadar çalışırdı. Her şey o zengin ailenin kendini beğenmiş kızıyla tanışana kadar çok iyi gidiyordu. Zuhal'in lüks yaşantısına ayak uydurabilmek için kumar oynamaya başladı. İstanbul'da kumar oynanan bütün bitirim haneleri bilirdi. Kumar borcundan dolayı çok dayak yemişti . Bazan zaman arkadaşlar, aralarında para toplardı. Ama kumar borcunu hiç karşılayamazlardı .
Atilla'dan öğrendiğine göre Zuhal, zengin bir iş adamının oğluyla nişanlanmıştı. Okay, bu olayı çok zor atlatmıştı. En sonunda aflardan yararlanarak üniversiteyi bitirebilmişti
Birkaç arkadaşını arayarak Okay'ın telefon numarasını buldu . Aradığı zaman Okay çok sevindi . Hayatını düzene sokmuş, geçmişe bir sünger çekmişti. Recai, konuyu açtı. Ayrıntıları anlattı. Okay, ilgileneceğini ve kendisini arayacağını söyledi.
Öğleden sonra Okay telefon etti :
- İşim çok kolay oldu, bu tutarda yüksek bir kumar borcu anacak birkaç bitirim hanede vardı. Nevzat'ın adını verdiği bir bitirim hane yok .Nevzat adında kimse oralarda kumar oynamamıştı . Birkaç yeri daha aradım . Nevzat adında biri buralarda da hiç kumar oynamamış .
Ahmet beyi aradı : Hatır sormalardan sonra hemen konuya girdi :
- Bu alemleri çok iyi tanıyan bir arkadaşım var. Okay'ı aradım o bitirim hanenin adını verdim. Böyle bir yer yokmuş. Bildiği bir kaç kumar oynanan yerlere sormuş. Nevzat bey diye birini tanımıyorlarmış. Dolayısıyla de borcu yok .
Ahmet bey de durumu hemen Nermin hanıma anlattı . Nermin hanım önce çok şaşırdı . Sonra da sevindi .
* *
*
Recai beyin çalışma odasının kapısı açıldı. Cevdet içeri girdi :
- Merhaba Recai... Kaçtım zannettin değil mi?... Şehre gittim. Babamın tanıdığı bir katırcı vardı. Yaşlanmış ve emekli olmuştu. Bir bacağını da mayınlar koparmıştı…. Bu tehditleri anlattım. Eski günlerden konuştuk.
- Önemli değil... Habersiz gittin. Ben de seni merak ettim. Oralara gitmeseydin keşke.
- Olur mu. Senin yaşamın söz konusu... Ben yalnızca senin için korktum Bana emanetsin sen, unutma.
Recai güldü :
- Düşündüğün için çok teşekkür ederim, ama bence önemli değil. Yazgımız buymuş, ne yazıldı ise başımıza gelir. Değiştiremeyiz.
- Böyle kaderci olma. Ne olur kendini de düşün biraz. Neyse, dinle .Ömer Ağa, tüm katırcılara haber salacak. Bize karışmamalarını sağlayacak. Ama bir şartı var. Ara sıra onlardan et almamız gerekecek.
- Dur, anlaşma için acele etme, bu tehditlere pabuç bırakmam ben.
Ertesi gün, yerel giyimli biri Cevdet Beyi görmeğe geldi. Çok saygılı bir şekilde odaya girdi. Önce baş sağlığı diledi, sonra da :
- Ömer Ağamın selamları var. Çok üzüldü. Sizi tehdit eden Ökkeş Ağa imiş. Ağamla aralarında kan davası varmış. Sizin için bir şey yapamayacakmış. Bunu söylerken çok üzgündü. Ancak kasabaya koruma yollayacak.
Cevdet Bey :
- Sağ olsun, selam ve hürmetlerimi ilet... Biz başımızın çaresine bakmağa çalışırız. Zaten, jandarmaya haber verdik. Bize koruma yollamasın, teşekkür ederiz.
* *
*
Nermin hanım , kapının önünde duran taksiyi gördü . İçinden Nevzat indi . Sırıtarak odaya girdi :
- Para hazır mı Nermin :
- Sen ne utanmaz adamsın. Ben öğrendim. Sen hiçbir yerde kumar oynamamışsın. Kumar borcun da yok. Utanmıyor musun sen yalan söylemeye . Hadi çık git.
- Mübeccel'i o batakhaneden kurtarmam gerekiyor. Bana yardımcı ol, ne olur
- Senin şeyin için benden para istemeye utanmıyor musun ? Defol git.
Nevzat , yine taksi parasından başka bir şey alamadan süklüm püklüm bekleyen taksiye bindi .
* *
*
Fabrikanın önünde zaman zaman jandarmalar kol geziyordu. Recai ve Cevdet, bu tehdit konusunu fabrikada anlatmadılar. Kimsenin tedirgin olmasını istemiyorlardı. Bu arada tehdit telefonları gelmedi. Konuyu unuttular.
* *
*
Kelemoglu Çiftliğinde günler sakin geçiyordu. Herkes Nuri Beyin mahkeme gününü bekliyordu. Nermin Hanım, biraz kendine gelmişti. İşlerle uğraşıyordu. Kimse kendisine bu konudan söz etmiyordu.
* *
*
Cumartesi günü öğlen yemeğine çalışanların aileleri de geldi. Taze sebze yemeği ve meyveler çalışanları çok sevindirdi. Yemekten sonra fabrikanın bahçesi panayır yerine dönmüştü. Çocuklar koşuşup duruyordu. İp atlıyor, saklambaç oynuyorlardı.
Akşam, herkes gitti. Cevdet :
- Çok teşekkür ederim, Recai, iyi ki Cumartesi toplantısını düşünmüşsün. Her hafta tekrarlayalım.
Recai de çok sevinçliydi, çünkü işçiler ve aileleri çok mutlu olmuştu.
En son Abdullah Usta ve takviyeli mutfak ekibi gitti. Bulaşıklar da bitmişti. Recai, fabrikanın bahçesinde dolaştı. Çevreyi kontrol etti. Sigara izmariti atılıp atılmadığını kontrol etti.
O sırada, karşısına karanlıkların içinden yerel giyimli, kaba birisi çıktı. Silahını çekti, Recai donup kaldı. Adamın gözlerinin içine baktı. Yüzünü seçmeye çalıştı. Birden iki el silah sesi fabrikanın bahçesinde yankılandı. Dizinde şiddetli bir acı duydu, yere düştü ve her yer karardı.
Gözlerini araladığında yatağın baş ucunda hayal meyal Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi görür gibi oldu. Sonra gözleri karardı yine.
* *
*
Ahmet Bey, cumartesi günü akşamı Recai Beyi aradı. İşçi yemeğinin nasıl geçtiğini soracaktı. Santraldeki kişi, Recai Beyin vurulduğunu ve önce kasabanın sağlık ocağına sonra da Diyarbakır‘daki hastaneye kaldırıldığını söyledi. Koşarak Nermin Hanımın odasına girdi :
- Nermin Hanım, Recai Beyi vurmuşlar.
Nermin Hanım, donup kaldı. Hiç bir şey söyleyemedi.
- Nerede çalıştığını bilsek hemen giderdik.
- Diyarbakır‘daki hastanedeymiş. Çalıştığı şirketin santralı söyledi.
- Hemen gidelim Ahmet Bey. Lütfen uçak biletlerini aldırtır mısınız?
Bunları söyledi ama gözleri sabit bir noktaya bakıyordu. Birdenbire ağlamağa başladı. Katıla katıla ağlamaya başladı. Kocasının ihanetinden, babasının ölümünden ve Nuri Beyden beri gelen bir birikimdi.
Ahmet Bey, hemen telefona sarıldı :
- Nursel çabuk gel. Nermin Hanım fenalaştı.
* *
*
Cevdet, Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi hastanenin kafesine götürdü. Doktorların söylediğine göre Recai Bey, akşama kadar ilaçların etkisiyle uyuyacaktı. Önce yemek yiyelim dedi. Yemekte nasıl haber aldıklarını ve hemen nasıl geldiklerini sordu. Ahmet Bey :
- Recai Beyi telefonla aradım. Hem işçi yemeğini, hem de hatırını soracaktım. Vurulduğunu söylediler. Çok üzüldüm. Nermin Hanıma da ilettim, o da çok üzüldü. Hemen gidelim dedi. Recai Beyin nerede çalıştığını bilmiyorduk. Bize, uzak bir kasabadayım diyordu hep. Santral heyecanla hangi hastaneye kaldırıldığını söyledi.
Cevdet, onlara olayın nasıl olduğunu anlattı :
- Bir anlamda da katırcılara meydan okuyordu. Zaten hayata küskün bir hali vardı. Bu kasabaya bir şeylerden kaçmak için isteyerek gelmişti. Kaç kere sormama karşın bana hiç bir şey anlatmadı. Burada yapılan tehditleri hiç umursamadı. Çok yalvardım. Ama beni dinlemedi.
Bu arada Nermin Hanımın gözlerinde iki damla yaş belirdi. Birden Cevdet, Recai’nin yaşama küskünlüğünün bu güzel kadınla ilgili olduğunu anladı. Recai, bu konuda kendisine hiçbir şey anlatmamıştı. Her sorusunda konuyu geçiştirmişti. Keşke böyle konuşmasaydım diye düşündü.
Akşam üstü Recai Beyin odasına çıktılar. Gözlerini açmıştı. Nermin Hanım ve Ahmet Beyi görünce çok şaşırdı.
- Bir ara sizleri görür gibi oldum. Herhalde hayal görüyorum dedim. Sonra bir sürü düşler gördüm. Sahiden gelmişsiniz. Beni burada nasıl buldunuz? Neden bu uzak kasabaya kadar geldiniz?
Nermin Hanım :
- Nasıl gelmeyiz. Biz eski dostuz, Recai Bey. Çok üzüldüm. Ahmet Beye, hemen gidelim, gözlerimle görmek istiyorum dedim.
Ahmet Bey de :
- İşçi yemeğiniz nasıl geçti diye aramıştım. Santraldeki memur da vurulduğunuzu ve Diyarbakır’ da hastaneye kaldırıldığınızı söyledi.
- Ben Diyarbakır ‘da mıyım? Kasabadayım zannediyordum. Buraya nasıl getirildiğimi hatırlamıyorum. Çok teşekkür ederim, zahmet ettiniz.
Sonra gözleri kapandı. Uyuya kaldı.
Cevdet konukları daha önce yer ayırttığı otele götürdü. Onları odalarına yerleştirdikten sonra otelin restoranına indi.
Daha sonra Ahmet Bey ve Nermin Hanım, otelin restoranına geldiler. İkisi de çok üzgündü. Nermin Hanım :
- Bana karşı olan duygularını bana hiç açmadı, bilmiyordum. O gittikten sonra Ahmet Bey bana anlattı. Açılsaydı da kabul etseydim diye düşünüyorum.
Ahmet Bey :
- Nuri Beyin evlenme teklifini ve sizin cevabınızı öğrendi. Bundan sonra çiftliği terk etti.
Nermin Hanım çok üzüldü :
-Yazık olmuş.
Daha sonra, Cevdet, hastaneye geri döndü. Hemşireler pansuman yapıp odadan çıktılar. Recai, Cevdet’le yalnız kaldıklarında :
- Bak Cevdet, doktorlar aralarında konuşurken duydum. Hastaneden çıktıktan sonra büyük bir olasılıkla sakat kalacakmışım. Uzun fizik tedaviler varmış. Beni bu halimle fazla görmesinler. Hemşirelerle beni bir koltuğa oturtun. Vedalaşalım, gitsinler. Kalmalarının hiçbir yararı yok. Onlara da bana da.
Cevdet çok üzüldü, yüreğine bir bıçak saplandı. Hep kendisinin yüzünden olmuştu. Ömür boyu kendisini suçlayacaktı. Recai’nin bu konudaki inatçılığını hiç düşünmeyecekti. Hep kendisini suçlayacaktı. Çaresiz Recai’nin önerisini kabul etti.
Recai :
- Senin oğlun da gelmiş.
- Evet, eşim de çok üzüldü. Seni görmeye birlikte geldiler.
- Bir ara gördüm, önce tanıyamadım. Uzun zamandır görmemiştim. Sonra düşündüm. Senin gibi erken evlenseydim Tolga ve Nermin Hanımın kızı Gül yaşında benim de çocuğum olurdu. Ama iyi ki olmadı. Bu duruma o da çok üzülürdü.
Ertesi sabah, odaya girdiklerinde Recai Bey koltukta oturuyordu. Bir sürü ağrı kesici vermişlerdi ama, acısını belli etmemek için dişlerini sıkıyordu. Konuklarını zoraki bir gülümsemeyle karşıladı.
- Bakın, ben iyiyim. Doktorlar izin verdi. Birkaç gün sonra kasabaya dönerim. Siz de buralarda kalmayın, çiftliğe dönün.
Nermin Hanım :
- Olur mu? Siz iyileşene kadar buradayız. Siz iyileşmeden bir yere gitmeyiz.
Cevdet hemen söze karıştı :
- Recai Bey artık iyileşiyor. Bir kaç güne kadar kasabaya döneceğiz. Buralarda kalmayın. Ne olur. Ben buradayım, yanındayım. İşiniz gücünüz vardır. Şimdi ben sizi havaalanına götüreyim. Çok teşekkür ederiz. Buralara kadar geldiniz. Ben size sağlık durumunu sık sık bildiririm.
Çaresiz kabul ettiler. Cevdet, Nermin Hanımı ve Ahmet Beyi havaalanına götürürken :
- Recai, İstanbul’da ona rastladığım gün çok kötü durumdaydı, beni bile fark etmedi. Soru sormadan benimle bu uzak kasabaya gelmeyi kabul etti. İşlere hemen sarıldı. Katırcıların tehditlerine kulak asmadı. Pardon burada kaçakçılara böyle denir. Neyse.. Çok kaderci davrandı. Tehditlere aldırmadı... Sonunda vurdular.
Cevdet, aynadan bakınca Nermin Hanımın gözlerinin yaşardığını fark etti. Derhal konuyu kapattı. Dönüş yolunda hep kendini suçladı. Recai’ye engel olamamıştı. O da olayların üzerine gitmişti.
Fizik tedaviler uzun sürmüştü. Recai sıkıldı. Fabrikadan bir araba istedi ve kasabaya geri döndü. Koltuk değnekleriyle yürüyebiliyordu artık.
* *
*
Nuri Bey, o gün çok heyecanlı ve sinirli idi. Her bağlanan telefon çalışta yüreği ağzına geliyordu. Bir ara sekreter içeri geldi. Bir şey sordu. Kızdı, sonra sormasını söyledi. Avukat Yılmaz Beyden başka telefon bağlamamasını söyledi.
Geçen zaman, Nuri Beye yüz yıllar kadar uzun geldi. Sonunda odasındaki telefon çaldı. Yılmaz Bey :
-Nuri Bey müjde, boşandınız.
Bu haber, yıllardan beri beklediği bir müjdeydi. Çok sevindi. Neredeyse odada göbek atacaktı. Yılmaz Beye teşekkür bile etmedi. Hemen koşarak çıktı. Sekreterin ağzı açık kaldı. Hiç bir şey soramadı. Nuri Beyi hiç böyle görmemişti.
Arabasına atladığı gibi doğru Kabataş'a indi. Kuyrukta beklemek çok canını sıktı. Arabalı vapur yolculuğu çok uzun gelmişti. Karşıya geçti. Yollar bitmek bilmiyordu.
Çiftlikten içeri girerken çok heyecanlıydı. Çiftlik yollarından çok hızlı geçti. Nermin Hanımın evinin önünde arabayı acı bir frenle durdurdu. Birdenbire çiçek almadığını hatırladı. Artık geri dönemezdi. Çok geçti.Nermin Hanımın kapısını tıklattı ve içeri girdi. Çok heyecanlıydı. Bir iskemleye oturdu. Nermin Hanım şaşırdı :
- Hayrola Nuri Bey bu ne acele.
Zorlukla nefes alıyordu.
- Boşandım Nermin Hanım. Artık özgürüm.
* *
*
Fabrikaya gelir gelmez herkese tembih etti. İstanbul ‘dan telefon gelirse Recai Bey iyi diyeceklerdi. Koltuk değneklerinden söz etmeyeceklerdi. Arslan Beye katırcılardan mal alınıp alınmadığını sordu. Alındığını öğrenince, artık kesinlikle alınmaması gerektiğini söyledi. Bu durumu öğrenen Cevdet hemen Recai’nin yanına geldi. Yalvardı :
- Ne olur ara sıra alalım. Bak seni muhatap aldılar. Şakaları yok bunların, seni vuracaklar yine, bu sefer yaşamını yitirirsin.
- Hiç umurumda değil, yaşamım da önemli değil. Tanrının dediği olur.
- Bak bizim kayınpeder de senin gibiydi önceleri. O da kurşunu yedi. Sonra anlaşmaya vardı katırcılarla. Bir miktar aldı. Ara sıra kasaba halkını yemeğe çağırdı. Böylece barış yaptı onlarla.
Recai, katırcılardan hiç mal almadı. Bu ara sınırda geçişler artmıştı. Hikmet üsteğmen, sınıra takviyeye gitti.
* *
*
Annesi Gül’e telefon ederek İstanbul’ a gelmesini istedi. Gül, merak etti :
- Ne oldu anne, hasta mısın?
- Yok kızım, mutlu bir olay var. Cuma günü burada ol. Gelince anlatırım. Yalnız Nur Hanım seni bulacak, birlikte geleceksiniz.
- Anne, Nur Hanım kim?
- Nuri Beyin kardeşi. O da Amerika’daymış.
- Şimdi anladım. Sen Nuri Beyle evleniyorsun. Çok sevindim. Seni tebrik ediyorum anne.
Telefonda sevinçten başka bir şey konuşamadılar.
Gül ile Nur buluşup uçağa birlikte bindiler. Gül, annesinin yaşamını, babasının kendilerini terk ettiğini, annesinin bu olaydan sonra hayata küstüğünü anlattı. Nur da ağabeyinin yaşamını anlattı. Yengesini hiç sevemediğini, ağabeyinin mutsuz bir evlilik yaşadığını anlattı. Birbirlerine bir çok konu aktardılar. Gelinle damat bile diğeri hakkında bu kadar bilgi sahibi olmamıştı. İkisi de çok mutluydu. Uzun uçak yolculuğunda çok iyi arkadaş oldular.
Uçaktan indiler. Kendilerini çiftlikten bir araba karşıladı. Çiftliğe doğru yol aldılar.
Kelemoğlu Çiftliğinin her yanı ışıklarla süslenmişti. Herkes de bir coşku vardı. Cuma günü düğün vardı. Ahmet Bey, işçilerin hepsine görevler vermişti. Yalova’dan masalar, iskemleler alınmıştı. Yiyecek siparişleri verilmişti. Bu arada Cevdet Beye telefon etmiş, Nermin Hanımın Recai Beyle birlikte düğüne beklediğini söylemişti. Ayrıca Recai Beye telefon edip çağırmaya gönlü razı olmamıştı.
Hatçe Hanım kadınlarla birlikte yemekleri yapıyordu. Nursel Hanım, gelinlik giymesi için Nermin Hanımı ikna edemedi. Sonunda beyaz bir döpiyes giymeye razı etti.
Nikah memuru da çiftliğe gelmişti. Biraz sonra nikah kıyılacaktı. Bütün çiftlik halkı hazırlanan geniş alana toplanmıştı. Gül ve Nur heyecan içinde bekliyorlardı.
Nur’un telefonu çaldı. Neşe içinde açtı... Sonra yüzü allak bullak oldu... Çevrede bir yerlere tutundu. Düşecek gibi oldu. Sonra abisinin yanına koştu. Kulağına eğildi ;
-Yengem…...
Çevredekiler başka bir şey duymadılar. Nuri Bey kimseye bir şey söylemeden arabasına doğru koşmaya başladı. Nur son anda yetişip arabaya bindi. Herkes şaşırmıştı.
Nermin Hanım ne yapacağını şaşırdı...
* *
*
Ertesi sabah Recai Beyin telefonu çaldı. Arayan Cevdet’ in avukatıydı.
- Cevdet Bey şirket hakkında bazı bilgileri sizin vereceğinizi söyledi.
- Bu bilgiler neden gerekli?
- Cevdet Bey şirketi satmak istiyor.
- Ben hazırlar size bildiririm.
Recai çok şaşırmıştı. Hemen koltuk değneklerini aldı. Cevdet’in odasına yıldırım gibi girdi.
- Cevdet fabrikayı mı satıyorsun?
- Evet, burada kalırsak inatçı ve kaderci Recai’yi katırcılar muhakkak vurup öldürecekler. Buna seyirci kalamam.
- Olmaz, kabul edemem. Burası eşinin, çocuğunun geleceği. Üstelik babandan kaldı.
- Ben onlarla konuştum. İkisi de razı oldu. Seni yurt dışına tedaviye götüreceğim.
- Olmaz, bunu hiç kabul edemem. Ben kendi paramla giderim.
- Senin yeterli birikimin yok, Recai. Bana vekalet vermiştin hastanede...
* *
*
Ahmet Bey, Nermin Hanımın odasına heyecanla girdi.
- Hayrola Ahmet Bey, her halde Recai Bey hakkında kötü bir haberiniz yoktur yine...
- Hayır, bu kez haberler bizim aleyhimizde...
Ahmet Bey oturdu. Biraz soluklandı.
- Nuri Beyin şirketinden para alamıyoruz. Nuri Beyin eski eşi ağır hastaymış, yurt dışına götürmüş. Şirkete talimat vermiş bütün paralar yurt dışına transfer oluyormuş... Böylece düğünü neden terk ettiğini de öğrenmiş olduk.
Nermin Hanım, son cümleyi duymamıştı bile...
- Nereden para bulacağız Ahmet Bey? Galiba sözleşme gereği mal satmaya devam etmek zorundayız.
- Bu arada bir de iyi haber vereyim. Recai Bey, bayilik sözleşmesini çok iyi yapmış. Alacağımız belirli bir oranı aştığı için tazminatsız feshedebiliriz. Eski alıcılara mal satıp nakit girişi sağlayabiliriz.
* *
*
Cevdet Bey, satış işleri için İstanbul’ a gelmişti. Avukatı ve alıcılarla görüşüyordu.
Düğüne yetişememişti. Tebrik etmek için ertesi cuma günü boş bir zamanında çiftliği aradı. Ahmet Beyle ve Nermin Hanımla görüştü. Nakit sıkışıklığını öğrendi. Yardım edebileceğini söyledi. Nermin Hanım çok sevindi. Cevdet Beyi çiftliğe çağırdı.
Ertesi sabah Cevdet Beyi Kabataş’ta çiftliğe ait bir oto bekliyordu. Cevdet Beyi çok iyi karşıladılar. Önce Recai Beyin sağlığını sordular. Cevdet Beyin anlattığı olumsuz haberlere çok üzüldüler. Yurtdışına tedaviye gideceğini öğrenince de çok sevindiler.
Cevdet Bey :
- Düğüne yetişemedim. Kusura bakmayın. Sizi yürekten tebrik ederim Nermin Hanım.
- Düğün olmadı Cevdet Bey. Nuri Bey düğün günü, kardeşine gelen bir telefon haberinden sonra kimseye bir şey söylemeden çiftlikten ayrıldı... Eski eşi ağır hastalanmış, yurt dışına götürmüş.
Daha sonra, Nermin Hanım, çiftliğin nakit sıkışıklığını anlattı ve :
- Sözleşmeyi inceledik, Recai Bey çok güzel hazırlamış. Lehimize olan maddeden yararlandık ve hemen sözleşmeyi feshettik.
Cevdet Beyin parasal yardım önerisini hemen kabul ettiler ve Nermin Hanım :
- Sizi çok kısa zamanda tanıdık ama hemen dost olduk. Ahmet Beyle konuştuk. Size ortaklık teklif ediyoruz.
Cevdet Bey de kabul etti. Ahmet Bey :
- Artık eskisi gibi bir sürü alıcıyla çalışacağız. Ben işin içinden çıkamam... Recai Bey iş arayacak mı acaba?
- Herhalde İstanbul’a gelince arar, ama inadını kırabilirsem yurtdışına götüreceğim. Peki sizin muhasebeciniz yok mu?
- Emin Bey var ama... İşler artacak , bu durumda başa çıkamaz Zaten kendi halinde bir adam o.
* *
*
Recai’nin Cuma sabahı vergi dairesine şirketin kapanış işlemleri için gitmesi gerekiyordu. Kahvaltıdan sonra bürodan dosyaları aldı. Vergi dairesi müdürü şu işi telefonla çözümleseydi ne olurdu. Bir görevliyle de belgeleri yollardı. Kendisini görmek istemişti. Herhalde vedalaşmak istiyordu.
Arabayla kasabaya indi. Yürüyerek vergi dairesine doğru gidiyordu. Hava çok güzeldi.
Recai Bey, vergi dairesinin bahçesine girdi. Banklarda oturdu, biraz dinlendi. Bu cuma günü hava çok güzel diye düşündü. Sonra yaşadığına şükretti. Yurtdışına tedaviye gitmek istemiyordu. Cevdet’e yük olmayacaktı.
Ayağa kalktı, binanın kapısına doğru yürümeğe başladı. Birden karşısına o yerel giysili adam çıktı. Geçen sefer yüzüne dikkatli baktığı için onu tanımıştı. Gözlerinin içine baktı o pis bıyıklı adamın ve yürümeye devam etti. Adam, silahını çekti.
Önce Recai Beyin değneklerine ateş etti. Değnekler kırıldı. Sendeledi ve yere düştü. Adamın gözlerine kinle baktı. O anda kasabanın sokaklarında iki el silah sesi yankılandı. Göğsünde şiddetli bir acı duydu.
Evren karardı....
Her şey bitti....
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Brüksel’de ender görünen güneşli günlerden biriydi. Kent dışındaki hastanenin geniş ve yemyeşil bahçesinde bir bankta Ener ve Recai oturmuş konuşuyorlardı.
- Cevdet seni nasıl buldu ? Hiç bilmiyorum, hatırlamıyorum.
- Cevdet , Brüksel’i, ofisimi aradı, Recai yaralı, oraya aldırabilir misin ? dedi. Ben de hemen hastaneye geldim. Cevdet’ i doktorlarla konuşturdum. Sonra gelip seni aldım.
- Ener, benden hastane harcamaları için niye hiç para almadın? Sana karşı çok mahcubum, insan okul arkadaşına bu denli iyilik eder mi ? Çoluğunun çocuğunun hakkı olan paradan hastaneye ödeme yapacaksın. Yazık değil mi sana ? Ne olur kabul et, bankadaki paramı senin hesabına aktarayım. Herhalde bir miktar karşılamış olurum.
- Eşim de oğlum da kesin olarak Recai’den para alma dediler.
- Ben senin hakkını nasıl ödeyeceğim, Ener. Cevdet de hiç para almadı. Ben ne şanslı adamım. Okul arkadaşlarım bana hem maddi hem manevi yardım ediyorlar.
- Ne hakkı, sen Cevdet’in işlerini yaparken vuruldun. Hepimiz eski arkadaşız.
- Ama inatçılık ettim.
- Bak kabul ediyorsun.. Cevdet, her şeyi anlattı bana. Neyse, bak bastonla yürüyebiliyorsun.
Recai, Türkiye’den Brüksel’e nasıl geldiğini hatırlamıyordu. Buradaki hastanede göğsünden ve dizlerinden bir sürü ameliyat olmuştu. Şimdi fizik tedavi çalışmaları sürüyordu.
Ener’le Recai kalktılar, birlikte metroya bindiler. Recai, bu yeraltından giden treni görünce çok şaşırmıştı. Anspach caddesindeki ‘’ Ener Export ‘’ a geldiler. Sokak isimlerini ve şirket isimlerini öğrenmeye çalışıyordu. Fransızca olduğu için ona zor geliyordu. Yönetim katına çıktılar. Bir odaya girdiler. Çok güzel döşenmiş bir odaydı. Koskocaman bir masa, konuk koltukları ve uzun bir toplantı masası vardı. Recai masanın üstündeki makineyi görünce çok şaşırdı. Bu kadar ufak computeri ilk kez görüyordu. Türkiye’de gördükleri devasa makinelerdi.
- Bak Recai, bu oda senin, geç otur.
- Ener, ne yapıyorsun sen. Cevdet’i Midyat’ta zarara uğrattım. Sen de hastane gideri olarak kim bilir ne kadar ödedin. Bu işi kabul edemem. Bu çok sorumlu bir iş. Bırak İstanbul’a gideyim. Bir iş bulurum orada.
- Peki, fizik tedavi çalışmaların ne olacak ? Burada kalman gerekiyor Onun için de bu görevi kabul etmek zorundasın.
Recai çaresiz kabul etti. Ener, Recai’yi Leopold Straat’ daki bir kafeye götürdü. Recai çok şaşırdı. Kaldırıma iskemleleri ve masaları sıra sıra koymuşlar, herkes kaldırımda oturuyordu.
- Bak Recai, bu gün işten konuşmayalım. Bu güzel havayı bir daha bulamayız.
Ener, Brüksel hakkında bilgi vermeğe başladı. Recai, en çok da yer altından giden trene ve sokak kafelerine şaşırmıştı. İlk kez burada görüyordu. İlerde daha çok şaşacağı şeyler de görecekti. Her sokakta birkaç tane kafe vardı.
- Burada Flamanlar , Flamanca ve Valonlar da Fransızca konuşurlar.. Bazı kişiler az İngilizce biliyorlar. İşte Recai, sen bu az İngilizce bilenleri bulup anlaşabileceksin. Hava serin, puslu ve yağmurlu olur. Muhakkak şemsiye taşıman gerekiyor. Hemen sana şemsiye alalım.
Ulaşım, tramvay, metro, otobüs ve taksi ile oluyordu. Recai, metroya ilk olarak biraz önce Ener’ le binmişti. Çok şaşırmıştı:
- Hep yeraltından mı gider ‘’
- Evet ….Yalnız tramvay bazen yer üstünden, bazen de yer altından gider.
* *
*
Öğlene doğru, Nermin Hanım bürosunda çalışırken çiftliğe hızla son model bir arabanın girdiğini duydu. Arkadan acı bir fren sesi... Kapı açıldı. Genç bir adam, hızla içeri girdi :
- Hala, koskoca çiftliğe oturmuşsun, bizim payımızı neden vermiyorsun.
- Bora, otur ve terbiyeli konuş, benim kafamı bozma. Arazilerinizi alıyorsunuz. Bazı arazilerde anlaşmazlık var. Onlar da hukuksal yolla çözümleniyor. Ben sizin hiç bir hakkınıza sahip çıkmıyorum.
- Babam bana bu kadar basit olduğunu anlatmıyor. Hakkımızı zorla da olsa alırız.
Nermin Hanım kapıyı açtı ve haykırdı:
- Bora, terbiyesizlik etme, defol, akrabamsın demem, bu çiftlikten içeri sokmam seni.
O sırada Ahmet Bey koşarak geldi. Bora , serseri ruhlu bir gençti. Ama Ahmet Beyin iri yarı gövdesini görünce palavralar attı. Arabasına atlayıp gitti.
- Nermin Hanım kimdi bu serseri ?
- Halamın oğlu, arazi davası için gelmiş.
- Özür dilerim, serseri dedim.
- Yok, Ahmet Bey, özür dilemeyin. Sahiden serseridir. Ama aynı zamanda korkakmış. Sizi görünce kaçtı.
Nermin Hanım, araziyle ilgili anlaşmazlığın karmakarışık olduğunu, avukatların uğraştığını, bu işten bıktığını, nasıl işin içinden çıkacağını bilemediğini anlattı.
* *
*
Ener, ertesi sabah, Recai’yi iş arkadaşlarıyla tanıştırdı. Recai’nin üç tane başkan yardımcısı vardı. Onlara Recai’ye yardımcı olmaları gerektiğini ve kendisi Brüksel dışında olursa Recai’nin kendisini temsil ettiğini ve yasal işlemleri yapacağını söyledi.
Şirkette az ya da iyi derecede İngilizce bilen çok az kişi vardı. Yardımcılarından Monique, hem İngilizce ve hem Fransızca biliyordu. Eşi Amerikalı olduğundan İngilizcesi çok iyiydi.
Recai, bir ay sonra hastaneden tamamen çıktı. Koltuk değneklerinden kurtulmuştu. Artık bastonla yürüyebiliyordu. Havalar yağmurlu olduğundan lı şemsiye taşıyordu. Böylece dikkati çekmemiş oluyordu. Kimsenin kendisine acıyarak bakmasını istemiyordu.
Ener, bazı işlerini halletmek için Brüksel dışına çıkmıştı. Şirket içinde ve dışında artık Monique ile dolaşıyordu. Recai İngilizce söylüyor o da Fransızca aktarıyordu. Ya da tersi oluyordu.
Recai, zaman zaman eksik İngilizce’ye çevirdiğini söylüyor. Monique de şaşırıyor, Recai’ nin az da olsa Fransızca bildiğini zannediyordu. Oysa Recai, okunuşları farklı, fakat anlamları aynı olan kelimeleri yakalıyordu.
Monique, Recai’ nin İngilizceyi nerede öğrendiğini sordu. O da askerliğini bir Amerikan üssünde yaptığını sonra da yabancı şirketlerde iki yıl kadar çalıştığını anlattı.
Recai, devlet dairelerinde bir türlü İngilizce anlaşamıyordu. Ne olur en az kendisi kadar İngilizce bilseler anlaşacaktı. Bir tek Monique’le ve Amerikalı eşiyle anlaşabiliyordu.
Bir hafta sonra Ener geldi. Recai çok sevindi. Her şeyden çok sıkılmıştı. Sıkıntılarını yana yakıla anlattı. Ener :
- Seni buralardan kurtarmaya geldim.
Recai, bir haftalığına İstanbul’a gidecekti. İstanbul’dan Cevdet telefon etmişti. Kelemoğlu Çiftliğinde düğün vardı. Nermin Hanımla Nuri Bey evleniyorlardı. Recai bu evliliğe çok şaşırdı. Nuri Bey Amerika’dan gelmiş, Nermin Hanımın gönlünü yapmıştı herhalde.
Recai :
- Gitmek istemiyorum .:
- Bak Nermin Hanımın evlendiğini görürsen umutların söner. Geçmişin defterini kapatırsın. Nermin Hanım, özellikle senin gelmeni istemiş.
- Bakıyorum Cevdet sana bütün hikayemi anlatmış.
- Evet hikayeni uzun uzun anlattı. Anneni, babanı, kardeşlerini, arkadaşlarını görürsün. Koltuk değnekleriyle gidemiyordun. Üzülürler diye. Bak sen farkında değilsin ama ananı babanı görmeyeli neredeyse dört yıl olmuş. Düşün biraz.
Brüksel 'de güneşli bir gündü. Recai bey, bir kafede oturmuş günün yorgunluğunu çıkarmaya çalışıyordu. İçkisini yudumlarken birden karşı masadaki bir çifte gözü takıldı . Kadını bir yerden tanıyordu ama nereden ? Çalıştığı tüm işyerlerini tek tek düşündü. Oralarda birlikte çalıştığı kişileri düşündü. Bulamıyordu . Aklını buna takmıştı ….
Birden hatırladı . Caroline…Neredeyse bu ismi hızla bağıracaktı . Yerinden kalkmak için doğruldu. Fakat . Caroline , kaşlarını kaldırdı . Recai bey , yerine oturdu . Demek ki , yanındaki adamdan çekinmişti . Kısa bir süre İzmir 'de bir işte çalışmıştı İşten çok memnundu . Ama kısa bir süre sonra iş yeri kapanmıştı .
Bir az sonra, adam, kalktı, kafenin içine girdi. Yerinden doğruldu. Caroline'in yanına doğru yürüdü . Kadın, hiç konuşmadan eline bir kağıt tutuşturdu . Biraz ileride açtı baktı . Kağıtta bir kafe adı ve yarınki tarih ve bir saat yazılıydı. Ener'e sordu. Kafe, kentin Flamanlar tarafında ve kent dışında idi. Demek ki kimsenin görmesini istemiyordu .
O günler aklına geldi. İzmir'de Mösyö Jak isimli birinin şirketinde çalışıyordu . Bir gün maliye görevlileri şirketi basmıştı. Recai, günlerce ifade vermişti. Bu arada şirketin tüm çalışanları günlerce sorguya çekilmişti. Fakat, Caroline, sorgulama sırasında hiç ortalarda görülmemişti. Herkes ona kızmıştı .
* *
*
Kelemoğlu Çiftliğinde düğün hazırlıkları son hızla devam ediyordu. Bir lokantayla anlaşmışlardı, her şeyi onlar hazırlıyorlardı. Nermin Hanım, Nuri Beyin evlenme teklifini nasıl kabul ettiğine şaşıyordu. Adamcağız çok yalvarmıştı. Evleneceğim diye içinde hiç bir heyecan, hiçbir coşku yoktu. Sanki Nuri Bey, verdiği sözü yerine getirecekti. Nermin Hanım düşünüyordu, acaba kağıt üzerinde bir evlilik olarak mı kalacaktı ?
Nermin Hanım, Cevdet’ e çok rica etmişti. Recai Beyin gelmesini çok istiyordu. Ahmet Bey de çok ısrar etmişti. Uzun zamandır görüşememişlerdi. Her ikisi de Recai’nin iyileştiğine çok sevinmişlerdi. Nermin Hanım, Recai’nin koltuk değneklerini attığına çok sevindi. Cevdet, bu güzel kadının ne zamandan beri ilk olarak bu denli içten sevindiğini gördü. Acaba Recai hakkında bir takım olumlu düşünceleri mi vardı. Ama bu konuda Recai’ye hiçbir şey söylemeyecekti. Nermin hanımın, duygularından emin değildi. Recai'nin boşuna umutlanmasını istemiyordu.
Düğüne Gül ve Nur Hanım da Amerika’dan birlikte geleceklerdi. Her halde ikisi de bu duruma çok seviniyorlardı. Cevdet, Nermin Hanımın ısrarları karşısında Recai’nin de gelmesini sağlayacağına dair söz vermek zorunda kaldı.
* *
*
Ertesi gün, Recai, Flamanların bölgesindeki kafeye gitti. Caroline henüz gelmemişti. Garsonla İngilizce olarak anlaşamamıştı. Bir arkadaşını beklediğini işaretle anlatabildi . Biraz sonra Caroline geldi. Selamlaştılar. Recai çok kızgın olduğu için hemen söze başladı :
- Siz ne biçim insansınsınız, Caroline hanım. Hem mösyö Jak, hem ben ve bütün çalışanlar mahfolduk . Günlerce mali polise ifade verdik. Mösyö Jak, haksız yere hapsi boyladı. Ben ve tüm arkadaşlar işimizi kaybettik. Siz ortalarda görünmediniz. Bu namuslu adamın şirketinde neyi ihbar ettiniz ?
- Recai bey, önce şunu belirteyim, iş sizin bildiğiniz gibi değil. Evet, ben ihbar ettim. Birinci derecede ben sorumluydum. İhbar etmezsem hapis cezası yiyecektim. Ben sizin işin içinde olmadığınızı söyledim, sizi bıraktılar. Ama bazı arkadaşlar ceza yedi. Onlar işin içindeydiler. Büyük vergi kaçırılıyordu. Hem de sahtekarlıkla …
- Peki size nasıl, güvendiler. Siz de benim gibi orada çalışıyordunuz.
Caroline , güldü .
- Haklısınız Recai bey ama, ben, işin içindeydim ve tüm belgeleri vererek açıklama yaptım. Uzun zaman yapılan işleri inceledim . Mösyö Jak, yasa dışı çok büyük işler yapıyordu. Siz muhasebe bölümünde çalışmadığınız için işin farkına varamadınız.
Recai, bu sözleri duydukça şaşırıp kalıyordu. Mösyö Jak 'ı ne kadar gözünde büyütmüştü. Kendisi de, Caroline 'e bunca zaman boşu boşuna kızmıştı. Demek ki o, kendisine yardımcı olmuştu. Caroline ' in yardımıyla içecek bir şeyler ısmarladılar .
- Caroline hanım sizden çok özür dilerim. Bunca yıl size boşuna kızmışım.
- Haklısınız Recai bey. Ama özür dilemeyin. Siz, çok iyi ve namuslu bir insansınız. Bunları unutun artık. Ben de o işten sonra bir Belçikalı ile evlendim. Burada yaşıyorum.
- Tebrik ederim Caroline hanım.
- Yeni eşim çok kıskanç ve Türkleri de hiç sevmiyor. O gün sizinle konuşamadım. Kusura bakmayın. Sizinle görüştüğümü görmesini istemiyorum. Onun için size bu kesimde randevu verdim.
- Zararı yok ,,,Yıllarca size kızdım, Mösyö Jak 'a da acıdım. Ama ne kadar yanlış düşünmüşüm.
- Hep sizi düşündüm. Bana çok kızdığınızı biliyordum. Bir yerde karşılaşsak da her şeyi anlatsam diyordum …..Bunları bırakın da siz neler yaptınız bu arada … Anlatın .
Recai, İzmir'den sonraki yaşamını, nasıl vurulduğunu ve buraya tedaviye geldiğini anlattı. Caroline, çok üzüldü. Saatine baktı. Sonra veda etti. Ayrıldılar .
Bir gün, Ener ve Recai, Anspach caddesindeki Grand Cafe – Metropol’e öğlen yemeğine gittiler. Recai, işle ilgili bilgi verdi. Hiç kimseyle anlaşamadığını, Monique’in çevirmenlik yaptığını. Bazı konuşmaları özetle çevirdiğini. Bu durumu ya konuşma sırasında bazı İngilizceye benzeyen kelimelerden ya da İngilizce yazışmalardan anladığını söyledi. Bu konu çok canını sıkıyordu. Şirketin aleyhine bir duruma sebep olmaktan çok korkuyordu.
- Ener, ne olur buraya bir başkan bul. Ben de ya İstanbul’a döneyim ya da onun yardımcısı olayım.
Ener, Recai’ye hak verdi ve bu işi çözeceğine dair söz verdi. İstanbul’a gittiği zaman tanıdığı birine rastlarsa başkanlık için konuşmasına yetki verdi. Recai şirkette çalışırken bir yabancıyı işe almak istemiyordu. Recai ile hiç anlaşamazlardı.
Cevdet ve Recai, Yalova’da arabalı vapurdan çıktılar, çiftliğe doğru yöneldiler.
- Ener, bana her şeyi anlattı. Brüksel’e bir başkan bulacağız.
Recai, eve uğramış, annesini, babasını ve kardeşlerini görmüştü. Hepsi Recai’yi gördükleri için çok sevinmişlerdi. Şemsiye taşımasına hayret etmişlerdi. O da Brüksel’de havaların sürekli yağışlı olmasından dolayı alıştığını söylemişti
Çiftliğe girdiklerinde, nikah kıyılmak üzereydi. Nermin hanım :
- Nerede kaldınız Cevdet Bey, sizi bekliyoruz. Aaa... Recai Bey de gelmiş. Tanrıya şükürler olsun koltuk değneklerinizi atmışsınız.
Nikah kıyıldı. Nur Hanım, Nermin Hanım’a ayağına basmasını hatırlattı. Nermin Hanım.yine gelinlik giymemişti. Fakat kızının ısrarıyla beyaz bir elbise giymişti. Nuri Bey ise çok şıktı.
Recai, Nermin Hanımın mavi gözlerinde bir neşe parıltısı aradı ama göremedi. Bir durgunluk vardı sanki. Ama bu konuyu kimseye açmadı.
Nikahtan sonra yemeğe geçildi. Herkes Recai’nin sağlığını sordu. Cevdet te anlattı. Türkiye’de birkaç ameliyat geçirdiğini. Brüksel’deki ortak arkadaşları Ener aracılığıyla bir doktorla görüştüğünü, hemen getirmesini söylediğini, Recai’nin ambulans uçak istemediğini. Ağrıları için morfin yapıldığını bir hemşire refakatinde uçakla Brüksel’e götürdüğünü, ağrıları artınca hemşirenin uçakta bir iğne daha yaptığını anlattı. Bir ara sustu herkesi sıkıyor muyum diye.
Nermin Hanım, merakla anlatmasını istedi. Cevdet de Brüksel’deki hastanede ciğerlerinden ve dizlerinden birkaç ameliyat daha yapıldığını, dizleri için ameliyatlardan sonra fizik tedavi çalışmalarının başladığını anlattı. Orada Ener ’in ona göz kulak olduğunu anlattı.
Geçen hafta, bastonla yürümeğe başladığını fakat omuriliğinde bir kurşun kaldığını, hayati bir sorun yaratmadığını ama alınırsa felç olma olanağının bulunduğunu anlattı.
Recai, bu kurşun olayını bilmiyordu. Cevdet kendisinden saklamıştı. Cevdet de Recai de Nermin Hanımın gözlerinin buğulandığını fark etti.
Daha sonra Cevdet, Recai’nin Ener ’in şirketi olan Ener Export’un başkanı olduğunu tek zorluğunun kimseyle İngilizce anlaşamadığını ve görevi bırakmak istediğini söyledi.
Daha sonra Ahmet Bey, çiftlikteki olayları anlattı. Cevdet Beyin ortak olmasıyla nakit sıkıntısından kurtulmalarının çok iyi olduğunu anlattı. Nermin Hanım da amcasının ve halasının çocuklarıyla miras konusunda anlaşmazlığa düştüğünü, bu konuda Cevdet Beyin yardımcı olduğunu, çiftliğe ortak olduğunu anlattı. Onlara ödeme yaptığını ve bir kısım toprağı da akrabalarına vermeğe hazır olduğunu söyledi.
Cevdet de Gül’e Amerika’da ne okuduğunu, ders durumunu sordu. Gül anlattıkça annesinin gözleri parlıyordu. Cevdet, okulunu bitirince Amerika’da kalmak istemezse Ener Export’ta çalışabileceğini Kelemoğlu Çiftliğinin Brüksel’e ihracat yaptığını orada işlerin arttığını anlattı. Nermin Hanım buna çok sevindi. Ne de olsa, Brüksel, Amerika’ya göre daha yakındı.
Nur Hanım da işinden memnun değildi herhalde. Yarı şaka yarı ciddi:
- Bana bir şey sormayacak mısınız Cevdet Bey ?
Herkes güldü. Cevdet de anlatmasını istedi. O da parlak bir eğitimi olduğunu , fakat şu anda işleriyle ilgili sorunları olduğunu anlattı. İngilizce ve Fransızca'yı çok iyi bildiğini söyleyince Cevdet’le Recai göz göze geldiler. Recai, başıyla olur der gibi işaret yaptı. Cevdet de Nur Hanıma Ener Export' ta başkanlık teklif etti. Recai de :
- Bir ay süreyle sizin yardımcınız olurum. Ne olur kabul edin. Orada kalmaktan bıktım.
Nur Hanım da :
- Recai Bey, benim danışmanım olmayı kabul ederseniz gelirim.
Cevdet ve Recai bu durumu kabul ettiler. Cevdet :
- Bu durumu büyük bir olasılıkla Ener Bey de kabul eder. Bu konuda Recai ne derse o olur.
Bu işe de Nuri Bey çok sevinmişti. Çünkü kardeşi daha yakına gelecekti.
Orkestra dans müziği çalıyordu. Gelinle damat dansa kalktılar. Cevdet, Nur Hanımı dansa kaldırmıştı. Bir ara Nermin Hanım sordu :
- Recai Bey , gelinle dans etmeyecek misiniz ?
- Daha yavaş bir müzik olsun, daha yeni yürümeye başladım.
Bir ara çok yavaş bir müzik çalıyordu. Recai, Nuri Beyden izin aldı ve Nermin Hanımı dansa kaldırdı. Genç kadının gözleri çok durgundu, sevinç parıltılarını göremedi.
- Size mutluluklar dilerim Nermin Hanım. Ömür boyu mutlu olun.
- Teşekkür ederim, Recai Bey.
Recai dansı kısa kesti. Gelini masasına götürdü, teşekkür etti.
Düğün bitmişti.Cevdet ve Recai çiftlikten ayrıldılar.
- Cevdet, iyi ki gelmişiz. İçim o kadar rahat ki, sanki geçmişimle ilgili bir
defteri kapattım.....
Cevdet, gülümsedi ve içinden ‘’ inşallah defteri kapatmışsındır ‘’ diye geçirdi.
Cevdet, Recai’yi babasının evine bıraktı. Recai ailesini gördü, onlarla özlem giderdi. O gece çok rahat uyuyacağını zannetmişti. Ama ne yazık ki hiç uyuyamıyordu. Niye aklı düğündeydi ? Niye Nermin Hanımın durgun gözlerini düşünüyordu ? Bu duruma bir anlam veremedi.
Sabaha doğru biraz dalmıştı. Zorla kalktı, ailesiyle birlikte kahvaltı etti. Öğlene doğru evden çıktı. Bazı arkadaşlarını görmeye gitti.
Önce, bir arkadaşının şirketine gitti. Gürbüz, Recai’yi gördüğü için çok sevinmişti. Uzun uzun konuştular. Recai, heyecanlı ve serüven dolu yaşamını anlattı. Bazı özel konulara değinmedi.
Bir ara kapıdan içeri Güneş girdi. Gürbüz korktu, Recai’nin yüzüne baktı. Recai’nin yüzünden kısa bir süre bir bulut geçti. Kendini hemen toparladı. Güneş’le de çok samimi olarak konuştu. Bu arada iki çocuğu olmuştu. Eşi ve çocukları çok iyiydi.
Recai, Nur Hanım ve Gül uçaktaydılar. Bir hafta hepsi için çok çabuk geçmişti.
Recai dört yıl sonra ailesini görmenin mutluluğunu yaşamıştı. Onların yanında, onları çok özlediğini anlamıştı. Ama bu mutluluk göz açıp kapayıncaya kadar bitmişti. Ne de olsa bir ay sonra temelli gelecekti. Bu habere ailesi de çok sevinmişti. Güneş’le görüşmesi kendisini çok üzmemişti. Acaba bir ay sonra İstanbul’da kendisini neler bekleyecekti ? İş bulabilecek miydi ?
Nur Hanım da ağabeyiyle özlem gidermek istemiş ama çiftlikte fazla kalamamıştı. Ağabeyi işleri için İstanbul’a inmişti. Nermin Hanım çok durgundu. Nur, çiftlikte kalmak istememişti. Nur Hanımın yengesi eskilere göre bu uzun kalışa çok memnun olmuştu. Sağlık durumu biraz daha iyi görünüyordu. Nur Hanım, yengesi üzülmesin diye sağlık durumu hakkında fazla bir şey soramıyordu. Yengesi :
- Nur, senin bir sıkıntın mı var ? Ben anlarım …Gözlerin buğulu ve dalgın,
- Hiçbir şeyim yok yenge iyiyim .
Daha sonra Brüksel'deki işinden söz etti. Yengesi de bu duruma çok memnun olmuştu .
Eski okul arkadaşlarını aramış, bir kısmını bulmuştu. Onlarla bol bol konuşmuş eski günleri anmışlardı.
Brüksel’e gelince işlerle dolu yoğun günler başlamıştı. Ener, üst düzey yöneticilere Nur Hanımı yeni başkan olarak tanıştırdı. Günlerce Recai ile sürekli çalıştılar.
Bir hafta sonra biraz nefes aldılar. Recai, Nur Hanımı Grand Cafe – Metropol’e yemeğe çıkardı. Birden, bu güzel kadını tanımak ve arkadaşlık etmek istediğini hissetti. Sonra düşündü, neden olmasın, Nermin Hanım evlenmişti. Artık hiç bir umudu yoktu. Düğünde oldukça durgun olmasına rağmen sonunda evlenmişti. Geçmişle ilgili defteri kapatması gerekiyordu. Nur’la yediği yemek çok samimi bir havada geçti. Bol bol konuştular.
Ertesi gün, Nur’a :
- Size bir sürprizim var Nur Hanım. Türkiye’yi çok özlemişsinizdir.
- Ah evet bilseniz çok özledim, hele bu uzun tatilden sonra.
- Birisiyle Türkçe konuşmayı da özledim. Sizinle bile çok az Türkçe konuşabiliyoruz.
Ankara Lokantası’na gittiler. Nur çok şaşırdı. Garsonlar ve müşteriler Türkçe konuşuyorlardı. Buna çok sevindi.
Nur, garsonlarla ve müşterilerle bol bol Türkçe konuştu. Çok mutlu olmuştu. Recai’ye :
- Çok teşekkür ederim Recai Bey, yine gelelim ne olur.
Lokantadan çıktılar. Ener Export’a geldiler.
Bir kaç gün sonra Nur, Recai’nin odasına girdi.
- Recai Bey, Paris’teki temsilcimizle bir sorunumuz var. Beni çok kızdırdılar. Birlikte gidelim, şunlara bir çatalım.
- Olur, başkanım, ne zaman gidelim ?
Biraz sonra, Nur konuyu Recai’ye anlattı. Konuyu öğrenince, Recai de çok kızdı.
Ertesi sabah, Brüksel’den hızlı trene bindiler. Bir buçuk saat sonra Paris’e geldiler. Hemen bir taksiye atlayıp temsilciliğe gittiler. Recai, konuşmaya İngilizce başladı. Hırsını alacaktı. Sonra konuşma Fransızcaya dönerdi. Fakat konuşma İngilizce devam etti. Firmanın yetkilisi değişmişti. Mr. Chalenger, iyi İngilizce biliyordu. Sonunda Nur ve Recai’den özür diledi. İş tatlıya bağlandı.
Bürodan dışarı çıktılar. Champs Elysée Avenue ' deki Fouquet’s restorana girdiler.
Nur çok şaşırdı :
- Recai Bey siz buraları nereden biliyorsunuz ? Temsilcinin bürosunu, bu lokantayı elinizle koymuş gibi buldunuz.
- Daha önce Paris’e geldim. Bu temsilcimize ve başka firmalara geldim. Sizinle daha Ghent ’ e, Brugges ’ e ve Liege’ e de gideceğiz.
Nur, iyi Fransızca bilmesine karşılık mönüden yemekleri ısmarlayamadı. Recai , Türkçeye çevirdi ve yemekleri ısmarladı. Yemekten sonra :
- Recai Bey, çok teşekkür ederim. Sayenizde çok lezzetli yemekler yedik.
Lokantadan çıktılar.. Champs Elysée caddesinde biraz yürüdüler. Nur etrafına şaşkınlıkla bakıyordu. Amerika’da bu kadar yer görmüştü ama böyle güzel yerler görmemişti. Recai’nin, biraz çevreyi dolaşalım, önerisini kabul etti. Paris sokaklarını dolaştıkça Nur çok şaşırıyordu.
Sacré Coeur Cathedral ’ ine eğimli asansörle çıktılar.
- Bu asansöre '' funichulair '' deniyor.
Nur hayatında böyle asansör görmemişti. Kuş bakışı kente baktılar. Ressamlar sokağında dolaştılar. Hava kararıyordu. Asansörle aşağıya ‘’Pigalle’’ meydanına indiler. Recai, Nur’u '' La Tour Eifel '' e götürdü. Asansörle Eyfel Kulesinin ikinci katına çıktılar. Üçüncü kata çıkış kapalıydı . Artık , Paris ayaklarının altındaydı ve ışıl ışıldı.
* *
*
Kelemoğlu Çiftliğinde Ahmet Bey , akşam eve geldiğinde Nursel Hanıma :
- Sana bir haberim var, Nursel.. Nermin Hanım, boşanacakmış.
Nursel Hanım :
- Biliyor musun ? Hiç şaşırmadım. Nermin Hanım, evlendiği için hiç neşeli değildi. Sevinmiyordu. Çok durgundu. Peki, neden boşanacaklar.
- Bilmiyorum. Galiba , Nuri Bey çok ısrar etmiş, Nermin Hanıma verdiği sözü tutmak istemiş ve bazı işleri için de evli olması gerekiyormuş. Anlayamadım ve fazla da bilgim yok.
-Peki , Recai Beye haber verdin mi ?
- Bu gün aradım ama şirkette yoktu . Nur Hanımla Paris’e gitmişler.
* *
*
Recai, artık geç kalmayacağım, diye düşündü . Eyfel Kulesinden kent ışıl ışıl görünüyordu. Paris, bir ışık cennetiydi. Nur bu manzarayı hayranlıkla seyrediyordu. Büyülenmiş gibiydi. Recai, Nur’un kulağına eğilerek :
- Paris’in ışıkları, güzel gözlerinizde o kadar güzel parıldıyor ki.... Bütün ömrümce gözlerinizdeki bu parıltıları görmek istiyorum.
Nur, şaşkınlıkla Recai’ye bakakaldı. Çok şaşırmıştı.
- Recai Bey , böyle bir şeyi ömrümce duymadım.
- Güzel gözlerinizi tüm ömrümce görmek istiyorum... Bu isteğimi kabul edecek misiniz ?
- Çok şaşırdım. Düşünmek istiyorum ve cevabımı kısa zamanda vereceğim. Ama, bu ara bu güzel arkadaşlığımız sürsün, olur mu ?
Nur, biraz durgunlaşmıştı. Yoksa Recai’ye mi öyle gelmişti ? Nur, birden büyük bir açmazın içinde olduğunu düşündü. Çok sıkıldı.
Recai :
- ''Bateaux Mouche ''’ lere binelim ve ''Seıne'' ’de dolaşalım mı ?
- O da ne demek ?
- Gel, görürsün. Bakalım beğenecek misin?
Eyfel kulesinden indiler, ''Seine'' ırmağının kenarına geldiler ve sıradaki motora bindiler. Nur, çevresindeki manzaraya hayran kaldı. Işıklandırmalar çok güzeldi. Kıyıdaki tüm tarihi yapıtları ışıklandırmışlardı. Recai’nin elini tuttu ve çok teşekkür etti. İkisi de bu deniz gezisi hiç bitmesin istediler. Rehberin anlattıklarını hiç duymuyorlardı. Onların kulaklarında bambaşka bir müzik yankılanıyordu.
Deniz gezisinin sonunda kıyıya çıktılar. Paris’in sokaklarında el ele yürümeye başladılar. Recai :
- ''Crazy Horse'' ’a mı, ''Moulins Rouge'' ’a mı gidelim ?
- Oraları neler, geç oldu kapanmıştır.
- Burası turistik bir kent. Her yer sabaha kadar açık. Bu kent yirmi dört saat yaşar.
Nur sersemlemiş gibiydi, bir rüyada gibiydi. Aslında ikisi de öyleydiler. ''Crazy Horse'' a girdiler. Çok eğlendiler. Sabaha karşı ayak üstü bir yerde kahvaltı ettiler.
Paris tren istasyonuna geldiler. Brüksel trenine bindiler. Tren, bu büyülü kentden hareket ederken rüyadan uyandılar. Nur fısıltı halinde :
- Çok teşekkür ederim Recai, bana yaşamım boyunca unutamayacağım bir gece geçirdin. Gerçi uykusuz bir geceydi. Ama her şeyiyle çok güzeldi.
İkisi de trende uyuyamadılar. Bir buçuk saat boyunca geceyi dakika dakika yeniden düşündüler. Bu büyülü geceyi yaşayıp yaşamadıklarına emin değildiler. Paris’te yaşadıkları düş mü gerçek miydi, bilmiyorlardı.
Ertesi sabah, büyük sorunlar onları bekliyordu. Ama onlar mutlu bir şekilde işe yoğunlaştılar.
Öğleden sonra Recai, Ener’i almak için hava alanına gidiyordu. Bir iş için Nürnberg ’e gitmişti. Yol boyunca dün gece yaşadıklarını düşündü. Acaba bir düş müydü , yoksa gerçekten yaşamışlar mıydı ? İnanamıyordu.
Dönüş yolunda Recai, hep işlerden söz etti. Ama her cümlesi Nur’la başlıyor, Nur’la bitiyordu. Ener içinden güldü. Durumu anlamıştı. Hem sevindi hem üzüldü. Nermin Hanımın boşandığını Cevdet bildirmişti, ama Recai’ye söyleyemedi. Belki de hiç söyleyemeyecekti.
Ertesi günü Ener, Nur ve Recai’ye :
- ''Pare Centenaire'' ’ye gidelim mi ?
- İkisi birden ‘’ neresi orası ‘’ dediler. Nur :
- Recai’nin bilmediği bir yer varmış demek ki.
- Burası, fuar bölgesidir. Bizim şirket için elektronik alet , Cevdet’in çiftliği için de makine bakacağız. Cevdet bizden rica etti.
Sabah erkenden yola çıktılar. Metroyla gittiler .Uzun süre fuarda gezdiler. Her türlü üründe son gelişmeleri gördüler. Çok yararlı oldu. Ener, kataloglar aldı, siparişler verdi.
- Cevdet çok sevinecek. İstediği makinelerin son modellerini bulduk. Katalogları postalarız. Çok şaşırır.
Öğlen Ener onları Mc Donald’s a götürdü. Recai , Mc Donald’s ı görünce çok şaşırdı. Türkiye’de böyle bir yer yoktu. Hayretle siparişlerin verilmesine baktı. Hiç garson yoktu. Servisi kendileri yapıyorlardı . Daha sonra kente döndüler.
Recai, artık geceleri uyuyamıyordu. Sabahları biraz uyukluyordu. Mutlu olması gerektiğini düşünüyordu ama kendisini rahatsız eden ne idi. Bunu da bilmiyordu.
Bir sabah Nur, Recai’nin odasına girdi. Biraz durgundu.
- Recai, Amerika’dan bir arkadaşım geliyor. Hava alanına karşılamaya gidiyorum.
- Artık, Brüksel’i iyice öğrendin. Arkadaşını gezdirebilirsin. Kızcağızı otele götürme. Konukevinde yer vardır herhalde.
Öğleden sonra Nur geldi. Sabahki gibi yine durgundu.
- Akşam, Bob ’la yemeğe çıkalım. Seninle tanıştırmak istiyorum.
Demek ki , kızlara da bu ismi veriyorlar diye düşündü Recai. Bu arada İstanbul’dan Ahmet Bey telefon etti. İşle ilgili konuştular. Biraz da sohbet ettiler. Recai’ye Nermin Hanımın boşandığını söyleyemedi. Gerekirse Cevdet Bey söylesin diye düşündü.
Akşam, Nur telefonla aradı.
- Saat sekizde ''Grand Cafe-Metropol '' de buluşalım.
- Olur buluşuruz. Bakıyorum da Brüksel’i öğrenmişsin.
- Eee sayende...
Recai, lokantadan içeri girdi. Uzun süre aradı. Sonra ikisini de ileride gördü. İki uzun saçlı hanım karşılıklı oturuyordu.
Recai, yanlarına gitti. Nur tedirgindi, ikisini tanıştırdı.
- Amerika’dan gelen arkadaşım Bob.
- Şirketimizin danışmanı ve arkadaşım Recai
Recai, karşısında bir kadın beklerken erkek buldu. Çok şaşırdı. Bunu hiç beklemiyordu. Soğuk terler boşandı. Gözlerini kapadı. Ne söyleyeceğini şaşırdı. Nur’a baktı çok tedirgindi. Yemek sanki soğuk bir havada başladı. Recai, biraz sonra açıldı. Sohbet etmeye başlayabildi.
Bob, Amerika’da ticaretle uğraşıyordu. Yemek boyunca Nur’a çok iltifat etti. Sanki gönlünü kazanmak istiyor gibiydi. Recai, erken kalktı. Onları yalnız bıraktı.
Ertesi sabah, Recai gelir gelmez, Nur odasına girdi. İkisinin de gözleri kıpkırmızıydı. Geceyi uykusuz geçirmişlerdi.
- Recai, çok üzgünüm... Seni hiç üzmek istemezdim... Sen kız arkadaşım zannettin... Ben de bunu düzeltemedim.... Önceleri.... Ben Amerika’dayken Bob’la arkadaşlık ediyorduk... Sonra araya bir kadın girdi... Ayrıldık.... Bu olaydan sonra Cevdet Beyin önerisine dört elle sarıldım... Buraya geldim seni tanıdım, çok sevdim... Bob, benimle konuşup geri dönecek zannettim.... Ama beni Amerika’ya çağırıyor..... Annesiyle tanıştırmak istiyormuş... Bu evlenme teklifi demektir....
- Bu senin özel hayatın, bana bu konuda hiç bir açıklama yapmak zorunda değilsin. Hayırlısı olsun.
Recai, odada Nur’u bırakarak çıktı. Kabalık ettiğini biliyordu. Ama elinde değildi. Sinirleri alt üst olmuştu.
'' Ghent' de uluslararası bir toplantı vardı. Kısa zamanda hazırlandı. Oraya gitti. Orada uzun uzun düşünmeye fırsat buldu. Bu üçüncü olaydı. Yaşamı kaçırmıştı yine. Bu sefer erken davranmıştı ama yine de olmamıştı. Toplantı uluslararası olduğu için konuşmalar İngilizce yapılıyordu. Recai’ye çok yararlı olmuştu. Gerekli belgeleri topladı. Katılanlardan bazılarıyla konuştu.
Akşam ''Saint Georg '' lokantasına gitti. Otelde yemek yemek istememişti. Toplantıda tanıştığı kişilerden kaçmıştı. Düşünmek istiyordu. Zeynep ve Nermin Hanım olaylarında dünya başına yıkılmıştı. Uzaklara kaçmıştı ve kendini toparlayamamıştı. Şimdi ise yalnızca bir başka kente kaçmıştı. Hayret etti , dünya başına yıkılmamıştı.
İki gün sonra toplantı bitmiş, Brüksel’e dönmüştü. Sabah Nur odaya girdi :
- Niye habersiz '' Ghent' e gittin ?
- Nereye gittiğimi nereden biliyorsun ?
- Gelen yazılardan buldum. Yani dedektiflik yaptım. Sen onu bırak ta neden habersiz gittin ?
- Ne yapmalıydım ?
Nur, önüne baktı. Bir şey söyleyemedi. Canı sıkıldı.
- Bob, Amerika’daki firmasına mal almak istiyor. Seninle de konuşalım bu konuyu..
Recai soğuk bir sesle :
- Ener Beyden randevu alıp konuşun.
* *
*
Nursel Hanım, Nermin Hanımın odasına girdi. Her gün bir kaç kere gelir hatırını sorar, oturur, konuşurdu :
- Bu gün sizi daha iyi gördüm. Gerçekten iyi misiniz ?
- Nuri Bey konusunu soruyorsan iyiyim. Çok ısrar etti. Bazı işleri varmış. Evli olduğunu belgelemek zorunda imiş. Onun için evliliği kabul ettim. Ama neyse ki boşandık... Bu konudan kurtuldum çok şükür. Ama şu veraset işleri var. Amcalarım ve halalarım, çok canımı sıkıyor. Dedem, daha sağlığında bu işleri neden çözümlemedi. Bir sürü yasal pürüz bırakmış. Ayrıntıları anlayamıyorum. Anlamak ta istemiyorum.
- Ne olur üzülmeyin , sizin sağlığınız önemli. Avukatlar bu işi çözümlerler.
- Çiftliğin bir kısmını verdim , yine susmuyorlar. Cevdet Bey imdadıma yetişti. İşin bir kısmı bitti. Ama çok iş var. Çok bunaldım. Hiç biriyle karşılaşmak istemiyorum. Hakları neyse vereceğim. Aklı başında, güvenilir, işi kovalayacak birisine ihtiyacım var. Avukatlardan yalnız danışma alıp bu işi yürütecek, akrabalarımla konuşacak biri olsa. Kimse de aklıma gelmiyor.
- Recai Beyi önerebilir miyim ?
- Recai Bey, Brüksel’de çalışıyor.
- Bir ay içinde gelecekmiş. Nur Hanımın işlere alışmasını bekliyor.
- Gelse bile iyi bir iş bulur. Ben ona belki para da veremiyebilirim.
- Bence Recai Bey para ile ilgilenmez. Onun için dostluk önemlidir.
Nursel Hanım, dilinin ucuna gelen sözleri söyleyemedi. ‘’ Sizin için canını bile verir’’ diyemedi. Hatta canını bile vermek üzereydi. O uzak kasabada niçin kaçakçılara kafa tuttuğunu herkes biliyordu. Belki de Nermin Hanım da...
* *
*
''Ener Export'' , Amerika’ya ihracata başlamak üzere Kelemoğlu Çiftliğine sipariş verdi. Mallar gelir gelmez Amerika’ya yollanacaktı. Fakat Ener Beyin dediğine göre çiftlikte sorunlar vardı. Malın yüklenmesi gecikebilirdi. Ener, Cevdet’e telefon etti. Konu hakkında bilgi aldı. Çözmesini rica etti.
Aradan bir hafta geçti. Mallar gelmiyordu. Ener, çiftliğe telefon etti. Ahmet Bey :
- Çok büyük sorunlar var, Ener Bey. Sorunları bir türlü çözemiyoruz. Ne yazık ki mal yollamamız gecikecek.
Bir sabah Nur, Recai’nin odasına girdi. Derinden içini çekti :
- Recai, sana bir şey söylemek istiyorum...Ama ne olur üzülme....Bob, Amerika’ya birlikte gitmemizi istiyor... Sana söylediğim gibi beni annesine tanıştıracakmış...
- İyi, Ener Beye söyle... Bir başkan bulsun. Ben, Türkiye’ye döneceğim.
Recai’nin bu soğuk konuşması karşısında Nur nefes gibi bir sesle :
- Beni bağışla Recai ne olur, sen çok iyi bir insansın. Seni çok sevdim. Her şey gönlüne göre olsun.
Odadan başı önde, kırgın bir halde ve sessizce çıktı. Ener'in de bu işe canı sıkıldı. Kısa sürede Brüksel’den profesyonel bir başkan buldu. Artık bir Türk başkanla çalışmayacaktı. Sık sık işten ayrılanlarla da uğraşmamış olacaktı.
Bob, Recai ile vedalaşmaya geldi :
- Hava alanına kadar bizi götürür müsün ?
Bob, acaba Nur ile aralarındaki durumun farkında mıydı? Ya farkındaydı ve anlamamazlığa geliyordu, ya da anlayamamıştı. Recai; bu konuyu öğrenememişti, öğrenmek de istemiyordu.
Brüksel’de o gün hava çok kasvetli ve yağışlıydı. Gökyüzü bile bu ayrılığa ağlıyordu sanki. Recai ile Nur vedalaştılar, Nur’un gözlerinde birkaç damla yaş vardı. Bob, gümrüğe doğru gitmeye başlamıştı. Nur, Recai’nin kulağına fısıldadı :
- Onunla evlenmek zorundayım.... Seninle evlenmeme imkan yok. Sen çok iyi bir insansın.... Seni hep seveceğim.... Hoşça kal.
Uçak havalandı........
Recai’nin umutları da uçakla birlikte gitti........
Gözleri uçağa takıldı kaldı.........
Bir kaç damla gözyaşı vardı gözlerinde.........
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Recai, İstanbul'da uçaktan inince onu yağmurlu bir hava karşıladı. Yağmurlu havaya Brüksel'de alışmıştı. Hiç yadırgamadı. Gümrükten çıktı. Bavullarını, sıradaki taksinin bagajına verdi. Öne geçip oturdu. İstanbul’u doyasıya seyretmek istiyordu.
Birden İstanbul’u çok özlediğini hissetti. Artık bu kentte yaşamak istiyordu. Acı ya da tatlı günleriyle...
Geçmişi bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Amerikan üssündeki askerliği … İstanbul’daki çalışma günleri... Yalova’daki günleri…. Nermin Hanımın mavi gözleri,…o uzak kasaba,… iki kere vuruluşu,… ölümden dönüşü,… kendisine yardım eden iki okul arkadaşı, Cevdet ve Ener… Brüksel’deki hastane …. orada çalıştığı günler, Paris’te geçirdiği o şahane bir gün ve Nur......... Peki havaalanında Nur niye özür dilemişti ? Bunu hiçbir zaman öğrenemeyecek miydi ?
Birden farkına vardı. Babasının evine gelmişti.
Annesi, babası, kardeşleriyle sarmaş dolaş oldular. İstanbul’a temelli geldiğine çok sevindiler. Aile hayatı onu mutlu etmişti. Yaşadığı acı olaylar kendisini yormuştu.
Ertesi günü ağabeyinin iş yerine gitti. Necati Bey onu sevinçle karşıladı. Sarılıp öptü. İkisi de eski dargınlıklarını unutmuştu .
- Geleceğini öğrendik. Dün akşam babamlara gelecektik ama ufaklık biraz rahatsızlandı. Gelemedik kusura bakma.
- Rica ederim ağbi, ne demek, ben geldim ya. Çocukları hiç görmedim. Ne kadar büyümüşlerdir kim bilir. Çok merak ediyorum. Sizi de çok özledim.
- Bu akşam bize gel. Yengen de seni çok görmek istiyordu. Sağlık durumuna çok üzülüyordu. Seni sağlıklı görünce çok sevinecek. Şimdi iş konuşalım. Akşam da seni konuşuruz.
Necati Bey, işlerinin çok iyi gittiğini, ancak son aylarda sinirlerinin çok bozulduğunu anlattı. Ortağı ayrılmak istiyordu. Yeni yatırım yapmışlardı. Birikmiş hiç şahsi parası yoktu.
- Ağbi , sen hiç üzülme, ben sana istediğin kadar para veririm. Sen de istediğin zaman ödersin. Cevdet de, Ener de hastane harcamalarını bana ödetmediler.
- Senden borç para almayacağım Recai. Şirketin durumunu incele, kabul edersen seni ortağım olarak alacağım. Yeni işler var. Altı ay içinde çok para kazanacağız. İster ortak ol, ister olma, çok iyi maaşla şirketin başına geçmeni istiyorum.
- Ağbi, ben şirketin durumunu önceden incelemek istemem. Sana karşı saygısızlık etmiş olurum. Benimle ne sıfatla olursa olsun birlikte çalışmak istemen bana gurur verir.
Daha sonra parasal ayrıntıları konuştular. Recai, ağbisine birikmiş tüm parasının miktarını söyledi. Necati Bey, parasal olarak çok rahatlamıştı. Ortağı ile çok kuvvetli konuşacaktı. Boynunu eğmeyecekti. Recai’ye de çok iyi bir maaş önerdi. Recai :
- Ben para için hiç bir şey söyleyemem. Her şeyi sen takdir et ağbi.
Necati Bey, Cevdet’ten son yıllarda Recai’nin bütün yaşantısını sorup öğrenmişti. Her şeyden önce sağlık durumuna çok üzülmüştü. Cevdet’ten sağlık haberleri gelinceye kadar günlerce gözüne uyku girmemişti. Eşine çok azını anlatmış, anasına, babasına, kardeşlerine sağlık durumu hakkında hiç bir şey söylememişti. Neyse ki umutsuz günler bitmişti. Sağlık haberleri gelmeye başlayınca da çok sevinmişti.
Cevdet’ten Recai’nin umutsuz aşklarını da öğrenmişti. Ama Recai’ye hiç bir şey sormadı. Normal görünüyordu. Bir üzüntülü durumunu görürse hemen yardım etmeğe çalışacaktı.
* *
*
Nermin Hanım, çok üzüntülü günler yaşıyordu. Avukatlar gelmişti. Ahmet Beyi de toplantıya çağırmıştı. Çiftliğin düştüğü ödeme zorlukları ve veraset konuşuluyordu. Avukatlar, artık Nermin Hanımın akrabalarıyla görüşmek istemiyorlardı. Hepsi hakları olmayan paralar ve arazi istiyorlardı. Üstelik bir çok yasal eksikleri vardı. Tapularını kaybetmişlerdi. Ölümler sonrasında intikallerini yaptırmayanlar vardı. Avukatlar çok sıkılmışlardı , akrabalarla görüşmek istemiyorlardı. Devreye başka birisi girmeliydi. Kendisine her türlü desteği vereceklerdi.
Ahmet Bey :
- Nermin Hanım, bu iş için Recai Beyi düşünür müsünüz ?
- Brüksel’den geldi mi Recai bey ?
- Cevdet Beyin söylediğine göre gelmiş olması gerekir.
- Kaç yıldır ailesini görmedi, onlarla özlem gidersin. Bana telefon numarasını verin. Cevdet Beyle ikisini çiftliğe yemeğe çağıralım. Recai Beye vatana hoş geldin demiş oluruz.
- Bende yalnız Cevdet Beyin telefonu var. O , Recai Beye isteğinizi iletir.
Ahmet Bey, Nermin Hanımın bu isteğine çok sevinmişti. Nermin Hanım, Recai Beyi çiftliğe çağıracaktı. Görüşmeleri bir süre daha sürecekti. İnşallah, Recai Bey de Nermin Hanım da ilerde mutlu olur, diye düşündü.
* *
*
Recai, birkaç gün tatil yaptı. Eski arkadaşlarını aradı. Özellikle ağbisinin işiyle ilgili olarak çalışabileceği arkadaşları aradı. Ziya’yı gördüğüne çok sevindi. Hem çok sevdiği bir arkadaşıydı, hem de ticaretle uğraşıyordu. Birlikte çalışacaklardı. Uzun uzun görüştüler.
Ziya istemeye istemeye :
- Sana söylemem doğru mu bilmiyorum ama, aradan yıllar geçti. Söylemezsem belki sonra bana kızarsın... Güneş’in işleri bozuldu. Onunla çalışırsan büyük iyilik etmiş olursun. İstersen benimle ya çalışma, ya da daha az çalış.
- İyi ki söyledin... Söylemeseydin üzülürdüm. Adresini ver, hemen gideyim.
Ziya, biraz duraksadı :
- Yalnız.... Güneş’le birlikte Zeynep de çalışıyor.
- Dediğin gibi aradan yıllar geçti... Çocukları oldu... Zeynep de Güneş de benim duygularımı bilmiyorlar... Gider, görüşürüm.
Ziya’nın şirketinden çıkınca doğru Güneş’in şirketine gitti. Eski bir han da küçük bir odada çalışıyorlardı. Şirkette Zeynep vardı. Recai’yi karşısında görünce çok şaşırdı ve sevindi. Recai, hal hatır sorduktan sonra, iş konusunu açtı. Uzun uzun konuştular. Zeynep, bu ticari iş birliğine çok sevindi. Kendisini tutamadı. Gözleri yaşardı.
- Çocukları özel okuldan aldık. Devlet okuluna verdik. Kiraları ödeyememek, kayınpederime muhtaç olmak o kadar koymuyor da çocukların durumu bizi çok üzüyor.
Recai :
- Yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz. Size uzun süre avans da tanırım. Borç da veririm. Çocukları hemen eskiden gittikleri okullarına kaydettirelim.. İkiniz de benim çok eski arkadaşımsınız. Hiç üzülme. Bu ticaret işi... Kötü gün de olur, iyi gün de...
Zeynep, çok sevindi. Hemen Güneş’i aradı.
Recai, Zeynep’in yanından ayrılırken içini bir iç huzuru kapladı.. Hem eski günlerdeki gibi yüreği sıkışmamış, hem de iki eski arkadaşına yardım etmek onu çok mutlu etmişti.
Ziya ve Güneş’in şirketleriyle Türkiye dağıtımını sağlamıştı. Necati Bey, dağıtım şirketlerinden çok şikayetçiydi. Şimdi sıra gelmişti yurt dışı bağlantısına. Şirkete gidince bunun için hemen Ener’i arayacaktı. Bu arada mal alımları içinde Cevdet’le konuşacaktı.
Şirkete gelince işlerle ilgilendi. Daha şirketin yapısını tanıyamamıştı. Telefon çaldı. Arayan Cevdet’ti :
- Recai, nasılsın ? Türkiye’ye geldin görünmez oldun.
Recai de ağbisiyle yaptığı anlaşmayı ve yaptığı ziyaretleri ayrıntısıyla Cevdet’e aktardı. Cevdet, Recai’nin anlattıklarına çok sevindi. Özellikle de Zeynep’le karşılaşmasına.
- Recai, Nermin Hanım seni vatana hoş geldin yemeğine çağırıyor. Senin telefonunu bilmediği için, benim aramamı istedi. Yarın sabah görüşürüz. İtiraz istemem.
- Peki ne yapalım gideriz.
Cevdet, isteksiz görünse de Recai’nin yüreğinin pır pır ettiğine adı gibi emindi.
Recai, Özalp beyi çağırdı.
- Türkiye dağıtımını bu iki şirketle yapacağız. Yalnız Güneş Beyin şirketinin ayrıcalığı var. Altı ay benden kredisi var. Malları istediği depolara biz teslim edeceğiz. Borç ödemeleri için sıkıştırmayacağız. Muhasebeye de söyleyin lütfen.
- Ama Necati Bey...
- İçiniz rahat etsin diye söylüyorum. Bu durumu Necati Beye de sorun. Olur derse uygularsınız. Tamam mı ?
Özalp Beyin içi rahat etmişti. İzin istedi ve dışarı çıktı.
Recai, Güneş’in şirketine telefon açtı. Karşısına Zeynep çıktı. Hal hatır sorduktan sonra istedikleri zaman siparişlerini verebileceklerini söyledi. Zeynep, çok sevindi, ağlamaya başladı.
- Ağlamak yok artık... Biz arkadaşız. Cevdet ve Ener bana çok yardım etti. Sıra bende. Artık Türkiye’deyim. Güneş’i hemen ara. Öğleden sonra çocukların eski okuluna gidip kayıtlarını yaptıracağız.
Zeynep ağlamaktan teşekkür bile edemedi. Öğleden sonra okulda buluştular. Güneş, ağlayarak Recai’nin boynuna sarıldı.
- Zeynep’ e de söyledim, birbirimize destek olacağız artık.
Okula girdiler, çocukların kaydını yaptılar. Recai, okula bir bağış çeki kesti. Yönetici Hanım çok teşekkür etti. Zeynep ya da Güneş tekrar okula gelirlerse yönetime karşı artık başları eğik olmayacaktı.
Sonra çıktılar. Recai’ye bin bir teşekkür ettiler. Recai onları iş yerlerine bıraktı. Fazla üzülmesinler diye, işyerlerini değiştirmeleri gerektiğini söyleyemedi.
Ertesi günü öğleden sonra Yalova’ya doğru yola çıktı. Cevdet’in Gebze’de işi vardı. Ayrı gelecekti.
Yalova’ya ilk geldiği günü düşündü. Yaşadıkları bir bir aklından geçti. Koskoca dört yıl ne çabuk da geçmişti. Neler yaşamıştı. Ne acı günler geçmişti.
Çiftlikten içeri girdi. Arabadan indi. Önce Ahmet Beye uğradı. Ahmet Bey, Recai’yi görünce çok şaşırdı, araba kullanmasına, rahatça yürümesine çok sevindi. Boynuna sarıldı. Gözleri yaşardı.
Recai, Ahmet Beye, çiftlik işlerini sorunca, işlerin çok kötü olduğunu, nakit sıkışıklığı çektiklerini anlattı. Cevdet Beyin ortak olmasıyla biraz rahatladıklarını söyledi. Ama yine de sıkışıklık sürüyordu.
Ayrıca, Nermin Hanımın akrabalarıyla veraset işleri dolayısıyla başının dertte olduğunu, avukatların akrabalarla konuşmak istemediklerini anlattı.
Biraz sonra çocuklar geldi. Ne kadar büyümüşlerdi. Hiç biri Recai’yi hatırlayamadı. Gerçi dışarıda görseydi o da tanıyamazdı onları. Aldığı armağanları verdi. Çocuklar çok sevindiler. Yurtdışından bir şey getirmeyi akıl edememişti, buna çok üzüldü.
Hatçe Hanım yemeğin hazır olduğunu söylemek için geldi. Recai’yi görünce şaşırdı. Çok sevindi.
- Sizi sağlıklı gördüm, çok sevindim, Recai Bey. Duyduğum zaman çok üzüldüm. Şimdi Allaha şükür iyisiniz. İnanın çok sevindim.
- Sağ olun Hatçe Hanım, işte öldürmeyen Allah öldürmüyor. Allaha şükür iyiyim.
Nermin Hanım Recai’yi gülerek karşıladı.
- Recai Bey, hoş geldiniz. Beni kırmadınız, geldiniz, çok sevindim.
- Türkiye’ye gelince ben de sizi görüp konuşmak istedim. Kısmet bu güneymiş.
Recai, genç kadının yüzüne baktı. Ne kadar güzeldi. Ama gözlerinde bir hüzün , bir yılgınlık okunuyordu. Birden içindeki duyguların ölmediğini, henüz defteri kapatamadığını anladı.
Nermin Hanım da bu genç adama karşı ne hissettiğini çözemediğini düşündü. Geçen yıllar, sanki yüzünde çizgiler halinde iz bırakmıştı. Saçlarında kırlar belirmişti . Kim bilir ne acılar çekmişti. Umutsuz bir aşk yaşamıştı, neler çekmişti.
Yemekte bol bol sohbet ettiler. Recai, Brüksel’deki günlerinin hoş taraflarını anlattı. Yer altından giden treni, kaldırım kahvelerini ve küçük bilgisayarları anlattı.
Yemeğin sonunda Nermin Hanımla yalnız kaldılar. Nermin Hanım , Recai Beye akrabalarının saygısızlıklarını, avukatlarının haklı yılgınlıklarını anlattı. Recai Beyden avukatlardan bilgi alarak akrabalarıyla kendi arasında arabuluculuk yapmasını, hepsinin yasal haklarını vereceğini, bazı arazilerde mahkemelerin sürdüğünü gerekirse bütün çiftliği vermeğe hazır olduğunu anlattı.
Recai Bey itiraz etti :
- Hayır, hakları olanları vereceksiniz. Ben avukatlardan bilgi aldıktan sonra onlarla konuşurum. Siz hiç biriyle muhatap olmayacaksınız. Bu iş sizin isteğinize uygun olarak, ama siz fedakarlık etmeden ve yasal olarak sonuçlanacaktır. Bu konuda elimden geleni yapacağım.
- Teşekkür ederim Recai Bey, böyle düşüneceğinizi biliyordum. Ama bir sorun var.
Nermin Hanım, kızardı bozardı. Sıkıntılı bir sesle :
- Yalnız..... belki de avukatların ücretlerini bile tam ödeyemeyeceğim... Bu arada herhalde size de ücretinizi veremeyebilirim.
- Nermin Hanım, lütfen üzülmeyin, bu işi ben para için yapmıyorum. Siz verseniz de almam. Önemli olan sizin mutluluğunuz, huzurunuz. Çiftlikten ayrılın, bir akrabanızın yanına gidin. Sizi rahatsız etmesinler.
Nermin Hanım, bir şey söyleyemedi. Çok hafif bir sesle teşekkür etti. Recai Bey gibi bir dost kazanmıştı. Acaba kendisine ait duyguları değişmiş miydi ? Bunu herhalde şimdi öğrenemeyecekti.
Akşama doğru Cevdet de geldi. Ahmet Beyin katılımıyla iş konuştular. Konu nakit sıkıntısı ve Nermin Hanımın akrabalarıydı.
Cevdet :
- Yeşilpınar Anonim Şirketinin başına Recai bey geçti Artık daha çok mal satabiliriz. Eski bir arkadaşına bir çok kolaylık tanıdı . Her halde bize de tanır.
- Elbet de tanırım Size tanımayacağım da kime tanıyacağım .
Bu yeni iş olanağına Nermin hanım da Ahmet bey de çok sevindi .
Hava kararmadan çiftlikten ayrıldılar.
Recai, hemen ertesi günü avukatlarla toplantı yaptı. Konu hakkında geniş bilgi aldı. Her akrabanın ayrı bir sorunu vardı. Her birinin dosyasındaki eksiklikleri öğrendi.
Ertesi günü, gruplar halinde Nermin Hanımın akrabalarını şirkete çağırmaya başladı. Kesin bir dille, Nermin Hanımın vekili olduğunu, herkesin hakkını alacağını, dosyalarındaki yasal eksikliklerini herkesin kendilerinin tamamlayacağını anlattı. Nermin Hanımı kesinlikle rahatsız etmemelerini ve zaten çiftlikte olmadığını anlattı.
Birkaç gün sonra Bora da geldi, ona biraz sert bir dille sakın halasının kalbini kırmamasını onu üzmemesini söyledi. Kesinlikle çiftliğe gitmemesini , soracağı bir şey varsa kendisine sormasını söyledi.
Vekaleti olan bir avukatla tapuya gidip bazı akrabaların tapu işini hallediyordu. Gelişmeleri haber verince Nermin Hanım çok seviniyor, teşekkür ediyordu.
Nuri Beyle de ticari ilişkileri vardı. Bir gün Nuri Beyle konuşurken :
- Recai Bey , eski başkanınız hamile, altı ay sonra dayı oluyorum.
- Tebrik ederim. Sağlıklar olsun inşallah.
Öğleden sonra, bir yardımcısıyla iş konuşurken birdenbire durdu. Yardımcısı, Recai Beyin birden durmasına çok şaşırdı.. Demek ki, Nur, Brüksel’de iken iki aylık hamileydi, üzgün olma sebebi buydu demek. Bob’dan hamileydi, evlenmek zorundaydı. Recai’den hoşlanmıştı. Belki de sevmişti . Ama Recai’ye olumlu bir cevap veremiyordu.
Zavallı, sağlıklı bir doğum yapar ve Bob'la mutlu olur inşallah, diye düşündü. İçi rahatlamıştı. Bu konuda kafasından silinip geçmişe gömülebilirdi artık.
Bir ay sonra, Güneş’in yeni şirketine gitti. Çok güzel bir yer tutmuşlardı. Zeynep , Güneş’le birlikte büyük bir zevkle işlerini yönetiyorlardı. Recai’ye çok teşekkür ettiler.
- Artık borçlarımızı ödeyelim. Çok birikti, mahcup oluyoruz.
- Yavaş yavaş ödersiniz, hiç üzülmeyin.
Zeynep, artık çok sevinçliydi. Güldükçe yüzünde güller açıyordu. Her konuşmasının başında Recai’ye teşekkürler ediyordu.
Günler akıp gidiyordu. Bir gün, bürosunda çalışırken, Ethem Bey geldi. Çok kibar bir beydi. Nermin Hanımın da bu akrabasını çok sevdiğini hatırladı. Genç yaşta eşi ölmüştü. İki kızını büyütmek için evlenmemişti. Kızlarının biri Muğla'da evlenmişti . Bir kızı vardı . Diğer kızı da İzmir'de evlenmişti . İki oğlu vardı . İkisi de çok iyi evlilik yapmışlardı . Çocukları da çok iyi yetişmişti .
- Recai Bey çok teşekkür ederim. Bize yol gösterdiniz. Hepimiz yasal haklarımızı aldık. Bazı akrabalarımız Nermin’i çok üzdü, size de saygısızlık eden oldu. Hepsi adına sizden ben özür dilerim.
- Rica ederim, ben yalnızca Nermin Hanıma yardım etmeğe çalıştım. Haklı ya da haksız olsunlar önemli değil.
- Akrabalarla konuştum. Hepimizin elinde bölük börçük tarlalar oldu. Ancak kimse buraları ekip biçecek durumda değil. Yabancı kişilere kesinlikle satmamalarını söyledim. Bir şirket kurulsun. Burayı profesyonel kişiler yönetsin, istiyorum. Ellerine sürekli para geçer. Bu işi siz organize eder misiniz ?
- Bu durum herkesi mutlu eder. Bu önemli bir konu. İsterseniz sizinle yarın çiftliğe gidelim. Nermin Hanımla görüşelim.
- Çok iyi olur, ben de uzun zamandır Nermin’i görmedim. Kendisini çok özledim. Oraya gitmek zor. Sağ olsun Nermin bana araba yolluyor. Ama sık sık gidemiyorum.
- Ben telefon edip Nermin Hanımdan randevu alayım.
Birden kendisine kızdı, acaba Nermin Hanımı görmek için fırsat mı kolluyordu.
Yeşilpınar Anonim Şirketinde işler düzelmişti. Necati Bey bu durumdan çok memnundu. Recai işleri toparlamıştı. Ziya ve Güneş’in firmaları pazarlama işlerini çok güzel organize ediyorlardı. Güneş’in şirketi işlere ayak uydurmuştu. Borçlarını ödemeğe başlamıştı. Güneş ve Zeynep çok iyi çalışıyorlar, açığı kapamağa çalışıyorlardı.
* *
*
Nermin Hanım o gün çok üzgündü. Elinde çok az tarla kalmıştı. Bunlarla uğraşmayacaktı. Hepsini Ahmet Beye bırakıp gidecekti. Ahmet Beyi çağırdı, konuyu açtı. Teyzesinin kızı Nilgün’le konuşacağını, onun şirketinde çalışmak istediğini anlattı. Nilgün, üretim ve ihracat yapıyordu . Her halde kendine göre bir iş bulunurdu .
Ahmet Bey, kesinlikle kabul etmeyeceğini söyledi. Burası sizsiz olmaz dedi. O sırada telefon çaldı. Arayan Recai bey idi. Ahmet Bey, Nermin Hanımın, Recai bey ile konuşurken gözlerinin parladığını gördü. Düşündü ki bu kadını yalnızca Recai bey mutlu eder. Nermin Hanım :
- Tabi Recai Bey buyurun bekliyorum.
Telefonu kapadı. Sonra Ahmet Beye gülerek :
- Yarın Recai Bey gelecek. Ethem Amcam da gelecek.
- Ethem Bey kim, Nermin Hanım ?
- Babamın kardeşi , aramızda biraz üveylik var galiba, ama hiç araştırmadım, bilmek de istemedim. Ama, babam kadar çok severim. Galiba çiftlik için bazı önerileri varmış.
* *
*
Necati Bey bir gün satış raporlarına bakarken Güneş’in şirketine, Ziya’nın şirketine göre indirimli fiyatla mal verildiğinin farkına vardı. Recai’ye soracaktı vazgeçti. Cevdet’i aradı. Önce hal hatır sordu.
- Cevdet, Recai ile Güneş’in arasında ne var ? Ona Ziya’ya göre indirimli mal veriyor.
Cevdet gülmeğe başladı. Necati Beye, Zeynep’in Recai’nin ilk göz ağrısı olduğunu ve Recai’nin umut kırıklıklarını anlattı, Necati Bey güldü ve Cevdet’e teşekkür etti.
Sonra düşündü, sevgi, yerini acıma duygusuna, arkadaşlığa, dostluğa bırakmıştı. Demek ki Nermin, Zeynep’i unutturmuştu, tek aday oydu artık. Eski arkadaşına yardım etmesi de güzeldi. Böyle olmasına çok sevindi. Demek ki , Ziya'nın da bu duruma kızmayacağını biliyordu .
Ertesi sabah, Recai, Ethem Beyi evinden aldı. Çiftliğe doğru yola çıktılar. Hava çok güzeldi. Yol boyunca bol bol sohbet ettiler. Ethem Bey, bu genç adamı her yönüyle sevmişti. Nermin’den hiç para almadan onun işleri için uğraşıyordu. Keşke, Nermin, bu genç adamla evlense diye düşündü. Her bakımdan birbirlerine uygundular.
Recai de bu yaşlı adamdan hoşlanmıştı. Efendi, güngörmüş bir adamdı. Hep Nermin Hanımı kimden isterim diye düşünüyordu. Evet, Ethem amcadan isteyecekti.
Çiftliğe geldiler. Recai, Ethem Beyi Nermin Hanımın ofisine bıraktı. Nermin Hanıma selam verdi.
- Sonra görüşürüz.
dedi ve çıktı. Ahmet Beyin ofisine girdi. İçerisi çok kalabalıktı. Ahmet Bey, Recai’yi görünce çok sevindi. Boynuna sarıldı, öpüştüler.
- Mevsimlik işçiler alınacak. Biraz bekleyin, işim bitecek. Bol bol konuşuruz.
Recai, bir kenara oturdu, bekledi. Demek işler biraz açılmıştı. Sürekli kadronun dışında belirli zamanlarla böyle mevsimlik işçiler alınıyordu. Emin Bey, bunların girişlerini yaparken çok sıkılacaktı. Sinirli sinirli söylenecekti.
Birden kenarda süklüm püklüm oturan bir adama gözü takıldı. Saklanmaya çalışıyordu. Bu yüzü bin kişi arasında görse bile tanırdı. Yaşamını altüst eden kaçakçıydı o. Birden yerinden kalktı, hınçla adamın üzerine yürüdü. Adam da onu tanımıştı. Korkarak yerine büzüştü. Recai, son anda adamın bir ayağının kopuk olduğunu gördü... Durdu... Görmeseydi belki de adamı yumruklayarak öldürecekti. Ahmet Bey araya girdi.
- Ne oldu Recai Bey ? Aman sakin olun.
Recai, adamı dışarı çağırdı. Bağırarak :
- Beni tanıdın mı ? Söyle... Benim yaşamımın dört yılını yedin. Yaptığından memnun musun ?
Adam kendini yere attı. Recai’nin dizlerine sarıldı. Yalvaran bir sesle :
- Beyim hayatımı bağışla, çoluk çocuğuma acı.
Recai, bağırarak adamın boğazına sarıldı :
- Söyle , kaçakçı bozuntusu, sen benim hayatımı bağışladın mı ? Söyle, bağışladın mı ? Hem de iki kere vurdun. Utanmadın mı ? Söyle...
- Beyim... Affet ne olur... Beni de mecbur ettiler. Ben vurmak istemedim. Çoluğumu çocuğumu öldürmekle tehdit ettiler. Günlerce vicdan azabı çektim. Seni öldü dediler... Kahroldum… Şimdi seni sapasağlam görünce çok sevindim …. Bağışla beyim... Ne olur ?
Bağrış çağrışa Nermin Hanım ve Ethem Bey koşarak geldiler. Nermin Hanım, korku içinde :
- Recai Bey, sesinizi duyduk, bağırıyorsunuz. Ne oldu ?
Recai, bir yana yığılmış , kaçakçı bir yana yıkılmış kalmıştı. İkisinin de sinirleri bozulmuştu. Hıçkırarak ağlıyordu. Recai :
- İşte beni vuran adam, iki kere vuran. Ellerimle öldüreceğim onu.
Nermin Hanım, Recai’yi ofisine götürmek istedi. Recai, adama doğru döndü.
- Beni kendi iradenle mi vurdun, yoksa emir mi aldın ? Doğruyu söyle.
Recai, kendini kaybetmiş, adamın boğazına sarılmıştı, haykırıyordu. Adam güçlükle nefes alıyordu.
- Beyim, yemin ederim, emir verdiler, vurmamak için çok direndim... Ama çocuklarımı öldürmekle tehdit ettiler. Gözleri karaydı. Dediklerini yapacaklardı. Sınırda ayağımı mayın parçaladı. Artık beni kaçakçılığa çıkarmıyorlar. Çoluk çocuk aç, perişan. İstanbul’a geldim. İş arıyorum.
- Allahından bul, emi.
Recai, Ahmet Beye döndü
- Ahmet Bey, bu adamı işe alır mısınız ?
- Recai Bey, siz isterseniz alırım.
- Bak, Ahmet Bey seni işe alıyor. Bir yamuğunu görürsem kendi ellerimle boğarım seni.
Adam, Recai’nin ellerine sarıldı.
- Allah razı olsun beyim. Sana söz veriyorum, yüzünü kara çıkarmayacağım.
Ethem Beyle, Nermin Hanım, Recai’yi aldılar. Nermin Hanımın ofisine götürdüler. Hatçe hanım hemen su getirdi. Recai sinirden konuşamıyordu. Aynı zamanda çok şaşırmıştı. Bu adamla bir daha karşılaşacağını hiç aklına getirmemişti.
Ethem Bey :
- Oğlum, sen çok yüce ruhlu bir adammışsın. Adamı işe aldıracağını hiç düşünemedim. Başkası olsa onu parçalar, öldürürdü.
- Ethem Amca , Recai Bey, çok iyi bir insandır. Sen onu tanımıyorsun.
Bir süre sonra Recai, sakinleşti. Birlikte yemek yediler. Sonra toplantıya geçtiler. Ethem Beyin önerisi hepsini çok sevindirdi. Ethem Bey, tüm akrabalarla konuşacaktı. Her akraba, tapusundaki payı oranında ortak olacaktı. Ahmet Bey, bu şirketin müdürü olacaktı. Nermin Hanım, hiç bir akrabasıyla muhatap olmayacaktı. Bu işleri Ethem Bey ve Recai bey organize edecekti. Ethem Bey de, Recai’de birbirleriyle konuşma fırsatı bulacakları için mutluydular.
Akşam Recai, çiftlikten ayrıldı. Nermin Hanım, Ethem Amcasına kalması için rica etti.
Recai gittikten sonra Ethem Bey , birden bire :
- Bu genç adamla neden evlenmiyorsun ?
Nermin hanım aniden gelen bu soru karşısında şaşırdı .
- Ethem Amca, haklısın çok iyi bir insan, çok dürüst bir insan. İtiraf ediyorum, benim ukalalığım yüzünden iki kere vuruldu. Hayatı önce Tanrı , sonra da iyiliksever arkadaşının sayesinde kurtuldu.
Nermin, Ethem Amcasına, Nuri Beyin kendisini istemesini, Nuri Bey ve Recai Bey hakkında düşüncelerini Ahmet Beye anlatırken Recai Beyin duyduğunu çok geç öğrendiğini ve bütün olayları anlattı.
Ethem Bey :
- Nermin, bana sorarsan Recai de seni seviyor, sen de onu. Kendisiyle konuşmak istiyorum. Ne dersin ?
- Ethem Amca, biraz zamana bırakalım. Kendisi, benimle konuşacak mı, bekleyelim.
‘’ Kelemoğlu Çiftlik İşletmesi Anonim Şirketi ‘’ nin kuruluşu için tüm ortaklar, o gün notere geliyorlardı. Akrabalar, öğlene kadar gruplar halinde notere gelecekti. Hepsi bitince de Recai, öğleden sonra Nermin Hanımı alıp getirecekti. Nermin Hanım, akrabalarla karşılaşmak istememişti.
Öğlen, Recai, çiftliğe geldi. Nermin Hanım, onu güler yüzle karşıladı. Birlikte öğlen yemeği yediler. Nermin Hanım, çok güzel giyinmiş ve makyaj yapmıştı. Recai, onu böyle görünce çok şaşırdı. Meğer, bu kadın ne kadar güzelmiş. Muhakkak bugün yüreğinden geçenleri söylemeliydi.
Nermin Hanım, Recai’nin gözlerinde, kendine duyduğu hayranlığı gördü. Buna çok sevindi. Bu gün, Recai Bey muhakkak kendisiyle görüşecekti. İçinde öyle bir duygu vardı. Ethem Amca, bu gün kendi aralarında görüşmeleri için son olarak süre vermişti. Eğer görüşmezlerse, Recai ile konuşacaktı.
Sonra birlikte yola çıktılar. Yalova’dan arabalı vapura binip karşıya Kabataş’a geçtiler. Arabalı vapurda, Nermin Hanım, arabadan dışarı çıkmak istedi. Birlikte denizi seyrettiler. Recai, Nermin Hanımın gözlerinde mutluluk parıltıları okudu ve çok sevindi. Bütün ömrünce mavi gözlerinden, mutluluk okunmalıydı. Bunun için tüm ömrünce çabalamalıydı.
- Gözlerinizde gördüğüm bu mutluluk pırıltıları, inşallah ömür boyu sürer.
- Teşekkür ederim, Recai Bey, ama siz gözlerimdeki pırıltıyı nasıl fark ediyorsunuz ?
- Ben fark ederim…. Bakmasını bilmek gerekir…. Bundan önce, hep hüzün gördüm, kara bulutlar gördüm. Gözlerinizdeki mutluluk pırıltılarını ancak düşlerimde görebiliyordum.
Nermin Hanım, başını öne eğdi. Gözleri daldı :
- Üşüdüm, artık içeri girelim.
Notere geldiler, diğer ortakların hepsi gelip gitmişti. Ortaklık sözleşmesini Nermin Hanım da imzaladı. Şirket kurulmuştu. Belgeleri aldılar, notere teşekkür ettiler.
- Hayırlı olsun, Nermin Hanım, bu şirket, sizin yüzünüzü güldürsün inşallah. Çalışma hayatında, tüm üzüntülerinizi unutmanızı dilerim.
- Teşekkür ederim Recai Bey. Bütün bunlar sizin sayenizde oldu. Desteğinizin devamını dilerim.
- Tüm ömrümce her konuda size destek olacağım, söz veriyorum.
Arabaya bindiler.
- Nermin Hanım izin verirseniz sizi kaçırayım. Felekten bir gün yaşayalım. Ama istemezseniz hemen çiftliğe döneriz.
Nermin Hanım güldü :
- O günkü gibi mi ?
- Unutmamışsınız.
- Unutabilir miyim o günü hiç ?... Hayatımın en güzel günüydü… Siz unutabildiniz mi ?
- Ben de unutmadım Nermin Hanım. Benim de yalnızlıklarla dolu hayatımın en güzel günüydü, inanın o günden sonra yaşamımın her anında , o günün hayaliyle yaşadım… Hastanede yatarken, o güzel günler bana güç verdi.
Nermin Hanımın gözleri doldu, boğazına bir düğüm oturdu. Konuşamadı bir süre. Demek ki yıllarca aynı duygu, aynı özlemle yaşamışlardı.
Boğazda çay içtiler, kıyıda yan yana yürüdüler. Denizi seyrettiler. Geçen vapurlara baktılar. Nermin Hanım çok mutluydu. O sıkıntılı günler bitmişti. Recai bey, bir çok işi çözümlemişti. Tüm ömrü boyunca da kendisine destek olacağına söz vermişti. Bakalım ne zaman açılacaktı.
Daha sonra Taksim’e çıktılar. Yemek yemek için bir yer aradılar, bulamadılar. Sonunda bir oteli tercih ettiler. Yemek sırasında birbirlerini görmedikleri süre içinde neler yaptıklarını anlattılar. Recai, Brüksel günlerini anlattı. Paris’i ve Eyfel Kulesi’ni anlatamadı.
Recai Beyin Brüksel anılarını dinlemek çok hoştu.
- Bir gün, ben de oralara gidebilecek miyim ?
- Eğer isterseniz, elbet gideriz. Hem de en kısa zamanda…. İhraç ettiğiniz mallar nerelerde satılıyor, gözlerinizle görürsünüz. ''Ener Export'’ u ziyaret ederiz… Oradan Paris’e geçeriz.
Nermin Hanım, bu konuyu açtığına çok şaşırdı. Biraz utandı. Recai Bey, bunu bir iş gezisi şekline sokmuştu. Her halde utanmasın diye...
İkisi de birlikte geziye gittiklerini hayal ettiler. O güzel günler gelecek miydi acaba ? Bir süre sustular. Sonra en üst kata dans etmeğe çıktılar. Dans ederken ikisi de hayal alemine daldılar. İkisi de tüm ömür boyu bu denli yakın olmayı çok istiyorlardı.
Nermin Hanım, dışarıdaki gece manzarasına hayran oldu. Uzun süre dışarıyı seyretmekten kendini alamadı.
- Nermin Hanım , güneşin doğuşunu seyretmenizi istiyorum. İnanın hayran kalacaksınız.
- İsterim, ama nasıl olacak… Biraz sonra, ne yazık ki döneceğiz.
- Bu gece otelde kalırız. Yarın, ben sizi uyandırırım. Birlikte seyrederiz.
Aşağı indiler. Resepsiyona giderken Nermin Hanım, duraksadı. Yüzünden şüphe bulutları geçti. Recai, Nermin Hanımın yüzüne baktı ve bunu gördü. Hafifçe gülümsedi. Nermin Hanım, Recai’nin gülümsediğini gördü.
Resepsiyona geldiler. Nermin Hanım, Recai Beyin niyetini test etmek için bir fırsat çıktı, diye düşündü. Düşündüğüm gibi olmazsa atlar taksiye Nilgün’e giderim , diye düşündü.
Recai , resepsiyondaki memura :
- İki oda istiyoruz. Ama deniz tarafı olsun.
Hafifçe döndü Nermin Hanıma gülümsedi. Nermin Hanım kızardı, başını öne eğdi. Recai Bey hakkında böyle düşündüğü için çok pişman oldu ve üzüldü.
Yukarı çıktılar.
- İyi geceler, Nermin Hanım. Yarın sabah güneş doğarken sizi uyandıracağım. Battaniyenizi alıp benim odama gelirsiniz.
- Olur, Recai Bey… iyi geceler.
Recai , odasına girdi. Çok sevinçliydi. Sabaha çok az kalmıştı. Ama uyuyamayacaktı. Uyuyamadı da. Çok heyecanlıydı. Artık duygularını anlatacaktı. Ama nasıl anlatacağını bilemiyordu. Bir şeyler tasarlamağa çalıştı. Bulamadı. İçinden geldiği gibi konuşmaya karar verdi. Başka çare yoktu. Olumsuz cevap alsa bile söyleyecekti.
Nermin hanım, koltuğa oturdu. Çok heyecanlıydı. Sanki hayatından birkaç evlenme geçmiş olan kendisi değildi. Ama, bu sefer çok heyecanlıydı. Bu heyecanı ilk kez duyan bir genç kız gibiydi. Uyuyamıyordu. Recai beyin konuyu açmasını istiyordu. Ethem amca, bu işi hallederdi ama. Kendi aralarında ilk adımın atılmasını istiyordu .
Recai' nin bir ara içi geçti. Sıçrayarak kalktı. Ufuk, turuncu bir renk almağa başlamıştı. Hemen telefonla Nermin Hanımı uyandırdı. Yüreği yerinden fırlayacak gibi atıyordu.
Kapıyı açtı. Nermin Hanım, sırtında battaniye ile kapısından çıktı. Sırtında giysileri vardı.
- Günaydın Nermin Hanım, siz de benim gibi uyuyamadınız galiba ?
Nermin Hanımın yüzü kızardı. Cevap veremedi. Recai’nin odasına girdi. Yatak hiç bozulmamıştı . Demek ki Recai bey de , sabaha kadar koltukta oturmuştu .
Birlikte balkona çıktılar. Recai, Nermin Hanımın sırtına bir battaniye daha verdi.
Kollarını Nermin Hanımın omzuna koydu. Nermin Hanım, ses çıkarmadı.
- İnan ki güneş, o güzel gözlerinde doğuyor sanki…. Her gün doğumunda gözlerin mutlulukla parıldasın böyle… Ömrümce her güneş doğuşunda, gözlerindeki güneşin parıltısını görmek istiyorum, Nermin…. Kabul eder misin ?
Nermin, önce çok şaşırdı. Bu denli güzel sözler beklemiyordu. Başını Recai’nin omzuna koydu.
- Evet Recai, kabul ediyorum …
Eski zamanlardan beri insanlar kendilerini özel hissetmek ve kendilerine yakışan, uyan kıyafetler diktirmek için hep terzileri tercih ettiler. Çünkü terzilerin işciliği her zaman özel, özenli, farklı ve değerliydi.
Laliz.biz'i özenle çalışan bir terziye benzetelim. Ama öyle bir terzi ki, size beklediğinizden fazlasını veren bir terzi.
Hayal edin, Dünyanın en kaliteli kumaşları, usta terzilerin el emeği ile sizler için yeni tasarımlarla buluşuyor ve eşsiz giysilere dönüşüyor.
Bir düşünün!!!
Sizin ölçülerinizi iyi analiz edip ve değerlerinizi sizi daha iyi anlamaya çalışıyoruz. Edindiğimiz bu bilgi ve değerler ışığında sizi en iyi şekilde temsil edecek çalışmalar ortaya koyuyoruz. Yani bir terzi titizliğinde, size en yakışan elbiseyi dikiyoruz.
İşte Laliz.biz ekibi bu felsefeyi kendisine yol edinmiş, gideceği yönü ve ulaşmak istediği noktayı bilen yenilikçi, tecrübeli, dinamik, lider, atak, sürekli gelişmelere açık, zamanın ruhunu taşıyan, tasarımlarına önem veren, kararlı ve hedef odaklı çalışan bireylerden oluşmaktadır.
Lal Design, Lal Soft, Lal Host, yazılım hizmetleri, tasarım hizmetleri, web sitesi, hosting hizmetleri, ahmet kater, alan adı tescili ve tüm web sitesi çözümleri sunar. ayrıca e-bülten ebülten ve banner tasarımları yapar. flash sitelerini de unutmamak lazım. web sitesi deyince lal design ı tercih etmelisiniz. www.islertikirinda.com www.laldesign.net www.lalsoft.net www.lalhost.net www.laliz.biz www.lal.web.tr www.oburada.com arkadaşlık sitesi dating sitesi www.ilkbilensizolun.com haber portalı kurar, e-ticaret siteleri ve web sitesi yönetim panelleri kurar. web sitesi yönetim paneli www.laliz.biz sitesi altında. ayrıca haber portalları da inşa eden lal design ın yaptığı çalışmaları görmek için www.laldesign.net sitesini ziyaret ediniz. web reklamlarında da lal design internet hizmetleri yine yanınızda. web sitenize admin mi lazım, o zaman bizi arayın, yani lal design internet hizmetleri. lal design internet hizmetleri bir laliz.biz kuruluşudur. laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalhost.net yani lalhost.net lal host hosting hizmetleri windows ve linux tabanlı sunucuları ile yüksek hızlı güvenli hizmeti sizlere sunuyor. ayırca yine www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubuna bağlı diğer bir şirket de www.lalsoft.net lalsoft.net lal soft müşterilkerine web tabanlı yazılım çözümleri sunar. yani www.laliz.biz laliz.biz şirketler grubu tam teşekküllü web hizmetleri sunmanın gayreti ile yatırımlarına devam ediyor.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)